Oluşturulma Tarihi: Nisan 21, 2019 08:30
İçinde bolca hüzün ve dayanışma olan bir hikâye bu... Kadıköy’den Rusya’ya, hapishane ranzalarından toplama kamplarına uzanan iki arkadaşın öyküsü. Gazeteci Nebil Özgentürk, ‘Nâzım’ın Kanatları’nda bizleri Nâzım Hikmet ile hapishanede tanıştığı, yıllar sonra da yazdığı efsane mektupla Gulag toplama kampından kurtardığı Ramiz Demirkuşak’ın dostluğuna şahit ediyor.
“Babam Hidayet Demirkuşak, konservatuvarda keman hocasıydı. Nâzım’ın (Hikmet) da dostuydu. Bir gün, yine bizim evde sanat insanları toplanmış, yemekteler. Ben, 15-16 yaşlarındayım. Kapı çalındı. Sabahattin Ali’ydi gelen. Polisler yine peşindelermiş. Morali bozuk. ‘Bir kere daha hapse girersem ölürüm’ diyordu Sabahattin Bey. Ve gitmek istiyordu ülkeden. Ama kaçamadı biliyorsunuz. Pisi pisine gitti o kıymetli adam. Hayat işte. Benim amcam da öyle kaçtı. Bir daha da haber alamadık. Bir trajik hikâyedir o kuşağınki. Rusya’da okudular. Hapislerde kaldılar...”
Mimar Sevgi Divitçioğlu, yazar Arif Keskiner’in ‘Yaşar Kemal’li Anılar’ kitabı için bu satırları kaleme aldığında, “Bir daha da haber alamadık” dediği amcası Ramiz Demirkuşak’ın akıbetini nihayet öğreneceğini hissetmiş miydi? Ya da Rusya’da bir akrabası olduğunu, Sibirya’dan kalkıp onu görmeye geleceğini tahmin edebilir miydi? İçinde bolca hüzün ve dayanışma olan bir hikâye bu... Gazeteci Nebil Özgentürk tarafından belgeseli çekildi. Adı, ‘Nâzım’ın Kanatları.’
Bir daha görüşemedilerHikâyenin kahramanlarınd
an Ramiz Demirkuşak, matematik öğrenimi gören bir genç. 1905 doğumlu. 1930’da Nâzım Hikmet’le Kadıköy’de tanıştı. Yolları, iki yıl sonra, Nazım Hikmet’in yayın yönetmenliğini yaptığı ‘Resimli Ay’ dergisindeki yazı ve fikirlerinden dolayı hapse girdiğinde yeniden kesişti. İstanbul Hapishanesi, yıl 1932... Hatıralarında yazdığına göre, o dönem Nâzım Hikmet, çok neşeli bir insandı; yalın, ciddi ve itinalı konuşuyor, onlara devrimci şarkılar öğretiyordu. İki arkadaş burada, İpek
Film’den gelen teklif üzerine ‘Karım Beni Aldatırsa’, ‘Söz Bir Allah Bir’ ve ‘Cici Berber’ filmlerinin senaryosunu yazdı. Bu eserler sanatsal anlamda ikisini de tatmin etmese de hapishanede geçinmelerine yetmişti. Bir yıllık hapishane döneminden sonra ikisi de serbest kaldı ama bir daha görüşemediler.
Ramiz Demirkuşak (solda) eşi Vera ve oğluyla... Demirkuşak 1965’te Rusya’da hayatını kaybetti. Efsane mektupla gelen özgürlükRamiz Demirkuşak, sosyalist bir genç. Sosyalizmi daha iyi öğrenmek için 1937 yılında Moskova’ya gitti. Gider gitmez de Sovyet Gizli Servisi (KGB) tarafından ajan olmakla suçlanıp tutuklandı. 1942’de de Sibirya’daki Gulag Toplama Kampı’na götürüldü. Stalin yılları boyunca Sovyet yönetimine ters düşen, muhalif, adi suçlu, hatta iftiraya uğrayanların dahi tutulduğu Gulag’da, milyonlarca insan hapis hayatı yaşıyordu. Tutuklular ağır inşaatlarda ya da madenlerde çalışıyor; çalışmayı kabul etmeyenler aç bırakılıyor ya da vuruluyordu. Ağır çalışma koşulları ve toplu infazlarla her yıl pek çok tutsak ölüyordu.
Demirkuşak, 16 yıl tornacı olarak çalıştı, dünyadan bihaber yaşadı. Ailesi nerede olduğunu bilmiyordu. Kampta tanıştığı Sibiryalı Vera’yla evlendi; 1958’de, Nâzım Hikmet’in Sovyetler Birliği Başsavcılığı’na yazdığı o meşhur mektupla serbest kaldı. 20 Kasım 1957 tarihli mektupta Nâzım Hikmet şöyle yazmıştı: “Dünya Barış Komitesi üyesi ve uluslararası barış ödülü sahibi Türk Şair Nâzım Hikmet’ten... Eski Türk yurttaşı Ramiz Demirkuşak’ın ricası üstüne ben şahitlik ediyorum ki Ramiz Demirkuşak 1930’dan beri Türkiye Komünist Partisi’nin kuvvetli üyesidir. 1933-34 yılında onunla birlikte İstanbul’da aynı hapishanede yattık. Ben size Ramiz Demirkuşak’ı çok iyi bir kişi olarak bildiğimi beyan ederim.”
