Güncelleme Tarihi:
Bir ayağı Berlin’de, bir ayağı Türkiye’de. Yeni işi için geldiğinde kaldığı Çırağan Palace Kempinski’ye davet ediyor bizi. Odasına girdiğimde saç ve makyaj için son hazırlıkları yapılıyor. Gerçekten ‘su’ gibi, çok güzel ama onu buna inandıramıyorum, “Öyle mi! Teşekkür ederim, bunu duymak çok güzel. Ben kendimi çok öyle hissetmiyorum” diyor. İsmi büyüdükçe sempatikliği ve nezaketi artanlardan. Çok neşeli... Ona soracak çok sorum var. Başlıyoruz sohbete...
◊ En son pandemide görüntülü konuşmuştuk. Üzerinden dört sene geçti. Nasılsın?
Gayet iyiyim. Geçen Cannes Film Festivali’ndeydim. Almanya’da çocuklarımla ilgileniyorum. Yeni projem var, çok heyecanlıyım.
◊ 40’lı yaşların başındasın. Hayatını 20’ler, 30’lar ve şimdi de 40’lar diye dönemlere bölsek...
Ben rakamlara hiç önem vermiyorum. Önemli olan ruhsal olarak nasıl hissettiğin ve sağlığın. Ama sorunun cevabı için şunu diyebilirim; 20’li yaşlarda çok özgüvensizdim, bunu da saklamaya çalışıyordum. Ama bu saklama çabası yüzünden çok enerji kaybediyorsun. Ben de kendimi geri çekip içime kapandım. Halbuki bunu saklamak yerine bununla barışmak, kabul etmek gerekiyormuş. 30’lu yaşlarda kendimi aramaya çalıştım. Hızlı yaşamaya başladım. Bazen hayat seni yaşıyor, bazen sen hayatını yaşıyorsun.
◊ Senin için hangisi oldu?
30’larda hayat beni yaşadı, ben hayatı yaşamadım. Ama 40’tan sonra farklı bir huzur geldi. İlk defa kendimin farkında olarak, bilerek hayatı yaşıyorum. Olgunlaştıkça özgüvensiz taraflarımla da barıştım.
◊ Hayattaki en büyük meydan okuman neydi?
En büyük meydan okumam, kendimeydi. Zaten ne olduysa kendime yaptım.
◊ Ne yaptın kendine?
Zor dönemler yaşadıktan sonra fark ediyoruz aslında hepsi kendi sorumluluğunmuş. Eğer biraz daha bilinçli davransaydın öyle olmazmış. Demek ki kendi kendimize yapıyoruz.
◊ En büyük kırılma noktan neydi?
Beni görmeyen, hissetmeyen, benim farkında olmayan insanlarla karşılaşıp onlara güvenmem kırılma noktamdı. Sonra gördüm ki onlar benim gibi değillermiş. Bu da bana zor bir şekilde de olsa bir sürü şey öğretti.
◊ Bugüne kadar bu yüzden çok kazık yedin mi?
Çoook... Şimdi, bir sürü şey yaşadıktan sonra, kendimi kapatmak da istemiyorum, sadece kime güveneceğim konusunda hem özel hayatımda hem iş hayatımda artık daha dikkatliyim.
ANNE OLMA SORUMLULUĞU
◊ 10 yıl önceki Meryem’i görsen ne dersin?
O zamanlar Lara’ya yeni hamileydim, “Tebrik ediyorum Meryem” derdim.
◊ Anne olacağın için “Korkma, her şey güzel olacak” gibi şeyler demez miydin?
Ben o dönem hiç korkmadım. Hamile olmak, bir çocuğa hayat vermek doğanın bir parçası.
◊ Lara 10 yaşında. Lily 3 yaşında. Babalarıyla görüşüyorlar mı?
Evet. Mesela Lara şu an New York’ta babasının yanında. Lily de babasıyla görüşüyor.
◊ Sen de eski eşleriyle arkadaş kalmayı becerebilen insanlardan mısın?
Eski dönemlerde bunu başaramamıştık, biliyorsun. Ama zaman içinde insan anlıyor ki, ne olduysa oldu, geçmişi arkada bırakmak lazım. Hayat işte, hepimiz iyisiyle kötüsüyle bir şeyler öğrendik. Sonuçta çocuklar var ve bir babaları olmalı. Konuştuk ve başardık.
◊ İkinci çocuğunun ismi Lily Koi. Nasıl seçtin?
Aslında ikinci ismini kullanmıyor ama Koi ‘Hawaii’nin en güzel çiçeği’ demek. ‘Lily’ ismini de Lara seçti. Bizim ailede zaten hepimizin ikinci isimleri var. Mesela benim Meryem Sarah. Annem Alman, o yüzden Alman ismini öne koyalım istemiş, babam “Hayır, Türk isim önde olacak” demiş. Kavga etmişler ama kazanan Türkiyeeee (gülüyor)... İlk ismim Meryem oldu.
