Güncelleme Tarihi:
Hangi canlının yaşam hakkı, diğerinden daha kıymetli? Avustralya hükümeti 2015 yılında bu sorunun cevabını aradı. Fatura ise avlanarak kertenkele, kuş gibi 27 memeli türünün yaşamını tehdit eden kedilere kesildi. Geçen sene 200 bin kedi avcılar tarafından vuruldu. 2019 başında ise helikopterle gökten ‘zehirli sosis’ atma projesi hayata geçirildi. Bu yemleri yiyen kediler 15 dakika içinde hayatını kaybediyor.
Kararın gerekçesi sadece diğer memeli türlerinin ‘hayat hakkı’nı savunmak değil.Hükümet, ayrıca çiftçilik endüstrisinin de zarar gördüğünü iddia ediyor. Gelin görün ki bu ekonomik zararı ‘bertaraf’ etmek için hükümetten ayrılan bütçe 30 milyon dolar.
Ülkedeki Queensland eyaleti ise ‘kedi ile mücadele’yi bir adım öteye taşıdı. Bu eyalette bir kedinin yüzülmüş derisini getirene 10 Avustralya Doları ödül veriliyor.
Bu hayvanların yok edilme kararının alınma nedeni, aslında o coğrafyaya ait olmamaları. Hükümet, bu kararına gerekçe olarak kedilerin 18. yüzyılda Avrupalı yerleşimciler tarafından kıtaya getirildiğini öne sürüyor. Kediler, ülkedeki onlardan daha ‘yerli’ canlıların yaşamını tehdit ediyor. Yani bir nevi ‘dağdan gelip bağdakini kovma’ durumu...
İstilacı tür tehdidi
Tepkilere gelince... Hayvan hakları örgütü PETA’ya göre bu yöntem ‘acımasız’. Ancak PETA Avustralya bile ülkedeki vahşi yaşamın korunması için uygulamayı kabul etmiş durumda.
İşin boyutu Avustralya ile sınırlı değil. ‘İstilacı tür’ dediğimiz, sonradan bir coğrafyaya gelip orada çoğalarak diğer hayvanları tehdit eden canlılar dünyanın her yerinde. Örneğin Amerika’nın kuzeyinde Burma pitonu neredeyse tüm sulak alanlarda krallığını ilan etmiş durumda. İspanya’da doğa korumacılar kendi dikkuyruk türlerinin Amerikan dikkuyruklar tarafından melezlenmesini önlemek için keskin nişancı eşliğinde avlanıyor. Yunanistan’da doğa korumacılar tarafından bir adayı işgal eden tüm farelerin öldürülme kararı alınıyor. Gerekçe, adanın yerlisi olan ada doğanı diye bir yırtıcının yumurtalarını yedikleri için kuşun neslinin tehlikeye girmesi.
Türkiye’de de istilacı türler sorunu her geçen gün artıyor. Japonya’dan gelerek Karadeniz’de yayılan ve bitkilerin öz suyunu emerek kurutan böcekten, denizlerimizde balıkların yumurtasıyla beslenen tropik aslan balığına kadar birçok istilacı türümüz var. Hızla da çoğalıyorlar. Yani orijinal türlerimiz savunmasız. Peki ne yapmalı? İşte bu, dünya genelinde doğa koruma hareketinin en derin çatlaklarından biri. Ortak bir kanaat yok. “Yok edelim” diyen de var, “Olmaz” diyen de. Peki sizce kim haklı? Konuya ilşkin uzmanların görüşleri aşağıda...
1080, birçok canlıya etki eden bir zehir
1080 adlı zehrin etkilerine gelince... PETA Avustralya’nın sitesinde zehir ve etkileri detaylıca anlatılıyor. Buna göre bu zehir yutulması halinde insana dahi etki edecek güçte. Renksiz, kokusuz ve tatsız olan zehir sodyum floroasetat içeriyor. Zehir tilkiler, tavşanlar, kediler, yabandomuzları, yabani köpekler ve kemirgenler üzerinde de etkili.
UZMANLAR FİKİR SAVAŞINDA
Bunun ırkçılıktan farkı yok
Dicle Tuba Kılıç Doğa Derneği Genel Koordinatörü
Her şeyden önce bir canlının hayatını kurtarmak için başka bir canlıyı öldürme fikrini insan ölçeğine genişlettiğinizde bunun adı ırkçılıktır. Bu kabul edilemez. Öldürülen de bir canlı. Öldürme hakkını kendimizde görmemiz ne doğru ne de çözüm üreten bir doğa koruma bakış açısı değil.
Bir ekosisteme giren bir türü öldürdükten sonra yırtıcı kuşların zehirlenmesini nasıl önleyeceksiniz veya böcekler ya da başka memeliler için ne yapacaksınız? Tarih bunun kötü örnekleriyle dolu.
Başka türleri tehdit ediyor olabilir ama bu onun yaşamsal değerini değiştirmez. Soruna katliam yapmadan çözüm bulmak lazım. Bilim bu kadar ilerlemiş durumdayken ve bu kadar yaban hayatı uzmanı varken bu kolaya kaçmak. Doğa ve yaşam bu kadar basit değil.
Geç bile kalındı
Ahmet Emre Kütükçü WWF Türkiye yaban hayatı uzmanı
Ben Avustralya’nın aldığı kararı destekliyorum. Kediler orada o coğrafyaya has yerli birçok türün yok olmasına neden oldu. Ve yok olan bir daha gelmiyor. Kedi şu anda dünyanın en yaygın canlılarından... Hayvanların tamamının kaderi o coğrafyadaki yırtıcı ve av ilişkisine göre belirliyor. O coğrafyadaki hayvanların kediye karşı savunmaları yok. Ya yerli türler sonsuza kadar yok olacak ya da dünyanın en yaygın canlılarından biri o ekosistemden çekilip alınacak. Bu kadar kediyi yakalamak, kısırlaştırmak; bu aşama geçilmiş durumda.
Bizde de istilacı balıklar denizlerimizde her geçen gün artıyor. Kırmızı kulaklı sukaplumbağası sulak alanlarımızı ele geçirdi. Ormanlardaki köpekler çakal, tilki, kurt, karaca ve hatta insan gibi birçok türü tehdit ediyor. Bir gün biz de ne yapacağız noktasına geleceğiz. Yerli türlerimiz mi, yoksa gelen mi?
Hep kötü sonuçları oldu
Prof. Dr. Ebru Yalçın Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Ana Bilim Dalı Başkanı
Biyologlar genel olarak hızlı üredikleri ve çok fazla canlıya zarar verdikleri için istilacı türlerin yok edilebileceği düşüncesine uzak değil. Ancak doğanın dengesi diye bir şey var. Belli bir süre sonra türlerin birbirine karışmasından bir denge oluşuyor. Biz buna ne kadar müdahale etmeliyiz? Yöntemi toplu zehirlemek mi olmalı?
İnsanlık bunu hep denedi. Ama hiçbir zaman sonuçlar iyi olmadı. Örneğin ortaçağda Avrupa’da kedi sayısı arttığında toplu olarak öldürdüler. Bu defa farelerin sayısı arttı ve veba hortladı. O dönemde Osmanlı’nın veba sorunu yaşamamasının en önemli etkenlerinden biri kedilerdi.
Ayrıca atılan zehirleri sadece kediler mi yiyecek? Zehir kullanımı da her defasında beklenmedik sonuçlar çıkardı. Kısırlaştırma seferberliği ilan edilebilir. Çok pahalı, zor ama görece daha etik bir çözüm.