Torun Ramiz Olegoviç ve Sevgi Divitçioğlu, İstanbul Kilyos’ta buluştular.Torun Ramiz, dedesinin izinde...Ramiz Demirkuşak, kamptan çıktıktan sonra tornacı olarak çalışmaya devam etti. 1965’te öldüğünde 60 yaşındaydı.
Ölümünden 10 yıl sonra doğan torununa da ‘Ramiz’ adını koydular. Bugün 44 yaşındaki Ramiz Olegoviç, dedesinin Türk olduğunu öğrendiğinde yedi yaşındaydı: “Büyükbabam ve büyükannem Vera, Gulag’da tanışmış. Vera’yı bir yabancıyla evlendiği için Komünist Parti’den atmışlar. Onlardan birkaç fotoğraf ve dedemin bazı notları kaldı. 2013’te Türkiye’deki akrabalarımı bulmak istedim. Rusça bilen mimar Melih Güneş’ten yardım istedim. Nâzım Hikmet’le arkadaş olduklarını biliyordum. Rusya’daki İnta Yerel Kültür Müzesi’nde, Nâzım Hikmet’in, büyükbabam serbest kalsın diye yazdığı mektubu buldum. O zamanların insanları çok gerçekmiş. Birbirlerine sarıldılar, arkadaşlığa değer verdiler, bu arkadaşlığı büyük mesafelere ve zorluklara rağmen korudular.”
Ramiz Olegoviç, maden mühendisi. Rusya’da Türkçe adı nedeniyle birkaç kez ayrımcılığa uğradığını anlatıyor. İstediği evi kiralamak için zorlanmış mesela. Olegoviç’in İstanbul’daki akrabalarına dair iz sürüşü, Nebil Özgentürk’ün 1001. belgeseli ‘Nâzım’ın Kanatları’nda...
‘Demek ki insanlık bir süre sonra ders alıyor’
Gazeteci Nebil Özgentürk, izini sürdüğü bu sıradışı hikâyenin perde arkasını anlattı.
‘Nazım’ın Kanatları’ nasıl ortaya çıktı?
-Bu belgesel, Nâzım Hikmet ve arkadaşı Ramiz Demirkuşak arasındaki dayanışmayı anlatıyor. Yapımcı dostum Arif Keskiner, ‘Yaşar Kemal’li Anılar’ isminde bir kitap yazdı. Kitapta mimar Sevgi Divitçioğlu, kayıp amcasından söz ediyordu. Yazdıkları, Rusya’da mimari çalışmalar yapan, Nâzım’ın yakınlarıyla da ahbap olan Melih Güneş’in dikkatini çekti. Çünkü Melih’e de bir genç adam ulaşmış; “Dedemin diyarına gitmek istiyorum” demişti. O genç adamın adı, Ramiz Olegoviç. Sibirya’da yaşıyor. Araştırmalar sonucu, Sevgi Hanım’ın kitapta ‘kayıp’ diye bahsettiği amcası Ramiz Demirkuşak’ın öz torunu olduğu ortaya çıkıyor. Bu hikâyeyi duydum, “Belgeselini yapalım” dedim.
Biraz önce Instagram hesabına baktım. Torun Ramiz, soyadını Olegoviç değil, Demirkuşak olarak yazmış.
-Bunu şu an öğreniyorum. Buraya üç kez geldi, çok ağladı, çok duygulandı. Rusça konuşan, Türkçe ‘merhaba’dan başka kelime bilmeyen bir torunun dedesine duyduğu saygıyla buraya gelmesi çok etkileyici. Rusya’da bir şehir müzesinde Nâzım’ın da Ramiz Demirkuşak’ın da mektuplarını, fotoğraflarını bulmak mümkün. Ama bu hikâye Türkiye’de bilinmiyor. Belgeselde her ikisinin hayallerini anlatıyoruz. Biri Türkiye’de öldürülmek üzereyken kaçmak zorunda kalan, dünyanın en büyük şairlerinden Nâzım Hikmet, diğeri Nazım’la birlikte emek vermiş, hayalleri olan bir sosyalist, Ramiz. Araştırmamız bir buçuk yıl sürdü ama hâlâ bilinmeyen, konular var; Gulag’da neler yaşadığını bilmiyoruz mesela. Devlet Başkanı Medvedev, Gulag kampı kurbanları için dikilmiş anıta çelenk koydu, kampı yıktı. Demek ki insanlık bir süre sonra ders alıyor.