Güncelleme Tarihi:
Geçen ay, Londra... Dünya Atletizm Şampiyonası’nın yapıldığı Londra Olimpiyat Stadı hıncahınç dolu. Milli ciritçimiz Eda Tuğsuz, sahanın kenarında atış sırasını bekliyor. 2013’te Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları’nda rekor kırıp altın madalya kazandıktan sonra, 2016’da büyüklerde Balkan Şampiyonu oldu. Akabinde U23’te Akdeniz Şampiyonluğu ve Gençler Dünya Atletizm Şampiyonası’nda üçüncülük geldi.
Haliyle, beklenti büyük. Üstelik Londra’da favoriler arasında gösteriliyor. Neyse ki, önceki yarışlarda olduğu gibi o gün de çok heyecanlı. Bu iyiye işaret çünkü ancak çok heyecanlandığı yarışlarda istediği derecelere ulaşıyor, bunu kendisi söylüyor.
Seyirciler arasında pek Türk yok. Ailesi derseniz, televizyon başındalar. Eda Tuğsuz, başını kaldırıp seyircilere şöyle bir baktı, kendini yalnız hissediyordu. Gözünü kapatıp hayal kurdu: O an onun için tüm seyirciler Türk’tü. Seyirciden alkış istedi, hemen verdiler. Dünya Atletizm Şampiyonası tarihinde atma branşında, kadınlarda final gören ilk Türk Eda. O gün beşinci oldu ve Türkiye’nin tüm zamanlardaki en iyi dünya şampiyonası derecesine ortaktı artık. Daha önceki en iyi derece ise 2011’de yine cirit atmada beşinci sırayı alan ve şu an kendisinin antrenörlüğünü yapan Fatih Avan’ındı.
Eda Tuğsuz haftanın altı günü yoğun bir antrenman programı uyguluyor.
ERKEK ARKADAŞLARIYLA GÜREŞİR, KAZANIRDI
Hikâyesi, 1997 yılında Antalya’da başladı. “Fakir bir ailenin çocuğu olarak doğdum, büyüdüm” diyor. Anne-babası, bazen hamallık yapıyordu. Annesi Fatma Tuğcu, “Koca koca kamyonları boşaltır, o parayla evimizi geçindirirdik. Eda evde tek başında olurdu. Beşiğine acıkınca yemesi için dört tane haşlanmış yumurta koyar, giderdik. Ev sahibimiz takip ederdi. Gücümüz yoktu ki. Eda’yı böyle böyle büyüttük” diye anlatıyor. Küçükken erkek arkadaşlarıyla güreşince kazanan hep Eda oluyordu ama
yaramaz bir çocuk değildi. Şiir ve kompozisyon yazmayı çok sevdiği için Türkçe öğretmenleri onu hep yarışmalara sokuyordu.
Kamyon şoförü olan babası İbrahim, hayvancılık yapan amcası ve dedesine de yardım ediyordu bazen. Eda’yı da bol bol keçi sütü ve keçi peyniriyle büyüttüler. “Bir daha hayata gelsem, yine aynı evde, aynı ailede olmak isterim” diyecek kadar da mutlu bir çocukluğu oldu. 13’üne bastığında babasının Antrenörlük Eğitimi Bölümü’nde okuyan kuzeni, onun ciride uygun olduğunu düşündü. Eda’nın söylediğine göre, cirit için patlayıcı özelliği olan bir vücut gerekiyor. Yani ani bir harekete karşı çabuk reaksiyon gösterebilen bir vücut. ‘Kolu çabuk’ olmalısınız. Annesi, başlarda kızının spor yapmasını istemedi. Antalya’daki salonunun bulunduğu mahallenin güvensiz olduğunu düşünüyordu. Ama babası, en büyük destekçisiydi.
KEÇİ SÜTÜYLE BESLENDİ
Polis Akademisi’ne girmeyi de istedi ama Olimpiyat Şampiyonluğu’nun hayali daha ağır basmıştı. İyi ki öyle olmuş. İlk katıldığı yarışta, Avrupa Şampiyonu olmasından belli değil mi her şey? O gün kendine “Bu sporda çok iyi yerlere geleceğim” diye söz verdi, disiplinliydi de... Atletizm pistindeki antrenmanı 10.30’da başlıyor, üç saat sürüyor. Bir buçuk saatlik dinlencenin ardından, 16.30’da yine antrenmana... Haftada bir gün tatili var, sosyal hayatı hiç yok: “Akranlarım gibi gezme işlerini benim yapmam zor. Ha, olsun ister miydim? Yoo. Hedefim uğruna her şeyden fedakârlık ederim.” Ediyor da. Ailesini beş ayda bir gördüğü oluyor. Ama önemli bir yarış varsa mutlaka bir-iki günlüğüne eve gidiyor: “Ailemi görmezsem, ciridi iyi atamayacağımı
biliyorum.”
