Güncelleme Tarihi:
COVID-19 hayatımıza girdiğinden beri içinde kendinizi güzel bulmadığınız, hatta rahat bile etmediğiniz kıyafetlerle mi vakit geçirdiniz? Yoksa yalnızca en güvende ve rahat hissettiğiniz kıyafetlere sığınıp tekrar tekrar aynı şeyleri mi giydiniz? Bu sorulardan birine cevabınız ‘evet’se teşhisiniz belli, pandeminin hayatımıza kazandırdığı iki yeni giyinme şeklinden birine tutulmuşsunuz: Hate-wear (hate İngilizcede nefret anlamına geliyor) ya da sadwear (sad ise üzüntü anlamına geliyor). Henüz bu kavramların Türkçeleşmiş bir karşılığı yok, o nedenle ben de bu yazıda orijinal isimleriyle kullandım.
Garip kıyafet seçimleri
Pandeminin başından beri sürecin alışveriş alışkanlıklarını değiştirdiğini konuşuyor, örneğin çevrimiçi alışverişin nasıl yükselen bir grafik izlediğini somut verilerle takip edebiliyoruz. Ancak moda dünyası şu an pandeminin yalnızca alışveriş alışkanlıklarını değil, insanların giyinme şeklini ve giyinirken takındıkları tutumu da değiştirdiğini savunuyor.
The New York Times gazetesinden Reyhan Harmancı, geçen haftalarda yayımlanan bir haberinde bu tutumu, ortaya attığı ‘hate-wear’ kavramıyla açıkladı. Hate-wear bu süreçte giyinirken umursamadan ve bilinçsizce hareket ettiğimizi savunuyor. Öyle ki, güzel bile bulmadığımız, hatta rahat da olmayan bazı giysileri tekrar tekrar giyme eğiliminde olduğumuzu söylüyor ve ekliyor: “Nasıl giyinmesi gerektiğini düşünmek, bir kişinin en az kafa yorması gereken problemlerden biri haline geldi. Ancak yine de hepimiz üstümüze bir şeyler geçirmek zorundaydık. Özellikle evden çalışanlar için bu durum, garip kıyafet seçimleriyle sonuçlandı.”
Buraya kadar okurken “Ben bu gruba dahil değilim” diye düşündüyseniz, şimdi sizi bir de ‘sadwear’ kavramıyla tanıştıralım. Esquire dergisinde karşımıza çıkan bu kavram, moralimiz bozukken daha iyi, konforlu ve güvende hissettirecek kıyafetlere olan yönelimimizi anlatıyor. Derginin stil editörü Charlie Teasdale’in görüşüne göre ‘sadwear’ grubuna dahil olabilecek parçalar battaniyeden pijamaya, kapüşonlu sweatshirt’lerden eşofman altlarına kadar geniş bir ürün grubunu kapsıyor. Ancak giyen kişinin içinde rahat hissettiği, beklenmedik (mesela şık bir elbise gibi) hatta lüks parçaların da bu listeye dahil edilebileceğini ekliyor.
Düşünüyorum da galiba ben ruh halime göre hem hate-wear hem de sadwear’ci olmak arasında gidip geliyorum. Pandemi hayatımıza girmeden önce elimin hiç gitmediği çirkin tişörtlerimle de uzun süre vakit geçirdim, güvende hissedeceğim en konforlu kıyafetlerimle de...
KİM, HANGİ GRUPTA?
Altı kişiye konuyla ilgili fikrini sorduk. Çoğu rahatlığı ve güvenliği odağına alan sadwear grubuna daha yakın hissettiğini söyledi. Gelen cevaplar şöyle:
- Moda editörü Bige Gürsoy bir sadwear’ci: “Çevrimiçi toplantılara katıldığım için rahat ama uyumlu giyiniyor, sevdiğim renkleri kullanıyorum.”
- Gastronomi editörü Lian Penso tam bir ‘hate-wear’ci: “Bir hevesle alıp sonra hiç giymediğim sweatshirt’üm neredeyse her gün giydiğim üniformaya dönüştü.”
- Influencer Asena Sarıbatur ‘sadwear’ci: “Bu dönemde, hem evde hem dışarıda giyebildiğim, rahat ve iyi hissettiren parçalara odaklandım.”
- Hürriyet Ekler muhabiri Melis Yılmaz sadwear’ci: “Giydiklerimin şık ve de rahat olması önemli çünkü evde de şık görünmek motivasyonumu arttırıyor.”
- İşinsanı Barış Özçifçi: “İş gereği hep takım elbise giyerdim ama evden çalışmayla birlikte bol pantolon, sweatshirt ve kimonolar ilk tercihim oldu.”
- İşinsanı Levent Özyurt da sadwear’ci: “Pandemide işe bile kot tişört ya da gömlekle gidiyorum. Dolabımın yüzde 80’i giyilmeyi bekliyor.”