Güncelleme Tarihi:
Geçen ay, uzun ve zorlu bir mücadelenin ardından, İzmir’den İstanbul’a taşındık. Dünya tarihinde bir köpek, bir kedi, iki yetişkin ve üçlü koltuk, salata kurutucu ve sallanan sandalye gibi birkaç parça eşyanın, bir yerden bir yere naklinin bundan daha zor olduğu başka durumlar muhakkak yaşanmıştır, kimseden rol çalmak istemem. Ancak bizim maceranın sebebi savaş ya da tifo gibi olağanüstü bir durum değil, emlakçıların ifadesiyle ‘taşınacağımız şehirde ev kalmaması’ gibi ilginç bir neden olduğu için hikâyeyi anlatmak istiyorum. Zira ben bulmuş olsam da bu şehirde binlerce kişi hâlâ ev aramakla meşgul.
ZOR DEĞİL, İMKÂNSIZMIŞ
İstanbul’da ev kiralarının uçtuğunu, şehir merkezinde daire bulmanın meşakkatli bir iş haline geldiğini az çok duymuştuk ama ne kadar zor olabilirdi ki! Sonuçta İstanbul’da inşaattan geçilmiyordu.
Ancak işler hiç de umduğumuz gibi olmadı. Telefona indirdiğimiz emlak uygulamasında taşınmak istediğimiz muhiti seçtikten sonra, kira bedeli üst limitine İzmir’de ödediğimizin iki katını yazdık. Fakat sonuçlarda şehrin çeperlerinde, içinde yaşanamayacak kadar kötü durumda olan birkaç barakadan başka bir şey çıkmadı.
Muhiti genişletip fiyatı arttırınca rutubetli kot 1’lerle banyosu harabe, giriş katlar görünmeye başladı. Uygulamada biraz gezinince ‘şirin’in 1+0, ‘merkezi’nin metroya koşarak 15 dakika, ‘masrafsız’ın da ‘buraya masraf etmeye değmez, yıkılıp yeniden yapılması gerek’ demek olduğunu anladık.
Uzaktan ev bulma çalışmalarımız sonuç vermeyince İstanbul’a gelip emlakçıları dolaşmaya ve sokak sokak gezip camlarda kiralık yazısı aramaya başladık. Ancak bu kez de bir emlakçı randevusundan diğerine yetişmek için taksi bulamadık. Meğer şehirdeki tüm ticari taksiler iş yavaşlatma eylemindeymiş. Gerçekten harika bir denk geliş! Bunu bilmediğimiz için pek çok daireyi görmeye zamanında gidemedik ve her randevuya yalnızca 5 dakika ayrıldığı için şansımızı kaybettik. Yani hiçbir taksiye ‘asla binemedik’ ve pek çok daireyi ‘asla göremedik’.
Kadıköy’de gezinirken “Kiralık daire var mı” diye sorduğumuz ilk emlakçının cevabı “Oyuncu musunuz” oldu. Olmadığımızı söyleyince elinde o anda kiralık daire olmadığını ama adımızı olası bir kiralık çıkması ihtimaline karşı sıraya yazabileceğini söyledi. Meğer ev sahipleri oyuncudan kiracı istemiyormuş. Dizilerin akıbeti belli değilmiş, üç bölüm oynadıktan sonra senaryo gereği ölmeyeceği nereden belliymiş! Ayrıca findeks kredi notlarımız da gerekliymiş...
Kurtuluş’ta bulduğumuz 2 odalı daireyi kiralayan emlakçıyla yaşadığımız olaysa, emlakçıların da ‘ghosting’e başladığını öğretmesi bakımından kıymetliydi. Daireyi gezdirirken evin yaklaşık 100 kişilik talibi olduğunu söyleyen emlakçı “Ev sahibimiz hayvansever bir kadın, köpeğiniz ve kediniz olduğunu duyunca muhakkak sizi seçecektir, ben de sizi seçmesi için elimden geleni yapacağım” dedi.
Her aradığımda “Biraz daha bekleyin, eleme yapıyor” diye diye yedinci günün sonunda kayıplara karıştı. Çağrılarımı reddetti, mesajlarıma yanıt vermedi. Aramızda duygusal bir şeyler yaşanmış da terk edilmişim gibi hissettirdi...
‘SADECE DİŞÇİYE VERİLİR’
Bir ev sahibi bizi köpeğimiz olduğu için istemedi. Bir diğeriyse çocuğumuz olmadığı için... ‘Çocuğu olmayanların boşanma ihtimallerinin yüksek olduğunu, birkaç ay sonra boşanıp onu yeniden kiracı bulmakla uğraştırabileceğimizi düşündüğünü’ söyledi. Evini sadece memura ya da doktora verenleri anladık ama tercihinin diş hekimlerinden yana olduğunu söyleyen ev sahibi bizi epey şaşırttı. Ama en ilginci, yeni evli olmadığımız için kaybettiğimiz daireydi. Maalesef 3 yıldır evli olduğumuz için kaçırdık güzelim 2+1’i. Acaba evlenmek için biraz daha mı bekleseydik?
Neticede, başlangıç bütçemizin üç katına çıkıp sayısız emlakçıyla muhatap olduktan ve epey yorulduktan sonra başımızı sokacak bir ev bulduk. Darısı bizim yaşadıklarımızı yaşamaya devam eden binlerce insanın başına...