Neo’yla bir kahraman, John’la bir suikastçı oldu, her ne yaptıysa çok sevildi

Güncelleme Tarihi:

Neo’yla bir kahraman,  John’la bir suikastçı oldu,  her ne yaptıysa çok sevildi
Oluşturulma Tarihi: Mart 26, 2023 07:00

Alışık olduğumuz 'coşkulu' Hollywood aktörlerinin aksine, alçakgönüllü tavırları ve sade yaşam tarzıyla bilinen Keanu Reeves ne yapsa olay oluyor. Heyecanla beklenen ‘John Wick 4’ filmi vizyona giren oyuncuyu bu kadar farklı yapan ne? Yaşadığı trajediler mi, oynadığı karakterlerin cazibesi mi? Sebebini bilemeyiz ama şunu söyleyebiliriz: Efsane yeniden bizlerle.

Haberin Devamı

Sabah işe giderken metroda, hemen yanı başınızda dünyanın en ünlü aktörlerinden Keanu Reeves’in gazete okuduğunu fark etseniz ne yaparsınız? Amerika’da yaşasaydık belki biz de bu tatlı sürprizle karşılaşabilirdik. Bir Hollywood yıldızı gibi değil, sade bir şekilde yaşamayı tercih eden Reeves’in alçakgönüllü halleri belki de ona hayranlık duymamızın en büyük sebeplerinden. Şato gibi evler yerine bir apartman dairesinde yaşıyor, lüks arabalara değil metroya biniyor. Kısacası Reeves hiç ‘Şeytanın Avukatı’ filminde canlandırdığı Kevin Lomax gibi bir karakter değil. 22 Mart’ta vizyona giren ‘John Wick 4’ ile özlem giderirken Reeves’in trajedilerle ve aynı zamanda başarılarla dolu hayatına bakalım...

Baba figürüyle sorunlar

Reeves, 2 Eylül 1964’te Lübnan, Beyrut’ta doğdu. Babası Samuel Nowlin Reeves Jr., annesi Patricia Taylor'ı ve onu terk ettiğinde sadece 3 yaşındaydı. Reeves, 2000 yılında Rolling Stone dergisine yaptığı bir açıklamada “Benim ve babamın hikâyesi oldukça ağır. Acı, keder, kayıp ve tüm bu şeylerle dolu” demişti. Babası bir uyuşturucu bağımlısıydı. Ebeveyni 1966’da boşandıktan sonra annesi 1970’te bir yönetmen olan Paul Aaron’la evlendi. Birlikte Kanada’ya taşındılar. Keanu Reeves gençliğinde disleksi problemiyle mücadele etti. Otoriteye karşı gelme eğilimindeydi ve bu yüzden de liseyi bitiremedi.

Haberin Devamı

Neo’yla bir kahraman,  John’la bir suikastçı oldu,  her ne yaptıysa çok sevildi

Sandra Bullock'la 'Hız Tuzağı'nda

Her zaman oyunculuğa ilgi duydu. Hokeyin de onda özel bir yeri vardı ama dizini sakatladığı için spor kariyeri sona erdi. Henüz 9 yaşındayken oyunculuğa başladı. 80’lerin sonunda birçok reklam filminde oynadı. İlk rolünü ‘One Step Away’ isimli filmde kaptı ama asıl macerası Los Angeles’a taşındıktan sonra başladı. Bebek yüzlü bir aktör olarak bol bol gençlik yapımlarında rol aldı. Patrick Swayze ile birlikte oynadığı ‘Kırılma Noktası’ (Point Break, 1991) Reeves’in de kariyerinin kırılma noktası oldu. Hiçbir zaman coşkulu ve abartılı bir ünlü olmadı, paparazzilere pek malzeme vermedi. Fakat hayatının zorlu bir dönemine giriyordu ve hiç istemese bile basın ondan sıkça bahsedecekti.

Haberin Devamı

Reeves: “John Wick'in kederini seviyorum. Keder ve kayıp asla geçmeyen şeylerdir. Sizinle birlikte kalırlar.”

