Oluşturulma Tarihi: Şubat 03, 2019 08:30
Çevirmen telaşlı telaşlı son hazırlıkları yapıyor. Sonunda salonun diğer tarafındaki kapı aralanıyor ve Nicolas Maduro içeri giriyor. Ben kendimi iri sanırdım. Maduro neredeyse benim iki katım.
Elinde benim hakkımdaki bilgi notunun olduğu bir karton var. Elindeki kartona şöyle bir bakıyor. “Ankaralı mısın? Ankara’ya gittim, çok severim” diyor. “Siz bir de benim büyüdüğüm Ankara’yı görseydiniz Bay Maduro, nerede o Ankara, nerede bugünün Ankara’sı” diyecek halim yok! Mecburen “Ben de” diye geçiştiriyorum.
Koltuğa oturduğumuzda aramızda hâlâ bir köprü inşa edemedik. Sesçi mikrofonunu takarken ‘Diriliş Ertuğrul’ ile ilgili İspanyolca bir-iki cümle söylüyor. O sırada çevirmen yerine doğru yürüdüğü için ne dediğini anlamıyorum. “Elbette Türkiye’de de çok sevilir” gibi bir şeyler geveliyorum... Yine köprülerin yerinde yeller esiyor. Yapacak bir şey yok.
Söyleşi başlıyor...
İlk sorum şu: Nasılsınız?
Bu tür gergin söyleşilere başlarken ortamı yumuşatmak için her zaman çalışan bir başlangıç sorusu!
Mehmet Ali Birand... Mesleğin inceliklerini öğretip, bana şahane bir kariyer verdi. Ondan miras bu teknik sayesinde Maduro
bana gülümsüyor;
aramızda gözle görülmeyen bir köprü oluşuyor...
Venezuela’da Guaido isimli, 35 yaşındaki bir genç politikacı kendini başkan ilan etti. Başta ABD olmak üzere onlarca ülke tarafından başkan olarak kabul edildi.
Karakas’ın girişindeki gecekondu semti yani ‘barrio’lar... Bu mahallelerin sosyalist lider Maduro’nun oy depoları olduğunu öğrenmek, kimse gibi beni de şaşırtmıyor.
Daha şehre gelir gelmez Guaido’nun açıklama yaptığı haberi geliyor. Aynı anda Maduro’nun da saraydan yaptığı açıklama başlıyor. Her ikisi de elçiliğe yakın; hangisine gitsem? Apar topar saraya doğru yola çıkıyorum. Birazdan kendimi basın toplantısının yapıldığı odada buluyorum.
Solda dört sıraya generaller oturmuş. Sağdaysa dört sırada gazeteciler var. Sahnede Maduro. Çok şanslıyım, yalnız küçük bir problem var: İspanyolca bilmiyorum ve çeviri yok!
Bir buçuk saat hiçbir şey anlamadan Maduro’yu dinliyorum. Nihayet basın toplantısı bitiyor. Enformasyon bakanının yanına gidiyorum. Sempatik, güler yüzlü bir adam. Elimi sıkıyor. “Sizi bekliyorduk, söyleşiyi yarın yapacağız” diyor.
“Tamam” deyip çıkıyorum. Hedefim Guaido’yu denemek. Ama yola çıktıktan beş dakika sonra
haber geliyor: Maduro söyleşiyi şimdi yapmaya karar vermiş.
Uçarak saraya geri dönüyoruz! Ben bir odada beklemeye başlarken biraz ötede büyük bir salonda röportaj için set kuruluyor. Çekimi onlar yapmak istiyorlar. Canları sağ olsun.
Uzun bir bekleme süreci başlıyor. Bir, iki, üç, dört saat... Bir makyözün Maduro’nun son makyajını yapmak için odasına geçtiğini de görüyoruz. Ama ‘ya olmazsa’ şüphesi içimi kemiriyor. Nihayet kapı aralanıyor veeee... Enformasyon bakanı bana doğru geliyor. “Ne yazık ki bugün yapamayacağız. Başkan Maduro generallerle toplantıda. Yarın 15.00’te yapalım” diyor. “Elbette” diye karşılık veriyorum ama yıkılıyorum: İki meclis, iki başkan ve ABD’nin “Masada her türlü olasılık mevcut” dediği bir ülke... Ertesi gün Maduro aynı sarayda olur mu? Hayatımın en berbat 24 saati başlıyor.
Karakas’taki Maduro karşıtı gösterilerde insanlar yolda ellerine ne geçirirlerse polise fırlatıyor.Çikolata karşılığında bir depo benzinAkşam saatlerinde diyerek Karakas sokaklarını turluyoruz. Sokaklar, eğlence yerleri boş.
Yemek için Las Mercedes Meydanı’nda, şehrin en havalı lokantalarından biri olan Coco Thai isimli suşiciye gidiyoruz. Sadece birkaç masa dolu.
Sabah rehberim Yusuf Can ile Karakas turuna çıkıyoruz. Can, yedi yıldır Venezuela’da. Mesleği, ‘ne iş olsa yaparım abi’...
