Güncelleme Tarihi:
Federal Almanya, 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan işgücü açığını birçok ülkeden işçi alarak kapatma çabasına giriştiğinde yıl 1955’ti. İtalya, Yunanistan ve Portekiz’den işçi aldıktan sonra 30 Ekim 1961’de Türkiye’yle işgücü göçü anlaşması imzaladı. 27 Kasım 1961’de 55 kişilik ilk işçi kafilesi Sirkeci Garı’ndan yola çıkarak 3 günlük tren yolculuğunun sonunda Düsseldorf’a vardı. Almanya’nın göçmen işgücü alımını durdurduğu 1973’e kadarsa yaklaşık 800 bin kişi Türkiye’den Almanya’ya göç etti.
“Davulla zurnayla yola çıkmış / Bandoyla karşılanmıştık / İşgücümüzdü sattığımız / Ter olup çarklara aktığımız / Servete servet kattığımız/ Gurbet el şimdi bize dön geri diyor/ Canım memleket bize Almancı diyor / Aman amman aman amman Almancılar...” 1987’de Cem Karaca’nın yazdığı ‘Almancılar’ şarkısının sözleri 60 yıllık göç hikâyesinin hâlâ bir özeti niteliğinde.
O yıllarda bulunduğu topluma yabancı olan gurbetçiler, oldukça zor şartlar altında geçimlerini sağlamak zorunda kalmıştı. Almanların yapmak istemediği işleri yapıp onların yaşamadığı koşullarda yaşadılar. Bazen iki ülkede de kabul görmediler. Almanya’da ‘misafir işçi’, Türkiye’de ‘Alamancı’ oldular. İlk gidenlerin niyeti para biriktirip memleketlerine dönmekti ama bugün iki kültür arasında dördüncü kuşak yetişiyor.
Almanya’ya işgücü göçünün 60’ıncı yılı sebebiyle yaşananlara tanıklık etmiş kişilerle konuştuk, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı ‘Misafir, Göçmen, Yerli’ kitabından bilgiler derledik...
‘Türkiye hayalimiz her zaman var’
Rahmetli babam 1969 yılında Almanya’ya göç ediyor, 1971’de de annemi yanına alıyor. İki yıl sonra ben, 12 yaşımdayken Almanya’ya geldim. Bize uzun yıllar, önce misafir işçi, sonra yabancı gözüyle baktılar.
Hâlâ çok şükür Türk vatandaşıyım. Zaten Alman vatandaşı olarak hiçbir ayrıcalık tanınmıyor çünkü biliyorlar Türk kökenli olduğumuzu.
Ben ikinci kuşak olarak yaşadıklarımı çocuklarıma yansıtmadım. Hiç kolay olmadı ama Türk vatandaşı olarak iyi uyum sağladılar bu ülkeye. Herkes tarafından çok sevilen ve sayılan
örnek bireyler oldular.
Bugün hâlâ dünyada göçmen sorunu var. Yine de şimdi göçmenlere verilen haklar, ayrıcalıklar daha iyi. Bize zamanında hiçbir şey verilmedi, hep ikinci sınıf insan muamelesi gördük.
Türkiye hayalimiz her zaman var ama burada çocuklarımız ve torunlarımızla bağları koparmadan. Emekli olunca kesin dönüş değil de; yılın 2-3 ayı Türkiye’de hayatımızı sürdürmek istiyoruz.
HASAN BALTIK
‘Ömrüm Almanya’da geçti, burası da benim toprağım’
Babam 1961’de Almanya’ya göç eden işçilerden. Almanya doğumlu değilim ama çocukluğum, gençliğim, ömrüm burada geçti. Burası da benim toprağım.
Eşimle çalıştığım fabrikada tanıştık. Zor şartlarda yaşadık. Fakat torunlarım burada uyum içinde yaşıyorlar. Çocuklarım buranın okullarında eğitim aldılar, meslek sahibi oldular.
