Güncelleme Tarihi:
TKDF Başkanı Canan Güllü ve Boyner Grup Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Boyner’le ziyaret ettiğimiz bu yerleşkede kadın ve çocuklar için her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. İnsan onuruna yakışan bir düzende kurulan konteynerlerde kadınlar gün içinde bir araya gelip sosyalleşiyor, dertlerini paylaşıyor, hayata tutunmak için burada kendilerine bir gaye ediniyor.
Yerleşkenin psikoloğu Elif Erdoğan’la kısa bir sohbet edince öğreniyoruz ki, 8 ayda 187 kadına en az 10 seans danışmanlık vermiş, 120 çocukla da bireysel ve oyun terapilerini hâlâ sürdürüyormuş. Erdoğan’a göre çocukların oyunlarında halen deprem var ama ilk günkü kadar zorda değiller. Tırnak yeme, altına kaçırma ve gürültüden korkma hâlâ gösterdikleri ilk tepkiler arasında. Kadınların işiyse çok daha zor; hem çocuklarını hem de kendilerini psikolojik anlamda ayakta tutmaya çalışıyorlar. Hangi konteynerin kapısını çalsam, “Mor Yerleşke ve hocalarımız bize nefes oluyor. Onların varlığı, bize verdikleri emekler karşılığında kötü de hissetsek gülmek zorunda hissediyoruz” diyorlar.
‘Hep bir boşluktayız kızım’
O kadınlardan biri de depremde çekirdek ailesi hayatta kalan ancak tüm akrabalarını ve evini kaybeden İlmiye Dinç. İlmiye Hanım bir süre çadırda yaşadıktan sonra konteynere geçenlerden, o sebeple şu anki yaşam alanı ne kadar dar ve zorlu olsa da “Burası artık bana villa gibi geliyor” diyor.
1 saate yakın sohbet ettik İlmiye Dinç’le. Elimi tuttuğu bir anda hafif öne eğilerek ve biraz da çekinerek şöyle diyor bana: “Depremden sonra hep bir boşluktayız kızım. Bu mor konteynerdeki hocalarımız çok iyiler, bize annelik yapıyorlar biliyor musun? Damla Hocam, Elif Hocam, diğerleri… Eve kadar gelirler. Öyle iyiler ki onlar için biz de ayaktayız. Yoksa buralar, her yer benim üstüme geliyor.” Aldığı psikososyal destekten en çok fayda görenlerden biri İlmiye Hanım. Öyle ki şu an yanında olan oğluna, kızına ve hatta eşine psikologlardan öğrendikleriyle terapi uygulamaya çalışıyor. Dinç’in 5 çocuğundan 2’si evli, 2’si yanında, 1’i de depremden sonra Almanya’ya göç etmiş, aklı hep onda. Elektrikçi olan eşi de depremden sonra iş bulamadığı için evdeymiş. Evde çalışan tek kişi kızı. Konteyner evlerinde, uzaktan bağlantıyla bir çağrı merkezinde müşteri temsilcisi olarak çalışıyor. İlmiye Hanım da gün içinde onu rahatsız etmemek için Mor Yerleşke’nin yolunu tutuyor: “Uyandıktan sonra kızımı rahatsız etmeyeyim diye kursa geçiyorum. Orada el işi yapıyoruz. Çantalar ördüm, bebekler yaptım. Çayımız, kahvemiz var. Hiç gezmeler yok eskisi gibi, yani hep buralardayız. Zaten kime gideceksin ki, kim kaldı ki! Herkes öldü. Artık birinin öldüğünü duyunca ne şaşırıyorum ne üzülüyorum biliyor musun? O kadar çok ölen oldu ki hiçbir şey hissetmiyorum.”
Terapilerle ayakta durduğunu her fırsatta dile getiren İlmiye Hanım’ın gözünde ne bir eve kavuşmak var ne de hayata kaldığı yerden devam etmek. Onun için bu yaşam bitmiş ama çocuklarına ve gençlere çok üzülüyor. Her fırsatta, henüz 52 yaşında olmasına rağmen “Biz yaşadık, bu gençler, çocuklar ne yapsın” diye sorup duruyor. “Biz idare edebiliriz de şimdiki gençler hep sinir sahibi olmuşlar. İnanır mısın bir yıldır ailecek sofraya oturamadık, en çok ona üzülüyorum. Yer o kadar dar ki, herkes sehpada tek tek yiyip kalkıyor” diyor.