Güncelleme Tarihi:
Lübnan’ın kuzeyine, Suriye sınırına doğru hareket ediyoruz... Bir yanımızda uçsuz bucaksız deniz, diğer yanımızda dağlar var. Hedefimiz Akkar bölgesindeki Trablusşam kenti. Ülkenin ikinci büyük kenti Trablusşam, sadece Lübnan değil, tarih boyunca pek çok medeniyet için önemli bir merkezdi. Antik Çağ’da Fenikeliler, Persler, Romalılar, Araplar, Haçlılar ve Memlukların idaresinde kaldıktan sonra şehir 1516’da Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlı devleti sınırları içerisinde Trablus ismini taşıyan iki şehir olduğundan Lübnan’daki bu şehre Trablusşam, daha sonra Libya da fethedilince Kuzey Afrika’dakine Trablusgarp ismi verildi. Lübnan’daki bölge bir sancak haline getirildi. Ancak idaresi zordu... Özellikle kuzey bölgelerinde sık sık çatışmalar çıkıyordu. Bunun üzerine Osmanlı devleti Trablusşam’a 10 Türkmen aileden oluşan bir heyet gönderdi. Aileler Trablusşam’ın kuzeyinde üç köy kurdular. Bunlardan biri de Kavaşra Köyü’ydü.
Biz Türküz, Türkmeniz. Burada köylerimiz var
Aradan 400 yıl geçti. Birinci Dünya Savaşı’nda ağır yenilgiler alan Osmanlı İmparatorluğu bölgeden çekilmek zorunda kaldı. Trablusşam, 1918’de Fransızların idaresine girdi. Ardından 1946’da da Lübnan’ın bir şehri haline geldi. Bu esnada nüfusları 2 bin kişiye ulaşan Türkmenlerin Kavaşra Köyü önemini yitirdi. Lübnan’ın en kuzeyinde, Suriye’ye birkaç kilometre uzaklıkta bir sınır köyü olarak kaldı. Ancak Türk hâkimiyeti gideli çok olsa da köylüler, Türkçe konuşmaktan, Türk âdet ve gelenekleriyle yaşamaktan vazgeçmedi. Anavatan Türkiye’ye hep özlem duydu.
Bu özlem 1989’da bir tesadüfle son buldu... Kavaşra Köyü’nden Halit Esad isimli bir genç, bu tarihte Lübnan ordusunda askerlik yapıyordu. Günlerden bir gün, görev olarak Beyrut’taki Türk Büyükelçiliği etrafına mayın taraması yapmaya gönderildi. Bu görevi fırsat bilen Esad, elçilik binasının kapısına dayandı ve büyükelçiyle görüşme talebi olduğunu bildirdi. Talebinde ısrarlıydı; kapıdaki engellemeler üzerine elçiliğin duvarına tırmandı ve “Biz Türküz, Türkmeniz! Burada köylerimiz var!” diye bağırmaya başladı. Bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti, zamanın büyükelçisi İbrahim Dicleli vasıtasıyla Kavaşralıları yeniden keşfetti!
***100 sene önce köyde tüm halk Türkçe konuşurdu. O zamanlar komşu köyler bizi ‘eski kafalı’ bulurdu. Türkiye tarafından keşfedildikten sonra kıymetlendik.***
Arabuluculuk için geldik, tüm halklarla barış içindeyiz
Geçen Kurban Bayramı’nda, Türk Kızılayı ile birlikte Kavaşra Köyü’ne bir ziyaret gerçekleştirdik. Köyün merkezi Yavuz Sultan Selim Meydanı. Türk bayraklarıyla süslü sokaklardan geçerek Belediye Başkanı Muhammed Abdülkerim’in evine gidiyoruz. Abdülkerim, birlikte bayram kahvesi içerken hafif aksanlı Türkçesiyle bize ailesinin hikâyesini anlatmaya başlıyor: “Osmanlı İmparatorluğu’nun Lübnan’da egemen olduğu dönemde bölgedeki Şii ve Sünni köyler aralarında sürekli kavga ediyordu. Bunun üzerine Osmanlı idaresi ailemizi arabuluculuk etmek üzere, ‘Siz bundan sonra bizim gözlerimiz olacaksınız’ diyerek Trablusşam’a göndermiş. O zamandan beri buradayız. Osmanlı döneminde buralar hem askeri olarak önemliydi hem de Türkmen ailelerin nüfuzu geçerdi. Örneğin, dedemin babası burada muhtarmış. O zamanki idare bir suçtan dolayı bir Hıristiyan vatandaşı idama mahkûm etmiş. Muhtar dede, görevli Osmanlı paşasına gitmiş ve ‘Bu kişiyi asmayın. Asarsanız biz daha sonra hep beraber yaşayamayız. Hıristiyanlar arasındaki barışı da biz sağlıyoruz’ diyerek arayı bulmuş. O zamandan beri, tüm halklarla barış içinde yaşamayı başardık.”
