Güncelleme Tarihi:
Yarın yokmuş gibi yazıyorum
Yazar Nermin Yıldırım
Yaşadığımız sürecin edebiyatı etkileyeceği açık. Bütün dünyayı sarsan bir meseleyi görmezden gelmek kolay değil. Bir biçimde pek çok esere sirayet edecek. Ama bugünleri anlatabilmek için önce anlamaya, onun için de kuşkusuz zamana ihtiyaç var. Salgın başladığında romanımı yazmakla meşguldüm, eve kapanma pratiğimde büyük bir değişiklik olmadı. Başlangıçta verimli çalışamadıysam da ilk panik atlatılıp iyiye gidişat başlayınca ben de eski ritmimi buldum. Şimdi neredeyse korona yokmuş gibi yazıyorum. Yarın yokmuş gibi de olabilir tabii, bilemiyorum.
Diğer sanatçı dostlar da aynı durumdalarsa sanatsal patlama yaşanabilir
Yazar Ahmet Ümit
Savaşların sonunda önemli eserler ortaya çıkar, bunu Dünya Savaşları’nda gördük. Yine bir felaketle karşı karşıyayız. Benim bundan kurtulma biçimim romanıma daha çok yoğunlaşmak oluyor. Diğer yazar ve sanatçı dostlar da aynı durumdalarsa bir anda sanatsal bir patlama yaşanabilir. Ama koronanın insanlar üzerindeki etkisini ancak belirli bir süre geçtikten sonra görmemiz mümkün olur. Bu konuda yazmak için üç-dört yıl beklemeyi tercih ederim. Acele yazmaya kalkarsam, yanılabilirim. Mesela Susurluk olayıyla ilgili, ‘Kukla’ diye bir roman yazdım. Ama olaydan ancak 10 yıl sonra yazabildim çünkü oturması, hakikatlerin ortaya çıkması, etkilerini görmem lazımdı.
Distopyalar artıp şekil değiştirecek
Hürriyet Kitap Sanat Yayın Yönetmeni İhsan Yılmaz
Salgını günü gününe yazan da olur, durumu içselleştirip uzaklaştıktan sonra yazan da... Boccaccio veba günlerinin Floransa’sını anlattığı ‘Decameron’ hikâyelerini sıcağı sıcağına yazmış neredeyse. II. Dünya Savaşı Almanya’da ‘yıkıntı edebiyatı’ dediğimiz, savaşın yıkıntılarından doğan bir akım çıkarmıştı, Heinrich Böll ve ‘Âdemoğlu Neredeydin’ adlı kitabı buna örnek gösterilebilir. Bu salgın sonrasındaysa distopyaların artacağına ve şekil değiştireceğine inanıyorum.
Eve kapanan yazarların ille de virüs konusunda kitap yazmalarının gerekli olduğuna inanmıyorum.
(Eleştirmen, Hürriyet Yayın Danışmanı Doğan Hızlan)
Açık hava sinemaları tekrar önem kazanabilir
Hürriyet sinema yazarı Uğur Vardan
11 Eylül saldırısından sonra pek çok terör filmi çekildi, en ünlüleri ‘United 93’, ‘World Trade Center’ ve ‘Fahrenheit 9/11’. Asıl refleksse, Vietnam Savaşı sonrası gösterilmişti: ‘Kıyamet’ (Apocalypse Now), ‘Avcı’ (The Deer Hunter)... Koronanınsa uzun metrajdan çok, kısa filmcilerin işine yarayacağını düşünüyorum. Bu dönemden platformlar kârlı çıkacak. Netflix, pandemi döneminde dünya üzerinde 15.8 milyon yeni abone kazandığını duyurdu bile. Sinema salonlarına dönüş için insanların acele edeceğini sanmıyorum. Mesafe gözeterek, salon kapasitelerinin yüzde 20’si ya da 30’uyla gösterilecek filmlerin de gişe geliri açısından çok getirisi olmayacak. Batı meseleyi bir süre ‘arabalı sinema’ uygulamasıyla çözecek, bizde böyle bir gelenek yok ama açık hava sinemaları tekrar önem kazanabilir.
