Bugün ‘star’lık müessesesi sosyal medyanın altında ezilmiş, ‘sıradan insan’la ‘şöhretli’ rollerini birbiriyle değiştirmiş ve şöhretlerin gözümüze hiç gelmediği kadar sıradan, sıradan insanların da hiç olmadığı kadar ‘şöhret’ gözükmesini sağlamış olabilir.
Oysa Michael Jackson krallığında geçen 80’lerin sonu/90’ların başında hanedanlık adeta star sistemi üzerine kuruluydu, kültürel putlaşmanın önüne geçebilecek herhangi bir güç yoktu. Michael Jackson adı, Twitter daha ‘yumurta’ bile değilken, tüm dünyada yıllarca ‘trending topic’ olmuş; başharfleri ‘hashtag’ icat edilmeden önce her cümlenin, rüyanın ve ilhamın başına konmuş; ‘Moonwalk’ dansı ve şapkasının altından selam verme gibi hareketlerse ilk ‘emoji’lerimizden biri olmuştu. Jackson, internet öncesi bir çağın ‘internet’i, dünyanın iki ucunu birbirine bağlayan, kıtaları, ırkları birbirine yaklaştıran gücüydü adeta. İsminin, çocuk tacizi suçlamalarının ve itirafların, taciz, tecavüz ve benzeri ağır ithamlarla suçlanmış, hatta yargılanmış tüm sanatçılardan, şöhret isimlerden neden farklı bir vaka olduğu da bu gücün altında yatıyor.
Wade Robson ve James Safechuck, belgeselin yönetmeni Dan Reed ile (ortada). Yakalanırsak senin, benim hayatım biter3-4 Mart’ta, HBO kanalında, iki bölüm halinde yayımlanan 4 saatlik ‘Leaving Neverland’ belgeseli, zamanında dava sırasında Jackson’ı savunan Wade Robson ve James Safechuck’ın itiraflarına odaklanıyor. Işığından müziğe, kurgusundan renk tonuna akıllıca hesaplanmış, ‘yüksek prodüksiyon’ ürünü bu belgeseli izleyenin kulağında Robson ve Safechuck’ın şu cümleleri kalıyor: “Bana beni sevdiğini, bizi Tanrı’nın bir araya getirdiğini, bu cinsel durumlarınsa, aşkımızı Tanrı’ya göstermenin bir biçimi olduğunu söylerdi”, “Yattığımız ilk günden beri bana ‘eğer yakalanırsak senin hayatın, benim hayatım ebediyen biter’ cümlesini söyledi. Bu, adeta sinir sistemime yapıştı. 7 yaşındaydım. Hayatım boyunca ‘yakalanacağız’ korkusuyla yaşadım...”
Jackson’ın Robson ile ‘aralarında’ yaptığı nişan töreninin hikâyesi ve yazması, dinlemesi kadar ağır detaylardan...
Belgeselden daha önemli: After NeverlandSayısı artan tanık ve delillere rağmen, belgeselin kendisi de en az itirafların içeriği kadar ciddi bir tartışma konusu. Kaldırdığı tozlarla yükselen soruları alt alta koymayı deneyelim: “Bu kadar tek taraflı bir belgesel çekmek gazetecilik kurallarına,
haber etiğine sığar mı?”, “Zamanında diğer çocuklar Jackson tarafından yıllarca taciz edildikleri iddiasıyla ortaya çıktığında nasıl suskun kalabildiler?”, “Dava sürerken, mahkeme karşısında yalan konuşan, ‘Hayır, öyle bir şey olmadı’ diyen bu iki insanın şimdi doğruları söylediğine nasıl inanalım?”, “Bunca yıl akılları neredeydi?”, “Aynı itirafçı, daha fazla para koparma nedeniyle, daha yeni Jackson Estate şirketine dava açmamış mıydı?” Belgeselin arkasında bıraktığı bulanık soruları, birikmiş kirlileri temizleyip paklama her yiğidin harcı olamazdı, dolayısıyla sahneye Oprah Winfrey indi.
Politik, kültürel, sosyal, ekonomik açıdan ABD’nin yaşayan en etkili, güçlü figürlerinin başında gelen Oprah, sahibi olduğu OWN kanalı ve HBO’nun ortak ‘projesi’ olarak çekilen, ‘Leaving Neverland’ belgeselinin hemen ardından yayına alınan, 60 dakikalık ‘After Neverland’ programında, yönetmen Dan Reed ve ‘itirafçı’ Wade Robson ve James Safechuck ile yaptığı mülakat, ‘büyük fotoğraf’ı anlamak ve daha doğru analiz etmek adına belki de belgeselin kendisinden daha kıymetli bir doküman. 1986–2011 arasında ekranda olan, 25 yıllık televizyon şovu ‘The Oprah Show’un 217 bölümünü sadece çocuk tacizi/istismarı vakalarına ayıran Oprah’ın tercümesiyle havadaki tüm soruların yanıtları düşmeye başladı: Yönetmen Reed, ‘tarafsızlık ilkesi’nin ihlaline dair bu yapımın ‘bir itirafın hikâyesi’ kategorisine giren bir belgesel olduğunu ve davanın kendisi hakkında olmasını hatırlattı.