◊ Tek başına anne olmak hayatını nasıl etkiledi?
Afrika’da bir laf var: “Bir çocuğu yetiştirmek için bir köy lazım.” Çok doğru. Tabii tek başına yetiştirenler var ama bana annem ve babam çok yardımcı oluyor. Babaları yardım ediyor. Bunu okuyan anneler beni anlar; ya çalışıyorum ya da evde çocuklarla ilgileniyorum. Kendime zaman ayıramıyorum. Lara okula başladığında biraz daha kolaylaşmıştı işler.
Bu Lily’de de olacaktır.
◊ Evlenmeyi tercih etmemenin özel bir sebebi var mı? Evlilik kavramına mı inanmıyorsun yoksa istemiyor musun?
Bu özel bir konu, ben evlilik kavramına çok inanıyorum. İstiyorum ya da istemiyorum diye de bir şey yok. Demiştim ya, 40’lı yaşlarıma kadar hayat beni yaşadı. Bir duruma girdim, oradan birden başka bir duruma girdim ve sadece bana gelen aksiyonlara reaksiyon gösterdim. Şu an tam tersini yaşıyorum. Bir de doğru insanı bulmak o kadar önemli ki. Bütün yaşadıklarımdan sonra kendime ‘Meryem o da geleceği senin gibi mi hayal ediyor? Düşünceleriniz uyuyor mu? Hayata aynı yönde mi bakıyorsunuz? Bunlara iyice bakman lazım’ diyorum. Bu da zaman alan bir şey. Şu anda da hiç zamanım yok (gülüyor).
RİYAD’DA YEMEĞE GİTTİĞİM YALAN HABER
◊ Türkiye’deki ilk işinde kilon çok konuşulmuş, yazılmış, çizilmişti. O kadar genç yaşta buna maruz kalmak nasıldı?
20’li yaşlarımdı. Hürrem karakterine yeni başlamıştım. Niye o kadar vücuduma takılıyorlar anlamamıştım. Hepimizin farklı vücut tipleri var. Önemli olan damarda kan dolaşması.
◊ Şimdi ‘Hürrem Sultan’ dendiğinde ne hissediyorsun?
Mutluluk, sevgi... Çoğu ülkede de beni Hürrem olarak tanıyorlar, bununla gurur duyuyorum. Üç yıl boyunca gerçekten sabahtan geceye kadar Hürrem’e enerjimi vermiştim. Hürrem için yaşamış, onun için ağlamış, ona hayatımı vermiştim. Şimdi adını duyunca gökyüzüne selam veriyorum.
◊ Çoğu ülkede tanınıyorsun. Gerçekten Riyad’da astronomik rakam veren biriyle yemeğe gittin mi?
Keşke... Şaka tabii ki; yok, yalan haber. Beni herkes sevmek zorunda değil. Ama sevmiyorsun diye kötü haber de çıkarmamalısın. Kafalarını yastığa koyduklarında yalanlarını bilsinler.
BİLEREK KİMSENİN KALBİNİ KIRMADIM
◊ Yeni dizinde aldatılan bir kadını canlandırıyorsun. Aldatma kavramı sana ne ifade ediyor?
‘Ru’, Gain’de başladı, orada Reyan karakterini canlandırıyorum. Çok sevdiğim bir karakter oldu. Eşi Emir’le Urla’da bir gurme restoranları var. Ama Emir (Emre Karayel) Reyan’ı mutfakta çalışan biriyle aldatıyor. Reyan onları yakalıyor, ayrılıyorlar. Ayrılık sonrası da Reyan başkasına âşık oluyor. Bu bence aldatma değil. Aslında aldatma çok geniş ve zor bir konu. Yargılamak dışarıdan çok kolay. Aldatan insanlar, bu sanki dünyanın en normal şeyiymiş, insan bir kişiyle yaşayamazmış deyip aslında kendi yalanlarına ‘okeymiş’ gibi davranıyorlar. Bence doğru değil. Birinin kalbini kırmak, dürüst olmamak çok gereksiz. İlişkin iyi gitmiyorsa, sevgi-saygı bittiyse oturup, konuşup ilişkiyi sonlandırmak lazım.
◊ Sen hiç aldattın mı?
Çok özel konular Hakancığım, ben bir yudum su içeyim.
◊ Aldatıldın mı peki?
Bilmiyorum, belki oldu. Öyle olsaydı bile artık ilgilenmiyorum. Geçmiş, geçmiştir. Ben de mükemmel biri değilim. Geçmişte hatalar yaptım. Ama şunu diyebilirim, bilerek hata yapmadım, bilerek kimsenin kalbini kırmadım, önemli olan da o bence. Hayat sonuçta. Bak yine sana anlatıyorum işte.