İlk yaşadığı şok, kız kardeşi Kim’e 1991 yılında lösemi teşhisinin konması oldu. Hastalıkla mücadeleleri yaklaşık 10 yıl sürdü ve Kim sonunda lösemiyi yendi. Reeves’in kanser araştırmalarına cömert bağışlarda bulunduğu biliniyor. Ardından Reeves’e bir acı haber daha geldi. ‘Benim Güzel Idaho’m’ (My Own Private Idaho, 1991) filminde birlikte rol aldığı yakın arkadaşı River Phoenix, 1993’te uyuşturucudan öldü. Bununla ilgili duygularını 30 yıl sonra Esquire dergisine şu sözlerle anlattı: “Onun hakkında geçmiş zamanda konuşmaktan nefret ediyorum. O gerçekten çok özel bir insandı, çok orijinal, zeki, yetenekli. İlham vericiydi. Onu özlüyorum.”
Özel hayatında dramatik olaylar yaşarken kariyerinde de gelişmeler oluyordu. ‘Dracula’da (1992) canlandırdığı Jonathan Harker rolü çok sevildi ama asıl patlamasını Sandra Bullock’la oynadığı ‘Hız Tuzağı’ (Speed, 1994) filmiyle yaptı. Adı Bullock’la aşk dedikodularına karıştı ama ilişkileri ekranın ötesine geçmedi. Ardından ‘Şeytanın Avukatı’ (The Devil’s Advocate, 1997) geldi. Charlize Theron’la bu filmde buluştular. Magazin basını 'yakın' olduklarını iddia etti ama ikili romantik bir bağ kurduklarını kabul etmedi. 2001’de ‘Kasımda Aşk Başkadır’da (Sweet November) yeniden birlikteydiler.

Keanu’nun kariyeri ‘Matrix’le (1999) zirve yaptı. Leonardo DiCaprio, Will Smith ve Brad Pitt gibi diğer Hollywood yıldızlarının arasından ‘Neo’ rolüne seçildi. Bu dönemde hayatını değiştirebilecek bir kadınla da tanıştı ama kara bulutlar hâlâ peşindeydi. Jennifer Syme o sıralar ünlü yönetmen David Lynch’in asistanlığını yapıyordu. Reeves'le Los Angeles’ta bir partide tanıştılar ve çıkmaya başladılar. 1 yıl sonra Syme hamile kaldı fakat küçük kızları ne yazık ki prematüre doğdu. Doktorlar onu kurtaramadı. İlişkileri yaşadıkları acı nedeniyle bozuldu. Syme, 2 Nisan 2001 sabahı bir partiden dönerken aracıyla kaza yaptı ve hayatını kaybetti. Reeves yas tutmak için biraz ara vermek zorunda kaldı. 2006’da Parade dergisine şunları söyledi: “Hayata verdiğim önemin büyük bir kısmını kayıplar nedeniyle kazandım. Hayat değerlidir. Zahmete değer.”

Haberin Devamı

Neo’yla bir kahraman,  John’la bir suikastçı oldu,  her ne yaptıysa çok sevildi

Leonardo DiCaprio ve Brad Pitt'i eleyerek efsanevi Neo rolüne seçildi.

Reeves yıllarca bilinçli olarak spot ışıklarından uzak durdu. İnsanlar onu halka açık alanlarda hüzünlü bir şekilde görmeye başladı. Belli ki depresyondaydı. Bir süre sonra kariyerini ‘47 Ronin’ (2013) ile toparlamaya çalıştı ama film beklenen başarıyı gösteremedi. Artık zirvedeki günlerinin geride kaldığını söyleyenler oldu ama o herkesi şaşırtıp bir başka gişe rekortmeni ‘John Wick’le (2014) geri döndü. 2019’da John Wick karakteriyle ilgili The Guardian’a verdiği röportajda “Onun kederini seviyorum” deyip eklemişti: “Keder ve kayıp, bunlar asla geçmeyen şeylerdir. Sizinle birlikte kalırlar.”

Haberin Devamı

Neo’yla bir kahraman,  John’la bir suikastçı oldu,  her ne yaptıysa çok sevildi

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!