Beyanını zaman içinde değiştirmesiyle ilgili Safechuck’ın sarf ettiği “Ona duyduğum sevgi ve içimdeki korkudan dolayı yıllarca yalan söyledim. Kendimi suçladım. Gerçekleri kendime bile itiraf edemedim” cümleleri, seyirciler arasındaki konunun uzmanı doktor Bruce Perry tarafından teknik olarak açıklanıyor. Çocuk tacizi vakalarında başlarda inkârın, yalan beyanın, korkunun bir tür savunma mekanizması olarak devreye girdiğini öğreniyoruz. Kendinden biliyor Oprah: “Çocukluğumda uğradığım tacizin, gerçekten ‘taciz’ olduğunu kendime itiraf etmem neredeyse bir ömür sürdü. Programıma konuk aldığım çocuk istismarı yüzünden hapis yatmış bir suçluyu dinlerken, farkına varabildim. Tacize uğrayan bir çocuk, yaşadığının taciz olduğunu fark etmesi ve bunu doğru bir şekilde aktarabilmesini sağlayacak bir dile sahip değil.”
Belgeselin yansıması, toplumda yeni bir kutuplaşma yaratacak kadar kuvvetli: Kanada ve Yeni Zelanda’da tüm radyolar ortak bildiri yayımladı, bu ülkelerin radyolarında artık MJ çalınmayacak. BBC Radyo, benzer bir hamleyle, sanatçının kataloğunu arşivlerinden kaldırdığını açıklayan ilk resmi kurumlardan biri oldu. Starbucks’ın artık hiçbir şubesinde Michael Jackson şarkısı çalmayacağını açıklaması, ‘The Simpsons’ dizisinin MJ’nin konuk olduğu bölümü arşivinden kaldırması, ABD’nin popüler müzisyenlerinden Drake’in konserlerinde ağırlıklı kullandığı Jackson ‘sample’larını repertuarından silmesi, Los Angeles Lakers basketbol takımının maçlarında devre aralarında çalan MJ şarkılarıyla ilişkisini tamamen kesmesi şeklinde uzayıp gidiyor liste. Her an yeni bir krize ve protesto sebebine dönüşebilir başlıklar da sırasını bekliyor: Bu sezon, Jackson’ın kültürel mirasından ilhamla erkek koleksiyonu hazırlayan Louis Vuitton, belgeselin gösterimin birkaç gün önce sezona en hit MJ parçalarıyla girmeye kalktı. Kreatif direktörü Virgil Abloh’un yaptığı resmi açıklamaya göre koleksiyondan şarkıcıya dair elementleri bulunduran parçalar üretime girmeyeceğini açıklasa da koleksiyon tamamen iptal edilmedi, “Mağdurların arkasındayız”, “Bu ve benzeri eğilimleri şiddetle kınıyoruz”, “Biz MJ’nin özel hayattaki kişiliğinden değil ürettiği işlerden ilham aldık” cümlelerin eklenmesi ihmal edilmedi.
Podyumlardan basket kortlarına... Jackson, kimilerine göre, insanlığın en büyük zaafları olarak bilinen güç, şan, para, parıltılı şöhret ve sarsılmaz iktidarın tek bir ‘ışık’ta toplanmış haliydi ve onun etkisi karşısında kayıtsız kalanlar 7-12 yaşlarındaki çocuklar ve aileleriyle sınırlı değildi. Milyonlarca hayranı da bu gruba dahildi. Dokunabildiğine hayal bile edemeyeceği maddi manevi olanaklar sağlıyordu, dokunamadıklarınaysa sahneden ‘
rüya satan’ starlar üstü bir stardı.
