Güncelleme Tarihi:
Türkiye’nin en büyük basın organından ve kendi sosyal medya hesaplarımdan hikâyeler yardımıyla hep anlatıyorum. Ama görüyorum ki engelli vatandaşlara nasıl davranılması gerektiğini hâlâ birçok kişi bilmiyor. Örneklerle anlatmaya devam edeceğim...
Geçen akşam işten otobüsle dönüyordum ve bir arkadaşımı aradım. Ona bir konuda danışacaktım. Tesadüfen o da bir otobüsteymiş ve ineceği durağa yaklaşmış. Telefonu açtı ve “Harun bir dakika, ineyim, konuşalım” dedi. Telefonu kapatmadım, onun araçtan inmesini bekledim. Dolayısıyla arkadaşımın yaşadıklarını bire bir ben de duyuyordum. Otobüs şoföründen şöyle bir teklif geldi: “Ben bu hattı bilmiyorum. Siz ineceğiniz yere gelince bana haber verin.” Güldüm çünkü arkadaşım benim gibi görme engelli. Ama tabii bu da yetmedi. Arkadaşım “İleride bir cami var, onu geçince durakta ineceğim” dedi. Durağa gidince kahraman İETT şoförümüz “Bekleyin hanımefendi, ben sizi kucağıma alıp karşıya geçireyim” dedi. Güleyim mi kızayım mı ne yapacağımı bilemedim. O anda o otobüsteki hiç kimse de buna dair bir şey söylemedi. Bu kulaklar daha neler duyacak!
Aynı günün sabahı bu kez başrolde ben varım. Markete gittim. Biraz fazla alışveriş yapmışım, taşımak açısından zor oldu. Bir elime bastonu, diğer elime poşeti alınca ağır geldi. Market personelinden bir poşet daha istedim ve malzemeleri ikiye böldüm. Sonra aynı kişiye “Bu poşet burada dursun, diğerini götürüp geleyim, sonra bunu alayım” dedim. “Gerek yok, siz yorulmayın. Ben size bir yardımcı vereyim” dedi. O an reddedemeyeceğim bir teklifti. Neyse, çıktık yola ve benim eve gittik. Zaten 200 metre mesafe var arada sadece. Kapıya geldik, poşetleri yere koydum ve teşekkür edip gerekeni yaptım. Sonra kapının şifresini girdim. Biri “Pardon, bakar mısınız” dedi. “Buyurun” diye cevap verdim. Tanımadığım bir kadın sesiydi. “Dur” demeye kalmadan elime bir tomar para tutuşturup gitti. Şoke oldum! Kadını durduramadım da. Para elimde öylece kalakaldım kapıda.
Ne diyeyim, bir yorum dahi yapamıyorum. Kırıcı olmaktan korkuyorum. Bu köşeden de bu ve benzeri birçok hikâye paylaştım. Engelli kişilere nasıl bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini neredeyse her hafta, farklı yönlerden anlatmaya çalıştım. Ama artık açık açık ve madde madde yazmaya karar verdim. Kusurlu hareketleri aşağıda paylaşıyorum:
◊ Bastonumuzdan tutup çekmeyin. O bizim gözümüz gibi, onu tasma gibi kullanmayın. Bastonumuza çarpınca lütfen bir “Pardon” deyin çünkü dedim ya, o bizim gözümüz.
◊ Herhangi bir yerimize; kolumuza, omzumuza, çantamıza vs. izinsiz dokunmayın. Korkuyoruz. Özellikle araçlara binerken ve inerken herhangi bir yerimizden tutup çekmeyin. Bizim en çok ihtiyacımız olan şey zaman ve sizden tek isteğimiz bize müsaade etmeniz.
◊ Yardım etmek için izin isteyin. “Size eşlik edebilir miyim” cümlesini kullanabilirsiniz.
◊ Bir soru sorduğumuzda lütfen o soruya cevap verin. Örneğin “Bu otobüs 97 M mi” ya da “Burası falan durak mı” diye sorarsak “Sen nereye gideceksin” diye soruya soruyla cevap vermeyin.
◊ Size yol tarifi sorarsak “Şuradan, buradan” gibi kelimeleri kullanmayın. Bizim açımızdan o sözcüklerin bir anlamı yok.
◊ Uzaktan bağırarak otopark görevlisi gibi seslenmeyin.
◊ Kolumuza girmeyin. İlle de temas gerekirse bizim sizin kolunuza girmemize izin verin. Hareket açısından öyle çok daha rahat ediyoruz
◊ Kullandığımız objenin ismi baston. Değnek, sopa ya da çomak değil.
◊ Sonuncusu ve en önemlisi, hitabet konusunda nazik olun. Örneğin bize ‘dayı, abla’ demeyin. Samimiyetimiz olmadığı için senli-benli olmamıza da hiç gerek yok. ‘Hanımefendi’
ya da ‘Beyefendi’ demek çok basit. Bana ‘Hafız’ diyenler oldu. Onlardan söz etmek bile istemiyorum.