Kolera gördüm, depremler, savaşlar gördüm ama bu salgın kadar sinemaya zarar veren bir şey görmemiştim
Yapımcı, sinema salonu işletmecisi Şükrü Avşar
Türkiye’deki sinema seyircisini çok iyi biliyorum. Konu olarak salgın üzerine film ilgi görmez. Deprem döneminde de deprem filmleri yapıldı, ilgi görmedi. İnsanlar usandıkları kötü şeyleri gidip sinemada izlemezler. O yüzden şu an Türkiye’de korona filmi çekilmez ama ileride, belki... İnsanlar uzun zaman tedirgin olup sinemaya gitmeyecek. Gitseler bile şu anda film çekilmiyor. Önümüzdeki yıl, bence sinema için kayıp bir yıl olacak. 1980’li, 90’lı yıllarda bir film iki yıl gündemde kalabiliyordu. Ama artık bir yıl önce çekilen filmler bile gösterime girdiğinde güncelliğini ve motivasyonunu kaybetmiş oluyor. Cem Yılmaz ve Şahan Gökbakar son filmlerini bir sene beklettikleri için aradıklarını bulamadılar. 1970’lerden beri sinemanın içindeyim; kolera salgını gördüm, depremler, savaşlar gördüm ama bu salgın kadar sinemaya zarar veren bir şey görmemiştim. 200’ün üzerinde salonumuz vardı, 80’ini hiç açmamak kaydıyla kapattık; diğerlerinin de ne olacağını bilmiyoruz.
Doktorların başrolde olduğu Hollywood filmleri 2022’de gelir
NuLook Yönetim Kurulu Başkanı, yatırımcı ve girişimci Muzaffer Yıldırım
Salgını konu alan, özellikle doktor ve sağlıkçıların başrolünde olduğu Hollywood yapımı filmleri 2022’de göreceğimizi düşünüyorum. Avrupa sineması 2022-23’te Avrupa ülkelerinin kendi deneyimlerine odaklanarak filmler üretecektir. Türkiye’de böyle bir projenin ne zaman çıkacağı hiç belli olmaz, altı ay içerisinde bile salgın konulu bir film çıkabilir. Pandemi bittiğinde sinema sektörünü bekleyen en büyük sorun, gösterilecek film olmayışı. James Bond gibi beklemeyi göze alabilecek büyük Hollywood yapımları sürekli ileri bir tarihe atılıyor. Bu süreç içinde seyirciyi çok bekletirsek onları küstürmüş oluruz. Ben iki filmimle hazırım. Ama sadece benim film yapmamla olmaz, en az 7-8 kaliteli gişe filminin takvimde yerini alması lazım.
Evde film izleme alışkanlığının perçinlenmesinden endişe ediyorum
Yönetmen Emin Alper
Şu günlerde esnafa, KOBİ’lere, işsiz kalanlara destek gündemde. Ama kimse sanatçılara, konser ve sinema salonlarına destekten söz etmiyor. Oysa zar zor hayatını idame ettiren yüzlerce sanatçı ve salon tümüyle gelirlerinden mahrum kaldı. Umarım salgın günleri bize sinemada film izleme deneyimini tümüyle unutturmaz. Yoğunluğum devam ediyor; ders vermeye de devam ediyorum.
En azından bir senelik süreçte çekim ekiplerinin küçüleceğini, çekilmekte olan filmlerin erteleneceğini düşünüyorum.
(Yönetmen Tolga Karaçelik)
‘Oyun’ değişebilir ama bitmez!
Hürriyet tiyatro yazarı Bahar Çuhadar
Absürt tiyatro II. Dünya Savaşı ertesinde dünyanın umutsuz atmosferinin ürünü olarak doğmuştu. Samuel Beckett’ın yazdığı ‘Godot’yu Beklerken’ bu türün en önemli oyunlarından. Tüm dünyanın ev hapsinde olduğu, çaresizlik ve belirsizlik duygusunun yoğun yaşandığı bu dönem de yazarların bizi yeni türlerle buluşturmasına vesile olacaktır. İlk adımları dijital tiyatro ürünleri olarak gördük, yazarların hayatı ve dünyanın gidişatını farklı metin ve reji biçimleriyle yorumlayacağına, yeni akımların doğacağına şüphe yok. Karantinadan çıktığımızda birlikte olmaya her zamankinden daha çok ihtiyaç duyacağız. O zamana dek tiyatrocuların dijital olanaklarla, radyo tiyatrosu, açık hava tiyatrosu ve hatta gerekirse balkondan balkona tiyatro gibi ‘şaşırtıcı’ yollarla ‘oyun’a devam edeceklerini, belki de bir şekilde ‘oyun’u değiştireceklerini görüyorum.