Hayranları karşı ataktaNormal şartlarda çocuk istismarı gibi hassas bir konuda farklı tavır takınacak milyonlarca hayranı, konu gençlik anılarını, çocukluk hayallerini inşa etmiş bir figür olunca gözlerine kalın bir perde indirebiliyordu. Her güce tapan, insan putlaştıran bir kitlenin yapacağı gibi tüm bunları “düşmanların saldırısı” olarak okuyabiliyordu. Tam da böyle oldu; Twitter’dan örgütlenen “#MJfam” (MJ ailesi) hayran kitlesi protestoya protestoya karşılık verdi: Tarihte ilk kez Oprah’a boykot bayrağı açıldı, daha sık MJ dinlenilmesi için seferberlik sağlandı. Araştırma şirketi Nielsen’in verilerine göre dijital müzik plaformlarda Michael Jackson’un haftalık dinlenme raklamları, hayranların gayretini haklı çıkardı, 18 - 20 milyon rakamı başarıyla sabit kaldı.
‘The Michael Jackson Innocent Project’ adlı internet sitesi tarafından finanse edilerek hazırlanmış “Gerçekler yalanlar söylemez, insanlar söyler - #MJmasumdur” sloganını taşıyan reklam panoları, ışık hızıyla hazırlandı ve Londra’daki belediye otobüslerine giydirildi. ‘Reklamın içeriği toplumsal hassasiyet içerdiği’ gerekçesiyle reklamların resmi kurumlar tarafından iptal edilip kaldırılmasıysa kampanyanın avukatı Anika Kotecha tarafından ‘ifade özgürlüğüne vurulmuş ağır bir darbe’ olarak tanımlandı.
Boykot edilmeli mi, edilebilir mi? Hâlâ şarkılarını dinlemek ‘ahlaki bir suç’ sayılır mı? 1993-2002 arasındaki davalarda kayıt altına giren detayları, itirafçıların son açıklamalarını, ardından gelen beyanları arka arkaya okuyunca, ‘vicdan’ çipi devreye giriyor, dinlemekte bir sakınca bulmasanız dahi zaten eliniz gitmiyor. Zira, ‘Billie Jean’den vazgeçip vazgeçememekten öte bir mesele artık. “Meseleyi, artık tüm bunlar yaşandı mı, yaşanmadı mı döngüsünden çıkarmalıyız” diyor Oprah ‘After Neverland’ programının sonunda: “Olay ‘sırası’ değil, ‘sonrası’ konuşulmalı. Mesele Jackson’ın hikâyesinden daha büyük artık. Bu bir kısırdöngüdür. Artık gözleri kamaştıran, bakış açısını engelleyen o ışıklardan, güneşlerden gözlerimizi çekelim ki gerçekleri daha net görebilelim, tekrar tekrar yaşanmasın. Bu an, insanlığa bu kadar zarar veren ve acı çektiren bu toplumsal çürümeyi fark edip görmemiz için verilmiş bir fırsat.”
KRALIaklayalım mı,paklayalım mı?“Jackson ile beraber para, pul ve şöhretle şımartılmaktan çocuklarına gözleri önünde yapılanlara sessiz kalan aileler de yargılanmalı” başlıklarına ‘üstbaşlık’lar, iri puntolarla ‘ara spot’lar da ekleniyor, olan bitene seyirci kalanların sadece çocukların aileleri değil tüm kültürün olduğu hatırlatılıyor şimdi.
“Aklayalım mı paklayalım mı” ikilemi bir ülkenin, bir toplumun, insanlığın bir nevi günahlarından arınma gayretine, “tek kişiye bu kadar güç atfedilmemeli” uyanışlarına dönmüş durumda. Darısı, diğer putlaştırılan güçlerin başına...
Jackson’ın 2003 yılında çocuk istismarı suçlamasıyla gözaltına alındığında çekilen kare...
PEKİ GERÇEKTEN YAPTI MI?Bu soruya kesin bir yanıt verilemiyor. Ama zaten güçlü bir şüphe vardı ve bu belgeselle birlikte bunlar iyice arttı ve ilk kez bu ölçekte tepkilere sebep oldu. İşte olayın tarihçesi: 1993’te patlak veren ‘çocuk tacizi’ skandalı 23 milyon dolarlık bir ödeme sonrası, tarafların ‘karşılıklı’ anlaşması sonucu kapanmıştı kamuoyunun gözü önünde. 2002 yılında, ‘
Living with Michael Jackson’ belgeseli çekimleri sırasında 7 yaşındaki bir çocukla yatmak için yaptığı pazarlığın kayıtlara girmesi üzerine çocuklarla birlikte yatmakta hiçbir sorun görmediğini kamera önünde söylemesi, Neverland malikânesinin bağlı olduğu Santa Barbara Polis Departmanı’nı harekete geçirdi ve dava süreci başladı. Ama toplum üzerinde tesis ettiği hayranlık mertebesi, görünmezlik kalkanıyla geldi. Bakalım bu kalkan, son skandalı da örtecek kadar güçlü mü?