Eda’ya sorarsanız, hikâyesindeki en şaşırtıcı şey o mahalleden çıkıp bu noktaya gelmesi. Ona başaramayacağını söyleyenler de olmuş. Özellikle 2015’te Çin’de yapılan Dünya Atletizm Şampiyonası’nda finale kalamadan elendiğinde... “Ama moralimi bozmadım. Bütün ruhumla yarışıyorum. Annemi-babamı düşünüyorum, bana verdikleri emeği, yarışı kazandığımda tadacakları gururu düşünüyorum.”
Kendini iyi biliyor, bir yarışa adapte olabilmesi için heyecanlanması gerektiğini söylüyor. En iyi dereceyi nasıl aldığını anlatırken yine heyecanlanıyor: “Bakü’de İslami Dayanışma Oyunları’nda yarışırken heyecandan ayağım takıldı, tökezledim ve ciridi o şekilde attığımda aldım.” Eda, o yarışta 67.21’lik bir atış yaparak altın madalya kazandı. Üstelik kendisine ait Türkiye rekoruyla birlikte, Avrupa U23 rekorunu da kırmış oldu.
Milli ciritçi Eda Tuğsuz, hem Beden Eğitimi Öğretmenliği okuyor, hem de 2018 Avrupa Atletizm Şampiyonası’na hazırlanıyor.
NORVEÇ’İN MİLLİ TAKIM TEKLİFİNİ GERİ ÇEVİRDİ
Birkaç yıl önce Norveç’ten milli sporcu olması için aldığı teklifi reddetti Eda. Çin’deki şampiyona dışında eli boş döndüğü bir yarış yok. Gelecek için hayali Türk bir ciritçi olarak olimpiyat şampiyonluğu almak. Hatta olimpiyat şampiyonu olmadan ciridi bırakmayacağını söylüyor; kariyerinde bir değil, bir sürü olimpiyat şampiyonluğu olsun istiyor. Şimdi bir yandan Aksaray Üniversitesi’nde Beden Eğitimi Öğretmenliği okuyor, bir yandan da 2018 Avrupa Atletizm Şampiyonası’na hazırlanıyor. Londra Dünya Şampiyonası’nda, dünyanın beşinci en iyi ciritçisi olmasının üzerinden üç hafta geçti. “Cirit atma profesyonel bir spor dalı ama Türkiye’de amatör spor gibi algılanıyor. Futbol bu kadar konuşulurken Londra’da çok önemli bir derece elde ettim, bu Türkiye tarihinde bir ilkti ama kimse bunu konuşmuyor. Bu bana kendimi kötü hissettiriyor” diyor. Bir de elindeki ciridi mızrak zannedenleri, hatta at üstünde attığını düşünenleri anlatıyor, bu sefer gülerek. Ailelere de bir şeyler söylemek istiyor: “Çocuğunuzun olimpiyat veya dünya şampiyonu olmasına gerek yok. Sağlıklı ve saygılı bir yaşam için
spora teşvik etmeniz yeter. Cirit atsınlar, ne güzel olur.”
‘MASA BAŞI İŞ İYİ AMA BİR DE ALIN TERİ VAR’
Anne Fatma Tuğsuz: “Eda, Londra’da yarışırken onu televizyondan izledim, kalbim duracak gibiydi, ‘Hadi kızım’ diye bağırıp duruyordum. Öyle güzel bir his ki. Bu sporu yapmasını başta istemedim, doğru. Sokakta başına bir şey gelir diye korktum. İyi ki eşim bu hatamı düzeltmeme yardımcı oldu. Bu noktaya geleceğimizi tahmin edemezdim. Şimdi madalyalar kazanıyor. Başarıları için onu özlemeye de görmemeye de katlanıyoruz. Annelerden, çocuklarını spora yönlendirmelerini rica ediyorum. Masa başı işi de iyi, tamam ama bir de alın teri var. Spor çok güzel, sağlıklı bir şey. P&G, Olimpik Anneler projesi ile Türkiye’de hem spor ve olimpiyat kültürünü yaygınlaştırmaya hem de bir olimpiyat sporcusunu ancak en az onun kadar güçlü bir annenin yetiştirebileceğini anlatmaya çalışıyor. Onlara, Eda’yı ve beni ‘Olimpik Anneler’ projesiyle destekledikleri için teşekkür ederiz.”