◊ Ama çok güzel anlatıyorsun...
Umarım güzel ifade ediyorumdur. Bazı insanlar “Hâlâ Türkçe öğrenemedin mi” diyorlar. Onlardan özür diliyorum. Ama gerçekten elimden geleni yapıyorum. Farklı yerlerde yaşadığım, farklı diller konuştuğum için bazen tamamen odaklanamıyorum. Ama inşallah kendimi iyi ifade edebiliyorumdur.
YAŞ FARKINA TAKILMIYORUM
◊ Yeni işinde 38 yaşında bir kadını canlandırıyor, kendinden 20 yaş küçük birine âşık oluyorsun. Aşkta yaş farkına inanır mısın?
Yaş farkına takılmıyorum. Ama hiç kendimden 20 yaş küçük biriyle bir şey yaşamadım. Bu aslında ilişkiye ne kadar derin, ne kadar gerçek, temiz ve kalpten bağlı olduğunla ilgili. Mesela dayım kendinden 20 yaş büyük biriyle evlendi. Tam da aslında canlandırdığım hikâyenin gerçeği bizim ailede var. Bazı insanlar var, gerçek sevgi olmadan, sadece kendilerinden genç partner istiyor. Bazı adamların yanlarında çok genç kadınlar oluyor, aksesuar gibi, “Güzel, genç görünsün, bana yeter” diyenler var. Onlarınki gerçek sevgi değil. Gerçi ben kimim ki kimi yargılayayım... Kimseyi yargılamıyorum, herkesin hayatı ayrı. Ben yaşamadım. Gelecek röportaja kadar belki yaşarım, kim bilir (gülüyor).
◊ Kendinden 20 yaş büyük sevgilin oldu mu?
Olmadı.
◊ Hep yaşıtlarınla ilişkiler yaşadın yani...
Yok... Lara’nın babası benden bayağı büyüktü aslında. Ama biz tanıştığımızda kendisini daha genç göstermişti, ben de inandım (gülüyor). Önemli değil.
◊ Şu an aşk yok mu?
Yok, çocuklarım ve işim aşkım.
◊ Nasıl kalbin boş olur, bu kadar güzel ve sempatiksin...
Boş değil ki, kalbimde ailem, işim, çocuklarım, arkadaşlarım var. Hayatıma şükrediyorum. Bir gün hayatıma biri girerse de demin de dediğim gibi iyice bakmam lazım çünkü bugüne kadar yaşadıklarım hep benim sorumluluğum.
◊ Aşk tanımın nedir?
Yıllar içinde değişti. Arkadaş olabileceğin biriyle olmak gibi düşünüyorum. Aynı göz seviyesinde, saygı içinde, el ele...
CANNES’DAKİ OYUNCULARLA LÜTFEN GURUR DUYUN
◊ Ulusal kanalda bir süredir yoksun. Hikâyeler mi seni çekmiyor?
İki çocuğum var. Her şeyi aynı anda başarmaya çalışıyorum. Hem çalışmak hem anne olmak. Şu anki sistemim iyi gidiyor; sinema, dijital işler... Ama ulusal kanalda iş yapmak haftada 1-2 gün çocukları görmek demek. Onlar uyurken evden çıkıyorsun; onlar uyuyor, eve giriyorsun. Bunu hem çocuklarıma hem bir anne olarak kendime yapamam. O kadar hızlı büyüyorlar ki bunu kaçırmak istemiyorum. Gerçi son 10 yılda çalışma şartları çok daha iyi oldu ama ben hem çocuklarımla olup hem çalışmak istiyorum, o denge sağlanırsa tabii, ama şu an sağlayamıyor kimse.
◊ Türk oyuncular arasında beğendiğin isimler var mı?
Dilan Çiçek Deniz iyi bir insan. Ozan Açıktan’la bir film çektiler, onu izledim. Cemre (Ebüzziya) var, onu da çok beğeniyorum. Kendisini Cannes Film Festivali’nde de gördüm geçen. Halit (Ergenç) ne yapıyor, iyi mi, sağlıklı mı, mutlu mu, internetten ona bakıyorum. Türkiye’deki ilk işimde partnerimdi ve çok iyi bir insan.
Hem çocuklarımla olup hem çalışmak istiyorum, o denge sağlanırsa tabii, ama şu an sağlayamıyor kimse.
◊ Geçen günlerde Esra Dermancıoğlu özetle Cannes’a giden oyuncular sadece poz vermese, keşke yabancı dilleri de olsa da konuşabilseler dedi. Sen ne düşünüyorsun?
