Güncelleme Tarihi:
Bir gecede milyonlarca insanın hayatını kâbusa çeviren felaketin ardından 42 gün geçti. Resmi verilere göre 47 bin 932 insan hayatını kaybetti, binlerce insan bir yandan ailesini, akrabalarını, yakınlarını toprağa verdi , bir yandan da evsiz ve işsiz kaldı. Tüm bu acılarla beraber bir de enkazdan sağ çıktığı bilinen çocuklarını bulamayan, aramaya devam eden aileler var. Günlerdir evlatlarını arıyorlar... Gitmedikleri şehir, kapısını çalmadıkları hastane kalmamış ancak henüz evlatlarına ilişkin bir ize ulaşamamışlar. “Ya yaşıyorsa” sorusuyla geçiyor günleri. Bunlardan biri baba Uğur Alsan. Depreme altı kişilik ailesiyle birlikte Adıyaman’da yakalanan Alsan’ın büyük oğlu ve eşi hayatını kaybetti. Diğer üç oğluysa enkazdan sağ çıkarıldı ancak küçük oğlu çıkarıldıktan sonra bir daha bulunamadı. Baba Alsan’a göre 3,5 yaşındaki en küçük oğlu Furkan Alp hemen çıkarıldı ve Adıyaman Üniversitesi Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’ne götürüldü. Ancak yaşanan ikinci depremde orası tahliye edilince nereye götürüldüğünü öğrenemedi. Alsan o günden beri Furkan’ı arıyor...
Uğur Alsan hâlâ oğlunu bulamadı ama geçen hafta herkese umut veren, güzel bir gelişme yaşandı. Bir başka aile çocuğunu bulmayı başardı. Aslında Konya’da yaşayan ve misafirlik için gittikleri Hatay’da depreme yakalanan Tican ailesi en son 3 günlükken gördükleri bebeklerine, 34 gün sonra yapılan DNA testi sonucunda kavuştu. Tican ailesiyle başlarından geçenleri ve oğullarına kavuşma hikâyelerini konuştuk.
Savaş, yokluk, şimdi felaket
24 yaşındaki Hasan Tican 13 yaşındayken Suriye’deki iç savaş sebebiyle Türkiye’ye göç eden mültecilerden. Küçük yaşta ailesiyle geldiği Konya’da okulunu bitirdikten sonra babasıyla birlikte bir berber dükkânı açmışlar. Zor şartlarda da olsa hayatlarını idame ettiriyorlarmış. 1 yıl önce de Emel’le evlenmiş. Ve uzun yıllardır heyecanla beklediği şey gerçek olmuş, Türkiye vatandaşlığına geçmiş. Eşinin hamile kaldığını ve bir oğlu olacağını öğrenince mutluluğu ikiye katlanmış Hasan Tican’ın. Artık savaştan uzak, eşi ve oğluyla güzel günlerin hayalini kuruyormuş başlarına geleceklerden bihaber...
Doğuma bir hafta kala eşini moral olsun, ailesini görsün diye Hatay’a götürmeye karar vermiş Hasan Tican. Kayınpederinin maddi durumunun elverişsiz olduğunu, o nedenle doğum sonrası ailenin Konya’ya gelip kızları Emel’i ziyaret edemeyeceğini düşündüğünü söylüyor. “Bari ben Emel’i, götüreyim ailesini görsün dedim” diye anlatıyor aklından geçenleri... Doğum yakın olduğundan 2 gece kalıp dönmeyi planlamışlar. 1 Şubat’ta varmışlar Hatay’a, Emel Tican anne, babası ve 3 küçük kardeşiyle hasret gidermiş. Tam dönecekleri gün sancısı tutmuş Emel Tican’ın ve soluğu Hatay Eğitim Araştırma Hastanesi’nde almışlar. Kolay bir doğumla dünyaya gelen Umut Yunus’un kanında enfeksiyon tespit edilince kuvöze alınmış. Umut Yunus yoğun bakıma girince Tican çifti de mecburen Odabaşı Mahallesi’ndeki baba evine geri dönmüş. Ticanlar bir an önce bebeklerinin taburcu olmasını beklerken 6 Şubat gecesi Kahramanmaraş merkezli depremlere yakalanmışlar...
Umut hastanede yok
Depremde Hasan Tican, eşi Emel Tican ve tüm ailesi 2 katlı evin enkazı altında kalmış. Birkaç saat sonra Hasan Tican kendi çabasıyla enkazdan çıkmayı başarınca ailenin kalanını da kurtarmış enkazdan: “Kaldığımız ev 2 katlıydı ama yıkıldı. Hepimiz enkaz altında kaldık. Sanırım ben 3-4 saat sonra çıktım. Eşimi, eşimin 3 küçük kardeşini de çıkardım. 6-7 saat sonra da anne ve babasını kurtardık. Herkesi enkazdan çıkarınca hastaneye gitmek için yola çıktım. Oğlum Umut Yunus’u çok merak ediyordum. Hem deprem olurken hem enkazda kaldığım süre boyunca aklımda hep o vardı. Enkazda ayağım taşların arasında kaldı ve şişti, üstüne basamıyordum. Odabaşı Mahallesi’nden Hatay Eğitim Araştırma Hastanesi’ne yürüyerek 4 saatte gittim. Her yer enkaz, her yer toz bulutu. İnsanlar çaresiz, herkes kendi derdine düşmüştü. Çok zor oldu ama hastaneye vardım.”