Salgını bir şeye dönüştürmek durumundayız
Oyuncu, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni Yiğit Sertdemir
Zamanımı kendimi ve çevremi gözlemlemeye gayret ederek geçiriyorum. Yeni fikirler var ama onları da, tıpkı kendimi anlamaya çalıştığım gibi keşfetme gayretindeyim. Salgını bire bir konu edinen çok fazla içerik üretileceğini zannetmiyorum. Bu, salgını yok saymak değil. Salgını bir şeye dönüştürmek durumundayız. Ama bu süreçten yola çıkarak, hissettirdikleri, düşündürdükleri ve keşfettirdikleriyle yeni üretimler olacağını tahmin etmek yanlış olmaz.
Küçülme kaçınılmaz. Bazı tiyatrolar bu sezon açılamayacak ve maalesef birçok tiyatro yeni bir oyun yapmayacak gibi duruyor.
(Oyuncu ve yönetmen Mehmet Birkiye)
Yaratıcılığın sınırlarını zorlamamız gereken günler
Koreograf & sahne yönetmeni Beyhan Murphy
Dansçılar evlerinden mini kompozisyonlar üretiyor ya da imkânı olanlar yeni fikirlerle solo videolar hazırlıyor. Ama nereye kadar? Uzun vadede izleyiciyi tekrar sahnelere çekmemiz için vurucu işlerle geri dönmemiz gerek. Dolayısıyla bu günleri, yaratıcılığın sınırlarını zorlayarak, virüsün bizi hapsettiği kutunun dışında düşünerek, ileri dönemde ortaya çıkarabileceğimiz heyecanlı projeleri tasarlayarak geçirmeliyiz.
Evdeki 35’inci günde koltuğu dışarı attım, salonu ufak bir bale stüdyosuna dönüştürdüm.
(İstanbul Opera ve Balesi Başbaleti Erhan Güzel)
Format değişiklikleri bekliyorum
Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya Bölümü Öğr. Üyesi Doç. Dr. Eylem Yanardağoğlu
Artık çekimler çok daha az kişinin olduğu, mesafe kuralına uyulan sahnelerde olacak. Muhtemelen bu yeni kurallar gereği senaryolar da gözden geçirilmek zorunda kalacak. Dizilerde bazı format değişiklikleri bekliyorum. Ayrıca, üretimin daha başka, şimdiye kadar düşünemediğimiz mecralara da kaydığını görebiliriz. Örneğin bizim üniversitemizde bir grup öğrenci WhatsApp üzerinden izlenen bir tiyatro oyunu hazırlıyor.
Halihazırda bu dönemi anlatan işler çekilmeye başladı. Daha çok internet için tasarlanan bu işler belki de yeni mecralar yaratacak.
(Senarist Sema Ergenekon)
Dijital bir devrim gerçekleşmek zorunda
Hürriyet müzik yazarı Tolga Akyıldız
Kalabalık konser ve festivallere, küçük mekân performanslarına hızlı bir dönüş olamayacak. Müzik sektöründe dijital bir devrim gerçekleşmek zorunda. Bir tarihte bluetooth’la dinleyeceğimiz ve belki sanal gerçeklik (VR) gözlüklerimizle gideceğimiz konserlerin düzenleneceğini kabul etmemiz gerekecek. Bu gibi dönemler müzisyen için sanatsal üretimi yoğunlaştırma, yapımcı, organizatör ve mekân tarafındaysa yeni iş modelleri üzerine kafa yorma fırsatı oluşturmalı. Durumdan tuzu kuru olanlar değil, yaptıkları işi sevip geleceğe inananlar kârlı çıkacak. Gerisi zarar etmekle kalmayıp yok olacak.
Yaratıcılığım ciddi şekilde baltalandı
Piyanist İklim Tamkan
Bir sanatçı için dinleyicisiyle buluşamamak manevi olarak büyük bir yıkım demek. Bu durum yaratıcılığımı ve motivasyonumu ciddi şekilde baltaladı. Dünyanın içine düştüğü bu çaresizlik, yaşanan kayıplar ve sürekli endişe hali beni içime kapattı. Bu süreçte çok üretebildiğimi söyleyemem.