Burada yabancı, Türkiye’de ‘Alamancı’ydık. Hem Türkiye’yi özlüyor hem de izne gittiğimizde iki kültür arasında sıkışmış hissediyorduk.
Geri dönüş teşviki çıktığında artık kök salmıştık. Acı-tatlı çok olay yaşandı ama burayı acı vatan olarak görmüyorum.
Suriye’den göç edenlerle bizim Almanya’ya ilk göç ettiğimiz halimiz arasında fark yok. Onlar savaş mağduru tabii. Almanların bizi istemediği gibi Türkler de Suriyelilere ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapıyor.
Bize göre daha fazla hakka sahip olduklarını duyuyoruz. Ama dilini bilmediğin, zorunlu sebeplerle göçtüğün bir ülkede hayat bayram olmuyor.
EFLATUN DEMİRCİ (KİTAPTAN)
‘Köln Radyosu’ndaki Türkçe haberleri teybe çekerdim’
Babam 1972’de Almanya’ya işçi olarak gitti. Sonra annemi, kardeşimi de yanına aldırdı. Ben Ardahan’da amcamların yanında kaldım. Amcasına ‘baba’, yengesine ‘aba’ diyen binlerce misafir işçi çocuğundan biriydim.
Üç yıl sonra babamlar beni de istettiler. İşçi çocukları bir tanıdığa ya da hostese emanet edilip Almanya’ya uğurlanırdı. Beni de güvendikleri birine emanet etti amcamlar. Uçak Hannover’e indi. Adam beni teslim ederken “Bunlar senin annen-baban mı” diye sordu. Cevap verirken utandım çünkü onları tanıyamadım. Nasıl tanıyabilirdim ki, annem renkli kıyafetler giymiş, kocaman çerçeveli bir gözlük takmıştı.
Babam kayıt yapmayı öğretmişti. Her gün Köln Radyosu’ndaki Türkçe haberleri, şarkıları, türküleri teybe çekerdim. Babam gece işten gelir, kaseti dinler, ancak öyle yatardı.
Ben ODTÜ’den, erkek kardeşim Yıldız Teknik Üniversitesi’nden mezun olduk. Kız kardeşim evlenip Almanya’ya yerleşti. Bir zamanlar gurbette var olmaya çalışan bir işçi çocuğuyken bugün 74 ülkeye ihracat yapan bir şirketin sahibi olduysam bunda ailemin çabasının ve emeğinin payı büyüktür.
Bir Alman müşterim bir ürünün birim fiyatını 1.05 Euro’dan 1 Euro’ya indirmemi istedi. Ben de ürünlere ‘Made in Turkey’ yazmamı kabul ederse indireceğimi söyledim. O da kabul etti. Bunu annemin ve babamın emeğinin karşılığı için istemiştim. Misafir işçi olduğumuz topraklara ‘Made in Turkey’ ile geri dönmek gurur vericiydi.
Biz Almanya’yı asla ‘acı vatan’ olarak bilmedik. Vatan da bellemedik ama her zaman umut ve güç kaynağı oldu.
GÜLCAN SÖYLEMEZ (KİTAPTAN)
‘Annem Türk komşuları sayesinde yabancılık çekmedi’
Babam 1964’te Almanya’ya misafir işçi olarak kabul ediliyor. Sonra annemi ve çocukları aldırıyor. Çocuklar küçük, alışmaları zor olmuyor. Anaokulunda Almancayı çabuk öğreniyorlar, annem de Türk komşuları sayesinde yabancılık çekmiyor. 1971’de abim doğuyor. 1973’te de ben...
Ev sahibimiz bir Almandı. Ona ‘Oma’ (büyükanne), eşine de ‘Opa’ (dede) derdik. Oma ilk günlerde parasını açıkta bırakıp annemi sınarmış. Sonra kilisede Türk aileleri hakkında konuşurken “Türkler iyiler, kiracım ortada bırakılan parayı almadı” diye anlatırmış. Opa, Almanya’da doğan abimi ‘German’ (Alman) diye çağırırdı. Biz de halen onu şaka yollu ‘German’ diye çağırırız.
