Güncelleme Tarihi:
‘MasterChef Türkiye All Star’da (TV8) en iyilerle yarıştın ve zafere ulaştın. Birincilik sana ne ifade ediyor?
Birincilik bana mücadele, başarı ve azmi ifade ediyor. Mücadele etmek ve inanmak önemli.
Dokuz ay önce yarışmaya başladığında kazanıp kupayı kaldıracağını tahmin ediyor muydun?
İlk gün o stüdyoya inanarak girdim. Çünkü kendi sezonumda elendikten sonra hiç bırakmadım, pes etmedim, sürekli çalışmaya devam ettim. Uykudan, gezmekten fedakârlık ettim, şimdi de meyvesini topladım. Yarışmada bu işin okulunu okuyup eğitimini alanlar vardı ama bence mutfakta güzel şeyler yapabilmek için pratiğe
çok ihtiyaç var. 45 yaşımdayım, 7 yaşımdan beri mutfaktayım.
Sence sen neden kazandın?
Psikolojimi iyi yönetmek büyük etken. Eski şampiyonlar, ikinciler, üçüncüler, dördüncüler vardı... Kendi sezonuna dokuzuncu olarak veda etmiş tek yarışmacı bendim. O psikoloji enteresan bir durum. Eski ikinciler, kupayı almaya bir adımları kalmışken alamamışlar, “Bu sene kupayı alacağız” diyorlardı. Kafamı çeviriyordum, öteki finalistler “Biz alacağız” diyordu. Kendime ‘Esra sen inanmaya ve yemek yapmaya devam et. Üzülsen de kafana takma, düşsen de kalk, yürümeye devam et’ dedim ve psikolojimi iyi yönettim.
Seni yemek eğitimin olmadığı için biraz hafife mi aldılar?
Beni tehlike olarak algılamadılar, kolay lokma gördüler. “Esra Abla eğitimsiz, evinin mutfağından geliyor. Eski yarışmadan dokuzuncu ayrıldı” dediler. Sürekli potaya giriyordum ama 13 potadan da çıktım. Eren (Kaşıkçı) artık bana “Potaya fısıldayan kadın” diyordu.
Sonuç açıklanırken Tahsin (Küçük) bayılınca ne hissettin?
Önce anlamadım, bana çarpınca ve onu tutunca baktım buz gibi terliyor. Herhalde çok stres yaptı, bütün gün de hiçbir şey yememişti. Gerçekten çok üzüldüm. Hem benim rakibim hem çocuğum yaşında.. Bir anne olarak annesinin ne hissedebileceğini de düşündüm.
Önce ‘Yemekteyiz’e katılmış, birinci olmuşsun. Amacın yarışmalara katılıp şöhretli olmak mıydı?
Hayır, ‘MasterChef’te ceket giymek benim için bir eğitimdi ve diplomaydı. Ama yarışmada herkes eğitimli, seçmezlerse diye içimde bir şüphe vardı. ‘Yemekteyiz’e katılayım, orada yarışayım, en azından beni insanlar bir görsün dedim. Seda Sayan’ın sunduğu dönemdi, ona “Ben ‘MasterChef’e katılmak istiyorum bu yarışmaya bunun için katıldım” dedim. Bir de çocuğum var, bana ihtiyacı var, ‘MasterChef’ uzun bir süreç diye düşünüyordum.
Nasıl oldu da cesaret ettin?
Bir gün oğlum aile kurmak istediğini söyledi. Çok sevindim ve “Ben de kendim için bir şey yapacağım, ‘MasterChef’e gideceğim” dedim. “Senin eğitimin yok, şansın olmaz” dedi, “Olmasın, yemek yapıyorum ve seviyorum” dedim. ‘Yemekteyiz’in ikinci günüydü, telefonuma ‘MasterChef’in başvuru formu düştü. Doldurdum, şansımı denedim.
Restoranlarda genelde şefler erkek olur gibi bir algı hâkim. Sence neden?
Bu algıyı ailelerimize bağlıyorum. Tabii çok iyi erkek şefler var. Ama eminim ki bir o kadar da iyi kadın şef var. Zamanında bu işin okulu, eğitimi yoktu. Çocuk okumak istemiyorsa aile ya bir oto tamircisine, ya bir elektrikçiye, ya bir lokantaya götürüyordu. Erkek çocukları erken yaşta işe sokuyorlardı. Ama kız çocuğuna “Evde kal” diyorlar. Aslında kadınların en büyük şanssızlığı burada başlıyor. Bu yüzden erkek şefler çok. Ama mutfağı bana göre kadınlar daha iyi yönetiyor. Çünkü idareyi, masrafı biliyorlar.
Yarışma sırasında seninle ilgili eleştirilerden biri çok makyaj yaptığının düşünülmesiydi. Bu program için özel bir makyaj mıydı yoksa hep bakımlı mısındır?
Kendimi bildim bileli böyleyim. Kendime ve herkese saygım var, aynaya baktığımda karşımda gördüğüm kişi çok önemli. Sabah kalkar, elimi yüzümü yıkar, makyajımı yaparım. Allah rahmet eylesin annem “Kızım bir yere mi gidiyorsun” derdi, “Hayır anne, mutfağa gireceğim, işim var, yemek yapacağım” derdim. Bu meslekte insanlarla iç içesin, restoranına biri geliyor, kirli elbiseler, elin yüzün pis, öyle mi karşısına çıkmalı, yoksa böyle mi insanları karşılamak güzel?
Lösemi olduğun söylendi. Doğru mu?
Evet, bir ameliyat geçirdim, o ameliyatta doktor fark etti. Ama bunu da gülümseyerek karşıladım. İnanmak başarmanın yarısı… İlaçlarımı kullandım, tedavimi gördüm, şimdi gayet iyiyim. Son bir taramam kaldı, inşallah onda da sıkıntı çıkmayacak.
Yemek yapmak sana ne ifade ediyor?
Mutluluk… Yemek yaparken, bir şeyler üretirken çok mutluyum, gülüyorum, bana göre mutfak bir aşk.
Bir sofra kursan, imza yemeğin ne olurdu?
Ne yemek olursa olsun belki de yediklerinizin içinde en lezzetlileri olurdu, elimin lezzeti çok farklı, soğan da kıyma da kavursam başka bir lezzeti oluyor.
Asla yiyemem dediğin yemek var mı?
Bamya. Aslında güzel yapıyorum ama çocukken misafirliğe gitmiştik, bamya pişirmişlerdi, lapa olmuştu, o günden sonra bamya yemeyi bıraktım.
İyi yemek konusunda tüyo versen...
Öncelikle severek yapmak, sonra iyi malzeme kullanmak lazım. İyi malzeme kullanırsanız, inanın yemekler çok lezzetli oluyor. Bir de tabii püf noktaları var. Mesela bir sütlaç yapıyoruz, birçok ev hanımı sütlacın pirincini önceden haşlıyor, sonra sütün içine dahil ediyor, sonra da nişastayla bağlıyor. İşte orada bir lezzet kırılması oluyor. Ben hiç şimdiye kadar pirinci ayrı haşlamadım. Pirinci ıslatırım, sütüm kaynamaya başlar, pirinci koyarım, pirinç sütle beraber pişer, en son şekerini veririm, kaymak tadında bir sütlaç olur.
Bir restoranın vardı, yarışmaya girince onu durdurdun. Şimdi planların neler?
Önceki restoranım otel terasıydı. Şimdi düzayak bir yer olacak. Türk mutfağı ve saray mutfağı yapacağız.
Balıkesir, Manyaslı olduğunu biliyoruz. Nasıl bir ailen vardı?
Annem ev hanımıydı, babam Kıbrıs gazisi, teknik ressamdı.
Sana yemek sevdasını kim aşıladı?
Kimse... Aslında benim mutfağa giriş hikâyem 1 yaşında başlıyor.
Nasıl yani, konuşmaya başlamadan mutfağa girmeye mi başladın?
Yeni yürümeye başladığımda… “Adam olacak çocuk” derler ya, o misal. Zaten 1 yaşımda da mutfakta çok talihsiz bir kaza geçirmişim.
Anlatır mısın?
Şeker Bayramı arifesiydi. Annem mukabeleye gidiyordu. Babam da eve tüp alacaktı. Tüpçü “Tüp var ama takacak kimse yok. Sen takarsan vereyim” demiş. Babam takmaya çalışmış ama gaz kaçırıyormuş. O sırada mutfaktaymışım. Abim kucaklayıp içeri götürmüş ama tekrar mutfağa gitmişim. Babam tüpü denemek için kibriti çaktığı anda sızan gaz alev almış, ben alevlerin içinde kalmışım. O arada babamın camı açmasıyla da tüp patlamış. Ve ben cayır cayır yanmışım. Doktorlar “24 ya da 48 saat yaşar” demiş. 45 yaşımdayım, yaşıyorum ve hâlâ mutfaktayım. Mesela o olaydan sonra ellerim yapışmış, yıllarca açılmadı, 7 yaşına gelince ameliyatla açıldı. Yeri geldi, ellerimle ilgili de bir şey söylemek istiyorum.
Ellerinle ilgili sosyal medyada yapılan yorumlardan mı bahsedeceksin?
Evet, önyargı çok kötü bir şey. Mesela yemek videosu çekiyorum, altına “Ne kadar çirkin ellerin var. Git ellerine bakım yaptır” yazıyorlar. Ellerimdeki izleri, yanıkları çirkin görüp böyle yorum yapıyorlar. Beni çok üzüyor. Ben bu ellerle hayatımı kazandım.
Yemek yapmaya nasıl başladın?
7 yaşındayken, babam ameliyat olmuştu. Annem hastanede onunla ilgileniyordu. Evde de benden üç yaş büyük bir abim ve benden beş yaş küçük bir kardeş vardı. Kalktım, mutfağa girdim; kapuska yemeği ve tarhana çorbası yaptım. O gün tesadüfen Bursa’dan teyzem geldi, ona bir güzel sofra kurdum. Hatta o, yemekleri annem pişirdi sanmış. Giriş o giriş, sonra hep mutfaktaydım.
Yemek eğitimin yok, okuyabildin mi ?
İlkokul mezunuyum. Ailem çok okutmak istedi ama ben yemek yapmak istiyordum. Zaten yaş ilerleyince hayat mücadelesi başladı. 17 yaşımda anne oldum. Evliliğim 10 sene sürdü, sonra ayrıldım, anne-babamla yaşamaya başladım. Oğlum 9, ben 26 yaşındaydım. Para kazanıp çocuğuma bakmam gerekiyordu. Bir iş görüşmesine gittiğinde “Eğitimin var mı” diye sorduklarında “Hayır” deyince kapılar yüzüne kapanıyor. Kendi çevremle başladım işe, birilerinin misafirleri geleceği zaman ben yaptım yemekleri. Yemek yaparak oğlumu büyüttüm, askere gönderdim, evlendirdim...