Baba Tican büyük bir gayretle yürüyerek hastaneye varıyor ama oğluna kavuşamıyor. İkinci deprem olunca hastaneyi tahliye ediyorlar ve öncelikli olarak gelen ambulanslarla bebekleri güvenli bir yere sevk ediyorlar. Baba Tican birkaç saat önce varabilseydi hastaneye, kucağına alacaktı belki de oğlunu... Ona göre kaderleri böyleydi ama umutları hep vardı... Doğumdan hemen sonra Umut Yunus’un kimliğini çıkarmıştı babası. Bütün bu süreçte karı-koca oğullarını bulacaklarına olan inançlarını bir an bile kaybetmediklerini söylüyor. Hemen 183’ü ve 184’ü arayarak başvuru yapmışlar, durumlarını anlatmışlar. Buradan sonrası tam bir film senaryosu tadında, Umut Yunus bebeğin hikâyesi...
‘DNA vermemiz istendi’
“Sağ olsunlar araştırma yaptılar benden aldıkları bilgilerle. Bir zaman sonra bizi Hatay’daki hastaneden arayıp DNA vermemizi istediler gittik, verdik. Sonra ‘Eşin ve sen Adana’da bir hastanede DNA testi ver’ dediler. Konya’ya döndüm, eşimi alıp Adana’ya gittim bu defa. Hatay’dan Adana’ya sevk edilen çocuklar için bir WhatsApp grubu kurmuşlar. Çocuklarını arayan aileler vardı grupta. Biz çocukların fotoğraflarına baktık ama doktor ‘Bu kadar küçük bebekler her gün değişir, siz tanıyamazsınız ama o anne-baba kokusundan sizi tanır’ dedi. Bir sürü bebeğin fotoğrafına baktım, gerçekten de hiçbiri Umut Yunus’a benzemiyordu. Ama bir çocuğun fotoğrafını görünce içimden bir şey aktı. ‘Emel’ dedim, ‘Umut Yunus bu olabilir mi?’ Annesi de tanıdı: ‘Kesin bu, bakışlarından anladım, hissediyorum’ dedi. Fotoğrafını gördüğümüz çocukların birçoğu artık Adana’da değildi, Cumhurbaşkanlığı’nın uçağıyla Ankara’ya götürülmüşler. Biz de diğer aileler gibi DNA sonucunun çıkmasını bekledik. 34’üncü gün Ankara’dan, adliyeden aradılar, ‘Oğlunuzun Ankara’da olduğunu tespit ettik’ dediler. Derin bir nefes aldım ve hemen eşimi aradım, direkt haberi verdim. Dili tutuldu, bir süre konuşamadı, mutluluktan ağlamaya başladı.
Tam 34 gün sonra Ankara’da oğlumuza kavuştuk. Fotoğrafından tanıdığımız bebeği getirdiler. Çok iyi bakmışlar, hastalığı da geçmiş. Annesi şu an bir an olsun yalnız bırakmıyor onu. Eşim 34 gün boyunca hiç ağlamadı, hep ‘Bulacağız oğlumuzu, o hayatta, biliyorum ben diyordu. Hissettiğini, söylüyordu. Dediği gibi oldu, sağ salim kavuştuk oğlumuza. Allah kimseye yaşatmasın. Umarım depremde evladını kaybeden her aile çocuğuna bir an önce kavuşur.”
Kayıp çocuklar nasıl aranıyor?
Kaybolan çocuklarla hem Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, hem Sağlık Bakanlığı hem de İçişleri Bakanlığı ilgileniyor. İçişleri Bakanlığı Asayiş Daire Başkanı Vedat Mercan’ın yaptığı açıklamaya göre kimliği belirlenemeyen çocuklar var. Bunlardan 51’i Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın kurumlarında. 162’si de Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurumlarda tedavi altında. Çocukların 137’si 0-1 yaş arasında. Hepsinin DNA örnekleri alınıp sağlık kuruluşuna veya adli tıbba müracaat edenlerle eşleştirme yöntemine gidiliyor. Şu an için kayıp çocuk başvurusunda bulunanların sayısı 55. CHP’li milletvekillerinin Depremde Kayıp Olan ve Refakatsiz Kalan Çocukların Takibi adlı komisyonuna da şu ana kadar 39 aile başvurdu.
‘Sağ çıkan çocukların tümü resmi kurumlara bildirilemedi’
Bu süreçte Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği deprem sonrası enkazdan çıkarılan refakatçisiz çocukların devletin resmi kurumları olmayan yerlere teslim edildiğine dair Adıyaman, İstanbul ve Sakarya Cumhuriyet başsavcılıklarına ayrı ayrı suç duyurusunda bulundu. Dernek başkanı Müjde Tozbey “Maalesef on binlerce yurttaşımızın hayatını kaybettiği depremlerde çocukların enkazdan çıkarıldığı ya da kayıp olarak bulunduğu günün, saatin, yerin, mümkünse ailesiyle yaşadığı apartmanın bilgisi tespit edilmeksizin arama kurtarma çalışmalarının yapılması söz konusu oldu. Kayıt tutmanın mümkün olmadığı, hastanelerin ağır hasar aldığı koşullardan söz ediyoruz. Depremde sağ kurtarılan çocukların resmi kurumlara bildirimlerinin yapılmadığı ve kayıtlara geçmesinin sağlanamadığı örnekler sahadan bildiriliyor. Bakanlık açıklamalarından görüleceği üzere yalnızca hastaneye giriş kaydı yapılan çocuklar devlet korumasına alınmaktadır. Ancak hastaneye giriş kayıtları yapılmayan veya ailelerine teslim edilmeyen çocukların akıbeti belirsizdir. Öncelikle Çocuk Koruma Kanunu gereği bakanlık üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirmelidir. Refakatsiz çocukların birtakım kurumların eline teslim edilmelerinin önüne geçilmelidir. Derneğimiz bu tutumu yanlış bulmaktadır ve refakatsiz çocukların derhal güvenli devlet yurtlarına yerleştirilmelerini talep ediyoruz” diyor.