Gecekondu mahallelerine gidiyoruz. “İçeri girmeyelim, tehlikeli” diyor: “İlk kez bu eylemlerde bu mahalleler sokağa çıktı, operasyon var içeride” diyor. Bu arada sokakta telefonla konuşmamam için beni uyarıyor.
Sonra zengin mahallelerine gidiyoruz. Bazı sokaklar özel güvenlikçiler tarafından kapatılmış; onlardan birindeki kakao fabrikasına gidip sıcak çikolata içiyoruz. Hayatımda içtiğim en güzel tatlı şey. 1 doların (şimdilik) 1800 Bolivar, asgari ücretin 25 bin Bolivar (13 dolar) olduğu bir ülkede 30 bin Bolivar’a çikolata dolu raflara hayretle bakıyorum.
Karakas’ı dört dönüyoruz. Yine Guaido’nun eylemi var. Meydan iki-üç saate doluyor. Doluyor derken 500-600 kişi... Guaido normalde saklanıyor. Kısa bir süreliğine geliyor; konuşmasını yapıyor ve pırrr!
Can, bir büfede durup çikolata alıyor. “Ne yapacağız bunu?” diye soruyorum; “Bir depo benzin alacağız” diyor. Bir benzincide duruyoruz. Çikolataya karşılık 54 litre benzin alıyoruz!
Önce şen bir kahkaha patlatıyorum. Sonra bir hüzün çöküyor omuzlarıma... Petrol bedava, elektrik (eğer bakır kablolar hurdacıya satmak için) çalınmamışsa bedava, su (eğer akıyorsa ve evde filtre varsa) bedava... Böyle bir ülkedeyiz!
Varlık içinde yokluğun hüküm sürdüğü, böylesine bir zenginliğin yönetilemediği, organize edilemediği; enflasyonunun yüzde milyonlarda gezindiği bir ülke...
‘İnşallah’ dediği bölümü net duyalım lütfen24 saat sonra yine Maduro’nun sarayı... Yine aynı salon, yine beklemeye başlıyoruz: Bir, iki, üç saat... Benim içimde yine aynı ‘ya olmazsa’ şüphesi... Nihayet kapı açılıyor ve Maduro salona giriyor.
Söyleşi sırasında ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun yaptığı konuşmadan başlayıp lafı, Maduro hakkında attığı bir tweet’e getiriyorum. Bu tweet’te Maduro’nun Küba ve İranlı liderlerle fotoğrafı var. “Diktatörler değişse de yöntemler değişmez” demiş. “Ne diyorsunuz?” diye soruyorum. Birden “Bitti” diye bir ses duyuluyor. Bizim o sempatik enformasyon bakanı, bir hışım bize doğru yürüyor. Sorduğum sorudan rahatsız olduğu kesin!
Bu hışımdan Maduro da şaşkın. “Soruların bitti mi?” diye soruyor. “Bitmedi” diyorum. Maduro, “Ama çok iyi sorular.. Bırakın üç soru daha sorsun. Acción! (Devam)” diyor. Söyleşiye yeniden başlıyoruz.
Söyleşi bittiğinde iki eski dost gibi el sıkışıyoruz. Çıkışta çevirmenimiz Jeanneizy Garcia’nın mesajı geliyor: Maduro biraz önce CNN Türk röportajının dört saat sonra Venezuela televizyonunda yayımlanacağını söylemiş. Bu kadar kısa sürede görüntüleri Türkiye’ye yetiştirmemiz imkânsız. Uzun süren pazarlıklar sonrasında belki Venezuela tarihinde ilk kez Maduro’nun söylediği bir şey, bir günlüğüne erteleniyor! Omuzlarımdan tonlarca ağırlıkta bir yük kalkıyor.
Otele gittiğimde uyumadan önce ekip arkadaşlarıma son bir not atıyorum: “Maduro’nun söyleşi sırasında, ‘İnşallah’ dediği bölümü televizyonda net duyalım lütfen!”
Konjonktürel olarak en talihsiz isim
Venezuela, kuruluşundan bu yana bir türlü ne olduğuna karar verememenin sancısını yaşıyor. Ülkeyi bağımsızlığa kavuşturan Simon Bolivar’dan 1998’de sosyalizmi getirme iddiasıyla iktidara gelen Chavez’e kadar hep bir deneme-yanılma durumu... Sosyalizm testine, 300 milyar varil petrol rezervinin üzerinde oturan bir ülkede, varil başı 140 dolarken başlayıp bugün 50 dolar civarında giren Maduro ise konjoktürel olarak kuşkusuz en talihsiz isim. Siyasi kararsızlığın ikiz kardeşi ekonomik istikrarsızlık Venezuela’yı kasıp kavuruyor. Generallerin elini atmadığı sektör kalmamış gibi... Venezuela’nın, Chavez ile başlayan ‘direksiyonunu sola kırma’ operasyonunun perde arkasındaki başrol oyuncusuysa Küba. İstihbarattan, ordunun üst yönetimine kadar, Küba kendi rejiminin tecrübelerini Venezuela’ya ihraç etmiş. ABD’nin Maduro alerjisinin arkasında biraz da bu yatıyor.