Müziğin internete taşınmasının etkisi kaçınılmaz
NEYSE’nin solisti Selim Kırılmaz
Müziğin internete taşındığına tanık oluyoruz. Müziğin üretiminin de duyumsanışının da evlere taşındığı bu yeni paylaşım formunun müziğin içeriğine etki etmesi kaçınılmaz. Dışarının seslerinin yerini madden ve manen içerinin seslerine bıraktığı bir müzikal dönüşüm bu. Şiir, şarkı, deneme, etnografi... Böyle sürerse daha nitelikli, derinlikli ve daha fazla sanatsal üretimle karşılaşmamız sürpriz olmaz.
Akustik müziği ve konser salonlarını çok özlüyorum. Başta ne yapacağımı bilemedim ama artık alıştım.
(Orkestra şefi Nisan Ak)
Konserlerden vazgeçilmez gibi geliyor
Müzisyen Can Güngör
Konserler ve kalabalık etkinliklerin epey sonra başlayabileceği öngörülüyor ama konserlerde yüzlerce, binlerce kalbin bir arada oluşunun önüne kolay kolay bir şey geçemez gibi geliyor. Evde geçirdiğim vakitte bol bol enstrümanlarla uğraşıyorum. Bir sonraki albümüm için kafamda küçük tasarımlar yapıyorum.
Ne kadar takipçi kazanırsanız durum o kadar iyi gibi
Şarkıcı Melek Mosso
Korona konser ve projelerimizi ertelememize sebep oldu. Bu durum herkesi sosyal medya üzerinden çalışmaya zorluyor, ne kadar izlenip takipçi kazanırsanız durum o kadar iyi gibi görünüyor. Bir-iki kayıt yaptım, esinlenecek bir şeyler bulursam yazıyor, her gün bir şeyler karalıyorum. Bu günler geçsin, yayımlayacağım.
Ben de dahil bütün müzisyenlerin evlerinde sağlam bir çalışma sürecinde olduğumuza ve üretkenlik patlaması yaşanacağına inanıyorum.
(Rap’çi Kamufle)
Korona sergilerine dünyadaki herkes hazır olsun!
Ressam Bedri Baykam
1. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyayı kasıp kavuran Amerikan soyut dışavurumculuğu ve aynı yıllarda Avrupa’da esen lekecilik ve şiirsel soyutlama akımları kendi yıldızlarını yarattı. ABD’de Jackson Pollock ve Willem de Kooning, Avrupa’da Wols, Nicolas de Stael ve Hartung gibi isimler açık ara öne çıktı. Dünya bugünkü multimedya ve teknolojik imkânları kullanarak neler yapacak, göreceğiz. Korona sergilerine dünyadaki herkes hazır olsun!
Sadelik, tasarruf, paylaşım ve teknoloji önem kazanacak
İstanbul Kültür Sanat Vakfı Genel Müdürü Görgün Taner
Şu anda kültür-sanat üretimi ve tüketimi dijital alan dışında hız kesmiş durumda. Uzun vadede hepimizin hem iş yapma hem de yaşama biçimlerimize etkisi olacağını düşünüyorum. Her alanda sadelik, tasarruf, paylaşım, dayanışma ve teknoloji önem kazanacak.
Dijitali takip eden kültür kurumları bunun faydasını görecek
Zorlu Performans Sanatları Merkezi Genel Müdürü Murat Abbas
Tarih, salgın hastalıklar zamanında en önemli işlerini ortaya çıkaran isimlerle dolu. Mesela Shakespeare. Korona döneminde de yaşadıklarımızı anlamlandırmak için sanata sarıldık. İtalya’da, insanların balkonlarda söyledikleri şarkıların sosyal medyada en çok paylaşılan videolar olması bunun en güçlü örneği. Bunun bir dönüşüm süreci olduğunu düşünüyorum.
Sürekli bir şeylere yetişmek zorunda olmanın yorgunluğunu atarak zihnimin serbestçe dolaşmasına izin verdiğim bir dönem...
(Seramik sanatçısı Burçak Bingöl)