Güncelleme Tarihi:
Murat Menteş’le, söyleşi mekânını belirlemek üzere telefonda konuşuyoruz. “Göksenin (Yıldırım) Bey de gelecek” diyor. “Nasıl yani” diyorum... Göksenin Bey dediği kitabın kahramanı. Eski bir top model. Uzakdoğu’da yıllarca ünlü markaların yüzü olmuş, Goku Sky adıyla tanınmış. Hayat hikâyesi çok ilginç. Zaten Menteş’i çeken de bu olmuş. Yeni bir şey denemek isteyen yazar, iyi bir okuru da olan modelin hayatını yazmaya karar vermiş. Ben kitabı henüz çıkmadan, dijital olarak okumuştum. Elimdeki kopyada fotoğraflar olmadığı için, her ne kadar girişte “Bu romanda anlatılanlar gerçektir” yazsa da inanmamıştım. Fakat Göksenin Bey’i karşımda kanlı canlı görünce, kafamda her şey yerli yerine oturdu. Murat Menteş her kitabında olduğu gibi yine yeni bir şey yapmıştı. İtiraf edeyim, bir ara Göksenin Bey’in kolunu hafifçe sıktım gerçek mi değil mi diye. Bir centilmen olarak durumu anlayışla karşıladı.
‘Fink’te anlatılanlar gerçek mi?
Evet, gerçek.
Bugün buraya gelip Göksenin Bey’i görene dek inanamamıştım.
Göksenin Bey’i ilk dinlediğimde ben de inanamamıştım. Maceraları öyle çeşitli, enerjik, heyecanlı ki...Yakuza ona silah çekiyor. Bir arkadaşı ona “1 milyon dolar borcum var, Çin mafyası peşimde” diyor, bizimki nedenini sormuyor. Singapur’da sokakta sandviç yedi diye 1.000 dolar ceza alıyor. Arkadaşı öldürülünce Cizre’ye koşuyor, köpeğinin peşinden Bursa’ya gidiyor.
Bir gün bir okurumun hikâyesini roman yaparım, der miydiniz?
İnsanların hikâyelerini merak etmem. Hayatlarına değil, düşüncelerine dikkat ederim. Benim romancı dikkatim de anlıktır. Birinin yaptığı bir espri, kendiliğinden oluşan bir durum, romanlarıma gerçeklik hissi getirir. ‘Fink’te Göksenin, birinin kafasına silah doğrultuyor ve adamın diş dolgusu düşüyor. Kurmacada bu gerçekliği yakalamak için bu tür detaylara ihtiyaç olur, ben bunlara dikkat ederim. Göksenin Bey, olaylardan etkilenmiyor. Her şeye karşı çok açık. Belirsiz hedeflere yönelik ilginç bir girişkenliği var. Daha ziyade, bir şeye içerliyorsa harekete geçiyor. Farklı biri yani. Onu hikâyesinden de çok sevdim.
‘RİSK ALMAK GEREK’
Uzakdoğu’da bir top modelin yazdıklarınızı okuması çok ilginç...
Anlattıkları çok ilginçti. Bir aksiyon starı’nın adı geçtiğinde Dağıstanlı muay thai’cilerden bahsediyor, “Ne güzel halı” dediğimde “Şuayip halı satıyordu” diyordu. “Şuayip kim” diye sorunca da “Bodyguard, Pakistanlı. Annesi evimi okuyup üflemişti” diye
anlatıyordu.
Göksenin Bey Asya-Pasifik’te tanınan bir Türk top model. Türkiye’de nasıl tanınmaz?
Nedeni şu olabilir: Modeller isimleriyle bilinmiyor. Futbolcular, oyuncular, şarkıcılar gibi değiller, sürekli adları söylenmiyor. Nitekim o da ‘Heineken boy’, ‘Levis guy’, ‘Motorola man’ diye biliniyor. Bir de oradaki ismi Goku Sky. Ve Türk olduğuna dair bir vurgu yok.
Ve bu çocuk Heineken reklam çekiminden çıkıp namaz kılmaya gidiyor...
Evet. İstanbul’un en lüks semtlerinden birinde doğuyor. Annesi Almanya’da filoloji okumuş, komşuları Emel Sayın, Kayahan, Tarkan... Anneannesi, annesine hamileyken Telli Baba türbesine gidilmiş, annede oradan gelen bir inanç var ama Noel ağacı süsleyen biri Ersin Hanım.
