Güncelleme Tarihi:
New York’ta bir hafta içi akşamı, Nusr-Et Steakhouse’un şehirdeki beşinci günü... Nusret Gökçe’nin dünyadaki 13’üncü, Amerika’daki ikinci restoranı açıldı. Bu yeni şube, Google haritasında ‘selfie noktası’ olarak etiketlenmiş meşhur ‘Love’ heykelinden bir blok geride, 53’üncü Cadde’yle 7’nci Sokak kesişiminde. ‘Love’ gitmiş, yerine ‘Hope’ heykeli gelmiş ve Nusr-Et Steakhouse’tan yükselen fotoğraf paylaşımına bakılırsa buranın da ‘New York’un selfie noktası’ olarak mimlenmesine ramak kalmış.
İçerisi ağzına kadar dolu. Rezervasyonsuz gelen kapıdan döndürülmüyor, barda ağırlanıyor. Bar mönüsü klasik; Nusret’in eli kokteyllere değil, barmene değmiş; barmen kendi imzasına ve ‘hashtag’ine dönüşecek bir hareket arayışında. Süzgeci ters çevirip ağzına alıyor, ‘shaker’ın içindeki içkiyi tepeden ağzına doğru akıtıyor, yoksa yeni bir ‘Nusr-Et’ mi doğuyor?
Selfie, şikâyetleri unutturuyor
Nusret Gökçe, bir ara elinde kamera, bar kalabalığının arasına karışıyor. Şarkısını söylerken kalabalığın arasına giren, en arka sıralardakilere bile dokunan Seda Sayan gibi. Arka masalardan birinde David & Victoria Beckham çiftinin oğlu Brooklyn Beckham var. Meşhur ‘tuzlama’ pozunu deniyor, beceremediğini düşünse de Instagram’ından paylaşıyor, 10 küsur milyon takipçisi huzurunda üstat Nusret’e şükranlarını sunuyor.
Önümde oturan Japon kızlar siparişleri ‘Ottoman Steak’ masaya geldikten sonra, ‘Garnitürü de olacaktı bunun. Nerede siparişin devamı’ bakışı atıyor. Birkaç dakika içinde Nusret’i görünce rahatlıyorlar, ‘Ottoman selfie’ (Osmanlı selfie’si) sonrası sipariş tamamlanıyor. Kızlar, yüzlerindeki tebessümü bozmadan, etin yağ kısmını bıçakla sıyırmaya çalışırken hangi kareyi nereden, nasıl bir filtreyle paylaşacaklarını tartışıyorlar. Görünüşe bakılırsa hakkında çıkan eleştiriler ne Nusret’in ne de ‘hayranlarının’ umrunda. Önemli olan ‘selfie’nin lezzeti...
Nusret ile ayaküstü... “Benim için tek başarı buranın ful çekmesi”
İki selfie arası, Nusret Gökçe’nin yanındayım. “Neden burası, bu lokasyon?” sorumu ‘New York’ özelinden yanıtlıyor: “Dünyanın merkezinde duruyoruz şu an. Burada olmayalım da nerede olalım!” Beklendik bir yanıt, anlaşılır bir tutku. Sinatra’nın “Burada yapabiliyorsan her yerde yapabilirsin” nakaratı, Nusret dünyasında daha gür yankılanıyor, bir tür ‘Yeneceğim seni İstanbul’ masalına dönüşüyor. Ben, “Yok, ben neden şehir merkezi demek istemiştim...” dedikten sonra, “Çünkü şehrin merkezi... Soho’da açsak, bu kalabalık oraya da gelirdi” diyor. New York medyasında arka arkaya çıkan yazılarla ilgili ‘fazlasıyla’ mutlu, New York Post’ta yayımlanan eleştiriye pek de aldırış etmiyor: “Açıldığımızdan beri her gün ‘ful’. Benim için tek başarı kriteri bu. Rabbime çok şükür.” İki hafta daha burada. Sonra sırada Miami ve Dubai var. İki dakika önce tanıştığım Nusret’ten “Allah’a emanet ol kardeşim” desteğini alırken gözüm ‘tasarım objesi’ ayakkabılarına takılıyor: “Bunu Barselona’dan almıştım. Bir haftada parçalandı. Bütün gün ayakta durmaya ayakkabı da dayanmıyor. Marka alışkanlığım yok. Her yerden alışveriş yaparım. ‘Different different’ (farklı farklı) daha güzel...”
İçeriden detaylar...
-- Çalışanların bir kısmı Türk ya da ‘Türk kılıklı’; hemen hemen hepsinde ince bıyık ve kasket şapka.
-- Mönü, en az Nusret’in selfie’leri kadar tuzlu: ‘Kafes’ 250 dolar, ‘saltbae tomahawk’ 275 dolar, lokum, spagetti ve şaşlık 70’er dolar. Tatlı niyetine, dondurmalı, fıstıklı baklava İmam Çağdaş’tan. 20 dolar.
-- Masaya oturduğunuz gibi servis edilen sudan 9 dolar alınıyor. ‘Tavşan kanı’ çaylarsa müesseseden.
-- Hardalla marine edilmiş ince kesim Ottoman Steak, 130 dolar. “Osmanlı eti değil, Osmanlı tokadı oldu bu” diyor yanımdaki masa.
-- Mönüde sadece et değil, hashtag seçenekleri de yazılı: #saltbae, #salt, #saltlife. Seç, beğen, yapıştır.
-- Yüzde 18’lik bahşiş de selfie de hesaba dahil.
‘Sadece sultanların parası yeter’
New York Post’un yemek eleştirmeni Steve Cuozzo: “Üç kişi birer kadeh kötü şarap ve kokteyl içtiğimiz yemeğe 521.45 dolar ödedik ve aç kalktık...
Et korkunç derecede yağlıydı... Sadece eğlence olsun diye fazla yağlı bırakılmış ‘ribeye’, ayakkabı derisi kadar sert... Sadece sultanların parasının yeteceği yemekler bunlar...”
GQ dergisi yazarı Joshua David Stein: Selfie’ler ve kaya tuzları konfeti gibi havada uçuşuyor. Akşam 10’a geldiğinde, hâlâ 8.30’a rezervasyonlu masamızı bekliyorduk. Kokteyllerden bir tanesi fazlasıyla korkunçtu. Barmenlerden biri önündeki defterden tarife bakarken diğeri akrobatik şovlar peşindeydi.”
New York Times gazetesi, yemek eki yazarlarından Florence Fabricant: “Bu, eti pişirmeden evvel dramatik bir şekilde tuza boğmasıyla meşhur, ‘Salt Bae’ lakaplı şöhret şef Nusret’in New York’taki ilk mutfağı. Instagram sayesinde geçen sene en az George Clooney kadar tanınan biri oldu. Yanındaki çevirmen aracılığıyla bana ‘Kasaplık, Türkiye’de küçük görülen, bir düşük sınıf mesleğiydi. Sayemde, bugün çocuklar büyüyünce kasap olmak istiyor’ dedi.”
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR