Masabaşından kalktılar, köylerine kaçtılar

Güncelleme Tarihi:

Masabaşından kalktılar, köylerine kaçtılar
Oluşturulma Tarihi: Ekim 20, 2024 07:00

Büyük şehirlerde yaşayanların bir kısmının hayalidir bir gün ata topraklarına dönmek, orada doğayla iç içe yaşayıp üretim yapmak. Çoğu zaman hayallerde kalır ekmek-biçmek… Fakat bunu gerçekleştirenler de var. Köylerine dönen, kendilerine köy bulan ve orada üreterek hayat kuranlar nasıl başardıklarını anlattı.

Haberin Devamı

‘BURADA KÖK SALABİLECEĞİMİ HİSSETTİM’

Gülin Kayhan (35)

Masabaşından kalktılar, köylerine kaçtılar

◊ Bursa’dan 11 yaşında ayrıldım. Ortaokul ve liseyi İstanbul’da okudum. Üniversiteyi Ankara’da,
ODTÜ’de...  Lisansüstü eğitimim için Londra’da 1, Tokyo’da 10 yıl geçirdim. 2020’de doktora diplomamı aldım ve 35 yaşımda Bursa’ya döndüm.

◊ Tokyo’da doktoramı tamamlayınca hayatımda bir dönüm noktasına geldim. Ailemin bir doğal yaşam çiftliği kurma projesine eklemlendim. Bahçeden sofraya kahvaltı veren bir restoranın işletmecisi olarak buldum kendimi.

◊ Leylek Köy Göl Evi, senelerdir yoğun çalışan doktor anne ve babamın boş zamanlarında stres atmak için yarattığı bir hobi alanının işletmeye dönüşmesiyle ortaya çıkmış bir proje. 30 yıllık bir bahçe ve çiftlik, 2021’den bu yana işletme. Buranın geleceği ne olacak, bu bahçe ileride nasıl finanse edilecek diye düşünürken bulunmuş bir çözüm... Çiftliğin ürünlerini Uluabat Gölü manzarasına nazır bir ortamda gelen misafirlere sunarsak bahçeden sofraya bir restoranla çiftliğin gelecek on yıllarda da finansal sürdürülebilirliğini ve olduğu gibi kalmasını sağlayacak adımı atmış oluruz diye düşündük. Bir de butik otel projesine giriştik.

Haberin Devamı

◊ Buraya dönmenin bana daha anlamlı bir hayat sunduğunu düşünüyorum. O yüzden de özlem duyuyorum ama pişmanlık hiç duymuyorum. Ama bu karar herkes için doğru olmayabilir ya da insan uzaklarda da anlamlı şeyler yapabilir. Yurda dönüşü romantize etme taraftarı değilim. Benim bireysel öykümde anlamlı olan dönmekti, ben burada kök salabileceğimi hissettim.

‘SOSYAL YAPIYA SAYGI DUYUN’

Okan Subaş (35)

Masabaşından kalktılar, köylerine kaçtılar

◊ İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü mezunuyum. Üniversiteden beri profesyonel olarak müzikle ilgileniyorum. Bir süre radyoculuk, amatör olarak seslendirme yaptım. 2019’da İstanbul’u terk ettim ve Artvin dağlarına döndüm. Pandemi tüm dünyayı kasıp kavururken ben altın çağımı yaşadım.

Haberin Devamı

◊ En temelde yapmak istediğim şey kaybolmaya yüz tutmuş polifonik Gürcü müziği üzerine çalışmalar yapmaktı. Fakat bu konuda başarılı olamadım. Bu kültür enkazını kaldırmak bir birey olarak beni aştı ve yeterince iyi de organize olamadık. Ben de ailemin kuşaklardır sürdürdüğü arıcılığa yöneldim.

◊ Şehirden taşraya dönmek inanın sanıldığı kadar kolay bir şey değil. Buralı olmama rağmen özellikle insan ilişkileri konusunda hâlâ bocalıyorum. Tabii o kadar muhteşem bir doğa
var ki bu saydığım olumsuzlukları pek de gözüm görmüyor. Geriye döndüğüme pişman olmadım.

◊ Kadıköy-Moda’da yaşıyordum. Oraları terk ettiğimden beri çok şey değişmiş. Tek başına şehrin kalabalığı dahi katlanılmaz geliyor bana. Sosyal anlamda buralarda eksikliğini duyduğum çok şey var elbette. Burada insanları bu şekilde birleştirecek daha fazla sanatsal etkinlik olmalı. Bu sanatsal etkinlikleri ithal eden değil, bizzat üretenler olmalıyız diye düşünüyorum.

Haberin Devamı

◊ Memleketine dönmek isteyenlere kesinlikle çok fazla düşünmeden harekete geçmelerini öneririm. Elbette ki herkes benim gibi birçok imkân sunan bir memlekete sahip değil fakat insan özellikle kırsalda yaratıcı olduğu ve bir şekilde üretme çabasında olduğu sürece ortaya güzel şeyler çıkıyor.

◊ İşin ekonomisiyse apayrı bir boyut. Acı bir örnek vereyim. Benim köyümdeki en fakir adam, şehirdeki ortalama bir beyaz yakalıdan hem daha çok kazanıyor hem de doğayla iç içe olmanın insan bünyesine kattığı birçok pozitif şey ile daha kaliteli bir hayat yaşıyor.

◊ Kırsala ve küçük kasabalara yerleşen kentlilere önerebileceğim en büyük şey oradaki sosyal yapıya saygı duymaları. Bunu bir boyun eğme olarak düşünmesinler. Sadece saygı duyup yine kendi bildiklerini yapsınlar. Yereldeki insanların saygı ve sevgisini kazanmak bir yabancı için zor değil.

Haberin Devamı

‘YILIN 8 AYINI KÖYDE GEÇİRİYORUZ’

Ülker Yıldırımcan (57)

Masabaşından kalktılar, köylerine kaçtılar

◊ İzmir’de büyüdüm, Ankara’da siyasal bilgiler okudum. 30 yıl özel bir bankada çalıştım ve emekli oldum. İzmir Kozçeşme’ye gelmeden önce eşim ve kızımızla birlikte İstanbul’da yaşıyorduk. Bir sivil toplum kuruluşunda gönüllü çalışmalar yaptım; çocuk kitapları çeviriyorum, yayımlanmış 80 civarında çevirim var. İstanbul’daki evimizi henüz kapatmadık ama giderek daha fazla zamanımızı, yılın yaklaşık 8 ayını köyde geçiriyoruz.

◊ Biga’yla daha önce herhangi bir bağımız yoktu. Finans alanındayken rakamlarla dolu, elle dokunulamayan, fiziksel güç harcamadığımız işler yapmıştık. Gerçek bir şeyler üretme hazzını açıkçası çok az yaşayabilmiştik. Hayatının son 25 yılını İstanbul’da çalışarak, komşularını neredeyse hiç tanımadan geçiren birisi olarak dönebileceğim, kendimizi ait hissedebileceğimiz bir yer, bir köy ihtiyacı içindeydim. Kendimize bir köy aradık. Yolumuz Biga’nın Kozçeşme Köyü’ne düştü. Köydeki evimiz ayırdığımız bütçeye göre nispeten ucuz olunca ufak bir de tarla alabildik. Köy ve çiftçilik hikâyemiz de böylece başladı.

Haberin Devamı

◊ İlk yıl tarlanın küçük bir bölümünde kendi tüketimimiz için sebze yetiştirdik. Kendi yetiştirdiğimiz ürünleri tüketmenin güzelliğini biliyorduk ancak bunu yaşamak çok daha ikna edici oldu. Bu arada İstanbul’daki dostlarımızla da sevincimizi paylaşıyor, yaşadıklarımızı anlatıyorduk. İlk ikna ettiğimiz dostlarımız Yılmaz ailesi yani sevgili Betül ve eşi oldu. Sonra diğer ortaklarımız aramıza katıldı. Halihazırda dostlarımızdan 9 ailenin Kozçeşme’de yaklaşık 100 dönümde toprak bağı ve
5 ailenin de üretim ilişkisi kurulmuş durumda. Yetiştireceğimiz ürünlerin iklim ve çevre koşullarına uygun, katma değeri yüksek, köye değer katacak ve model oluşturacak ürünler olmasını istedik. Bu kapsamda üç temel ürün seçtik: Kuşkonmaz, aronya ve ceviz.

‘TARLADA OLMAK ÖZGÜRLÜK GİBİ BİR ŞEY’

Vildan Uğurlu (31)

Masabaşından kalktılar, köylerine kaçtılar

◊ Aydın’da doğup büyüdüm. Ailem çiftçi. İstanbul Yeditepe Üniversitesi Lojistik ve Taşımacılık Bölümü’nden mezun oldum. Mezuniyetten sonra özel sektörde çalıştım. Çalıştığım esnada Aydın’a dönüp kendi işimi yapmaya, çiftçi olmaya karar verdim.

◊ 2019’da döndüm köyüme. Evimizin yanında 5 dönümlük boş bir arazi vardı. En hızlı yetiştireceğim şey balkabağıydı. O yüzden balkabağıyla başladım. Benim için hüsran oldu. Başka alternatifler aramaya başladım. Hayvan çiftliği kurmayı düşünüyordum. O esnada kaymakamlığın ‘Efeler Diyarında Pitaya Projesi’ni duydum. Ejder meyvesi Aydın’da yetişmiyordu, tropikal bir meyve. İzmir’de, Muğla’da seraları gezdim. Araştırdım, okudum ve önü açık bir meyve olduğunu görünce başvurdum. Fidelerimi verdi kaymakamlık, sera kurmama yardımcı oldu. Şu an dördüncü yılımdayım ve kazanmaya başladım. 1 dönümde 1.400 fidanım var. Yaklaşık 3 ton meyve alıyorum. 

◊ Hiç pişman olmadım döndüğüme. Burada kendim olabiliyorum, orada robot gibiydim. Hep bir şeylere uymak, hep zamanında gitmek, bir şeyleri bitirmek, birileri için bir şey yapmak zorundaydım.

◊ Yaptığım işin bilimsel yanını bilmek, kendimi geliştirmek istiyorum. O yüzden tekrar üniversite sınavına girdim. Adnan Menderes Üniversitesi’nde bitki koruma bölümünü okuyacağım.

◊ 40 derecenin altında serada iş yapmak zor, kesinlikle kolay değil. Köylerine dönmek isteyenler seviyorlarsa ve yapabileceklerine inanıyorlarsa dönsünler. Kolay değil. Kaybetmek de var. Gerektiğinde ben gece serada soğukta nöbet tutuyorum. Sabaha kadar fidanları bekliyorum, soba yakıyorum. Serada yalnız kalıyorum.

‘POSTANEDE, ECZANEDE, ÇARŞIDA KİMSE KOŞTURMUYOR’

Murat Cengizer (48)

Masabaşından kalktılar, köylerine kaçtılar

◊ Doğduğum, büyüdüğüm şehir İstanbul… Medya sektöründe uzun yıllar haber spikeri, şef editör ve radyo programcısı olarak bu kentte çalıştım. Ama bir tarafında zaman kaygısı taşıyan, diğer tarafında trafiğe gömülü kalan kentin keşmekeşi içinde daha rafine bir hayat aramaya da başladım ve ailemle kente veda etmeye karar verdim.

◊ Elmalı, İstanbul’a benzemiyor. Antalya’nın batı ucunda dağlar ve makilerle çevrili, nüfusu 50 bini, trafik ışığı sayısı ikiyi geçmeyen bir ilçe. Biz bölgenin hem merkez hem köy sınırları içindeyiz. Besi kamyonlarını, çobanına ter attıran dağkeçilerini, parıltılı buğday tarlalarını, elma bahçelerini, hafta başı kurulan çarşı pazarını, şehre benzemeyen mütevazı koşuşturmaları aynı ortamda yaşıyoruz. Ama tarım zor, çiftçi tecrübesiyse başka bir şey… Yüzümüzü buradan hareketle icara, ortaklara döndük. Şimdi aynı tarlalarda beraber üretiyoruz.

◊ Eşim Aslı’nın (42) aile kökleri buraya aitti. Aile ziyaretleriyle tanıdım Elmalı’yı ve çok sevdim. Yerleşirken bundan ötürü herhangi bir sıkıntı yaşamadım. Ancak zorluk dışarıdan kolay görünen tarımdaydı. Ekipmanın hazır, traktörün, mazotun tamam, köylü kardeşin bahçeye ilacı, gübreyi atıyor; umutla yıl boyu bekliyorsun ama ekini don vuruyor, o olmazsa kuraklık geliyor. Bazen su tükeniyor, bazen iç kurdu, kara leke basıyor. Buna vahşi komisyoncu da eklenince kader kısmetle tanışıyorsun.

◊ Postanede, eczanede, çarşıda pazarda kimse koşturmuyor, kimsenin acelesi yok. Yüzler daha dingin, biraz da meraklı… Burada daha çok okuyorum. Çocuklara diksiyon dersleri veriyorum, gezi yazıları yazıyorum.

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!