Göksenin Yıldırım’ın Türkiye’de tanınmaması acayip. Gelip sizi bulması daha acayip. Hayatından hareketle roman yazmanızsa
acayip ötesi...
Haklısınız. Bana enerjik ve komik geliyor bunlar. Yani romanda anlatılanlar da, böyle bir romanın yazılması da...
“Bu kitapta anlatılanlar gerçek olmasaydı, onları uyduramazdım” diyorsunuz...
Hakikaten uyduramazdım.
Üslubu tutmuş, hatta hayranlık duyulan bir yazar olarak riskli değil miydi yeni bir şey denemek?
Sanat alanı garanticiliği kaldırmaz. Risk almak gerek. Medeni ilişkiler alanında da, sanatta da korkuyu, çekingenliği azaltmak gerek. Sizin korkunuzun korktuğunuz kişinin korkusundan kaynaklandığını fark etmelisiniz.
Türkiye’de kültürel alandaki aynılaşmayı getiren şey bu korku olabilir mi?
Türkiye, insan faktörünün ön planda olduğu bir ülke. Ummadığınız biri, ummadığınız şeyler yapar. Sağı solu belli olmayan insanların sağcı ve solcu olarak ayrışmaları da ilginç. Mesela yanık sesli bir türkücü kalkar Yılmaz Güney tadında filmler çekmeye başlar. Sanki her gün tavuklar sürpriz yumurta yumurtluyor bu ülkede. Ama biz şikâyeti konfor haline getirmişiz. Fakat bakarsanız, bugün şikâyet edenler 10 yıl önce de şikâyet ediyordu. Ben Göksenin’de bunu sevdim, şikâyet etmiyor.
SECİ SANATI KULLANILAN İLK ROMAN
Romanınız ‘Fink’te seci sanatını kullanıyorsunuz...
Evet, ümit ediyorum ki daha önce bu kelimeyi duymamış pek çok insan “Böyle de bir sanat varmış” diyecektir. Normalde 300 sayfalık bir nesirde dört-beş paragrafta kafiye olur taş çatlasa. Seciyi (iç kafiye) romana yaymak bana nasip oldu.
‘OĞULLARIM İLK DÖRT ROMANIMI UMURSAMAMIŞTI’
“Romanın da tıpkı teknoloji gibi geliştiğini düşünüyorum. Mikhail Bakhtin ‘Roman bütün türlerin toplamıdır’ diyor. Roman hayatın röprodüksiyonu olduğu gibi, hayata teklifler getiren bir tasarımdır da... Göksenin Bey’in hikâyesine inanmayanların -ki anlatılanların ilginç olduğunu kabul ediyorum- hayatın bize sürekli ne kadar çok ok fırlattığına dikkat etmelerini isterim. Bizler, bu oklardan kaçma eğilimindeyiz ama yeni kuşak öyle değil. Zaten bu ve başka nedenlerle, ‘Fink’i Z Kuşağı’nın seveceğini düşünüyorum. Oğullarım da Z Kuşağı’ndan ve onlar beğendi. İlk dört romanımı pek umursamamışlardı.”
GÖKSENİN YILDIRIM: ‘MENTEŞ İYİ BİR PSİKOLOG’
“Hong-Kong’da modellik yaptığım yıllarda Murat Menteş’in romanlarındaki karakterler en yakın dostlarımdı. Nuh Tufan mesela, her derdimi ona anlatıyordum. Yaşadıklarım ilginç, kabul ediyorum. Ama hikâyemi Türkiye’de kime anlatsam “Bana kanıt göster” diyordu. Murat Menteş demedi. Beyana inanan biri... Kendisi sadece çok ehil bir yazar değil, aynı zamanda iyi bir psikolog. Yıllarca, dünyanın her yerinde pek çok psikoloğa, psikiyatriste gittim ama beni sadece o çözebildi. Hani yün yumağı dolaşır ya birbirine, öyleydi benim hikâyem. Murat Menteş yazınca her şey netleşti. Kitabı okuyunca ‘Evet, benim hayatım böyleydi’ dedim.”