Türkiye’den oraya giden oyuncuları eleştirilenlere şunu demek istiyorum; lütfen gurur duyun. Dünyanın en büyük film festivallerinden biri, bütün dünyadan oyuncular, yönetmenler, yapımcılar geliyor. Basın da Türkiye’den oraya giden oyuncuları eleştirmesin, gurur duysun.
MUTLU, SEVGİ DOLU BÜYÜDÜM
◊ Baban felsefe okumuş, yazılar yazıyor. Annen öğretmen, Avrupa Parlamentosu’nda çalışmış. Sen bu ailenin erken yaşta oyunculuğa merak saran, tiyatroyla tanışan kızısın. Şimdi bakınca ne hatırlıyorsun o yıllardan?
Mutluluk hatırlıyorum. Entelektüel bir evdi. Ben de duygu hissetmek istedim, oyunculuğu seçtim (gülüyor). Şaka tabii, benim ailem çok duygusaldı. Sevgi dolu büyüdüm. Bu her zaman olmuyor, o yüzden sevgi içinde büyümeyen çocukları da desteklemek istiyorum, Koruncuk Vakfı’yla sık sık çalışıyorum.
◊ Baban Türk, annen Alman. Bir ayağın Almanya’da, bir ayağın Türkiye’de olmuş hep. Hiç iki kültür arasında sıkışma yaşadın mı?
Hayır, İstanbul’da havalimanına her indiğimde de “Evdeyim” diyorum, Berlin’de havalimanına indiğimde de “Evdeyim” diyorum. Benim kafamda böyle bir sınır yok.
KADINLARI GÜÇLENDİRMEK ADINA ÇALIŞIYORUM
◊ Yeni işinde ‘cesur’ sahnelerin var...
Hangi cesur sahne?
◊ Çıplaklık, öpüşme ve sevişme sahneleri... Bir proje yapılıyor, sadece bir sahnenin kadın oyuncu üzerinden konuşuluyor olmasına kırılıyor musun, yoksa normal mi karşılıyorsun?
Normal bulmuyorum ama beni kırmıyor da. Bu dünyada böyle. Daha çok kadınlara odaklanılıyor. Sosyal medyada “Bu kadın 50 yaşında, bu kadın da 50 yaşında. Kim daha iyi görünüyor” gibi kıyaslamaları görüyorum. Ya da aynı elbiseyi giyen kadınların fotoğraflarını yan yana koyup “Kim daha iyi taşıdı” diyorlar. Bu oyunu bir noktadan sonra bozmak lazım. Ama ben kırılmıyorum çünkü kontrol edemiyorum. Hayatta kontrol edemediğim şeylere de çok odaklanmıyorum, olan olacak. Sen de mesela o sahnelere ‘cesur sahneler’ dedin.
◊ Evet...
Çıplaklık benim için cesur olmak demek değil. Hepimiz dünyaya çıplak geldik.
◊ Nedir senin için cesur olmak?
Duygularını göstermek... Bu ilişkiler için de geçerli. Sen biriyle bir şey yaşarken duygusal ve ruhsal anlamda çıplak olabiliyorsan, cesur olmak odur. Biz sanatçılar karakterler ve hikâyeler için sadece birer aynayız. Mesela ben bu işte karakterimin bir aynasıyım; ona vücudumu, ruhumu, duygularımı verdim.
◊ Kadın haklarıyla ilgili çok çalışman var...
Evet, kadınları güçlendirmek adına birçok organizasyonla çalışıyorum. Hatta geçenlerde Dubai’de dünyaca önemli bir kadın hakları forumunda da konuşmacıydım.
KESME İŞLEMİ VE BIÇAK YOK
◊ Çok güzelsin. Her karşılaştığımızda daha da güzelleşiyorsun...
Öyle mi, teşekkür ederim, bunu duymak çok güzel. Ben kendimi çok öyle hissetmiyorum.
◊ Kendine haksızlık ediyorsun. Bu güzelliğin ardında estetik dokunuşlar var mı?
Tabii, herkes yapıyor. Bir sürü şey deniyorum; arada olmuyor, arada oluyor, şans! Ama kesme işlemi ve bıçak yok.
◊ Güzellik eleştirilerine ne kadar takılıyorsun?
Hiç takılmıyorum, zaten açıkça bunu söylüyorum. Birkaç yıl önce bir röportaj vermiştim; bir dönemim vardı, şimdi bakıyorum, çok abartmışım bir sürü şeyi. Sonradan farkına da vardım fazla olduğunu. Arada belki hâlâ fazla oluyor, arada azalıyor. Ben bir insanım, bir şeyler deniyorum, belki oluyor belki olmuyor. Ama şunu biliyorum, geçen zamanı kimse size geri vermeyecek. Beni eleştiren insanlarla vaktimi, zamanımı, enerjimi kaybetmek istemiyorum, onlar da bana vaktimi geri vermeyecekler.