1982’de babamın şirketi işçilere çıkış verdi. Babam ustabaşıydı, o nedenle işten çıkarılmamıştı ama beraber çalıştığı arkadaşlarını yalnız bırakmak istemedi. Fabrikadan çıkışını istedi ve dönüş hazırlığına başladık. Ama annem aniden kalbinden rahatsızlanınca Türkiye’ye kesin dönüşümüz olmadı.
1995’te babamla annemi bir trafik kazasında kaybettik. Babam, hep üniversite okumamı isterdi. Mühendis olduğumu ne yazık ki göremedi.
DERYA SERT
“Ben de ‘Schlüsselkind’ yani anahtar çocuktum”
Babam 1964’te Almanya’ya göç etmiş. Annemi de yanına almış. Ben 1973’te doğmuşum. Bakıcı bulamayınca beni Türkiye’deki teyzeme bırakmışlar. Birkaç yıl sonra beni de almışlar ama anneme uzun süre ‘teyze’ demişim.
7 yaşımda Berlin’de okula başladım. Ben de bir ‘Schlüsselkind’ yani anahtar çocuktum. Anne-babası çalışan çocukların boynuna bir iple evin anahtarı asılırdı ki anahtar kaybolmasın, çocuk okuldan eve dönebilsin. Göçmen çocuklar o anahtardan tanınırdı. Sabahları uyandığımda annem-babam işe gitmiş olurdu, ben kendi hazırladığım kahvaltımı yapar, kapıyı kilitler, okula giderdim.
Karaköy Gümrük Kapısı’nda Alman doktorlar tarafından muayene edilmek için bekleyen Türk işçiler.
Oturduğumuz yere bazen Neşet Ertaş gelirdi. Evlerimize konuk olur, türküler söylerdi. O söyledikçe anne-babamız dertlenirdi, biz anlam veremezdik. Büyüdükçe biz de öğrendik.
Arabayla bavul bavul hediye taşırdık Türkiye’ye. Annem-babam cömert, fedakâr insanlardı. İki doktor, bir savcı, bir avukat ve bir öğretmen yetiştirdiler.
Babamı 2018’de kaybettik. Annem babamdan sonra eskisi gibi olamadı. Yanımıza gelsin istiyoruz ama “Memleketimde yaşamak istiyorum” diyor, kabul etmiyor.
RAKAMLARLA ALMANYA’YA İŞGÜCÜ GÖÇÜ
27 Kasım 1961’de 55 kişilik ilk Türk işçi kafilesi Almanya’ya ulaştı. Aynı yıl 400 maden işçisi daha Almanya’nın yolunu tuttu. Yıllar içinde sayısı artan Türk işçiler, ülkedeki en büyük işçi grubu haline geldi.
Nüfus artışı sonucunda, işçi ailelerinin birleşimi konusunda hükümete epey baskı yapıldı. Aile birleşimi 1973’te kabul edildi fakat aynı yıl Almanya işçi alımını durdurdu.
1961-1973 arasında Türkiye’den toplam 2.6 milyon kişi Almanya’da çalışmak için başvurdu, kabul edilenlerin sayısı 867 bin civarındaydı.
Helmut Kohl döneminde, yabancı işçilerin ülkelerine dönmeleri için teşvik yasası çıkarıldı. Belirli koşulları yerine getiren işçilere 10.500 mark, ayrıca çocuk başına 1.500 mark yardım ödenmesiyle, 1982-1985 arasında 300 binin üzerinde Türkiyeli işçi ülkesine geri döndü.
Bugün Almanya’da 3 milyonu aşkın Türk yaşıyor. Kabaca yarısı Almanya, yarısı Türkiye vatandaşı. Nüfusun yüzde 4’üne tekabül eden Türkler, ülkedeki en büyük azınlık grubunu oluşturuyor.