Komşu köylerden ellerinde eski belgelerle geliyorlar
Abdülkerim, 400 yıl önce barıştırmaya geldikleri, etraflarındaki Şii ve Sünni Arap köylerinin de artık kavga etmediklerini söylüyor: “Düğün oluyor, hep beraber gidiyoruz. Şu an tüm köylerle ‘mümtaz’ vaziyetteyiz. Bizi keşfeden Büyükelçi İbrahim Dicleli’ydi. Osmanlı arşivlerinden araştırmış. Bize, ‘Siz bizden daha Türkmensiniz, aslisiniz!’ derdi. 2006-2008’de görevli Büyükelçi Serdar Kılıç zamanında köyümüze su ve altyapı hizmetleri sağlandı. Kızılay, 300 kişilik prefabrike okul yaptırdı. 100 sene önce köyde tüm halk Türkçe konuşurdu. O zamanlar komşu köylerden gelenler Arapça konuşmadığımız için bizi ‘geri kalmış’ bulurlardı. Hatta eski kafayla yaşadığımızı söylerlerdi. Türkiye tarafından keşfedildikten sonra yeniden kıymetlendik. Bu sefer çevre köylerden, ellerinde Osmanlı belgeleriyle gelip ‘Biz de Türk asıllıyız’ demeye başladılar. Çevre köylerde Türkiye’den bir şey isteyenler bizimle irtibata geçiyor. Biz de Türk Büyükelçiliği’ne iletiyoruz.”
Köyde Türk izleri ve sevgisi her yerden belli oluyor. Abdülkerimlerin evinin salonunda dev bir İstanbul fotoğrafı yer alıyor. Anlatıyor: “Burada tamamen Osmanlı zamanından kalma Türk gelenekleriyle yaşıyoruz. Aynı yemekler, aynı âdetler... Şarkılarımız, halaylarımız hep Türkiye gibidir. Eskiden daha içimize kapanıktık. Dışardan kimseyle evlenmiyorduk, kimse de bizimle evlenmiyordu. Şimdi bu durum değişti.”
Ancak değişen başka bir şey daha var; çocuklarda Türkçe konuşma oranı azalmış. Köye bir Türkçe öğretmeni de gönderilmiş ama gençler pek rağbet etmiyormuş. Buna rağmen Türkiye’deki hem siyasi hem kültürel gelişmeler yakından takip ediliyor. En sevilen diziler ‘Kurtlar Vadisi’ ve ‘Diriliş Ertuğrul’. Biz yanlarından ayrılırken bir sitemlerini de dile getiriyorlar: “Suriyelilere vatandaşlık verildiğini duyuyoruz. Biz burada yüzyıllardır Türk kanıyla Türk olarak yaşıyoruz. Suriyelilerden önce bize vatandaşlık verilmeli.”
Kökenimizi İzmir’de aradım
Türkiye, yakın zaman öncesine kadar her yıl Kavaşra’dan 4-5 öğrenciye burs da veriyordu. İman Hasan bu öğrencilerden biri. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun olmuş. Kavaşra’daki Türkmenlerin nereden geldiğiyle ilgili iki söylenti var: Maraş veya İzmir. Hasan, “Ben, İzmir’den geldiğimizi duymuştum. Bu yüzden Türkiye’de okurken ‘Biz nereden gelmişiz’ diye bakmak için İzmir’e gidip gezmiştim. Dedelerimiz ve ninelerimiz halen eski Türkçeye benzeyen Türkmenceyi konuşur” diye anlatıyor.
Hicaz Demiryolu’nun hayalet istasyonu
Trablusşam, tarihi Hicaz Demiryolu bölgesinde yer alıyor. Hattın bir kolu Şam’dan Trablusşam’a uzanıyor... Hicaz Demiryolu, Sultan II. Abdülhamit’in Şam ile Medine’yi bağlama hayalinin sonucu olarak ortaya çıkmıştı. 1320 kilometrelik hattın yapımına 1900’de Şam’da başlandı. İnşa süreci, sekiz yıl sürdü. Projenin başında Alman mühendis Heinrich August Meissner vardı ama yanında pek çok Türk mühendis çalıştı. İşçiler de Türklerden ve bölge halkından oluşuyordu. Demiryolu yapımı 1903’te Amman’a, 1904’te Maan’a ulaştı.
İlk trenin törenle 27 Ağustos 1908’de Şam’dan yola çıkmasıyla ‘Hicaz Demiryolu Şam-Medine’ hattı açıldı. Resmi açılış, sultanın tahta çıkışının 33. yıldönümü olan 1 Eylül 1908’de yapıldı. Hicaz Demiryolu, I. Dünya Savaşı’na kadar yoğun şekilde kullanıldı. Osmanlı İmparatorluğu, Hicaz bölgesindeki hâkimiyetini 1919’da imzalanan Mondros Antlaşması’yla kaybetti ama hat kapatılmadı. Trablusşam’da 1911’de inşa edilen tren istasyonu da Lübnan İç Savaşı’nın başladığı 1975’e kadar hizmet verdi. Bir dönem Suriye askerlerinin işgalinde kalan tarihi bina şu anda bir ‘hayalet istasyon’. Yıkık binaların arasında, son seferden kalma trenler hüzünlü bir görüntü sergiliyor. Bu istasyonun restore edilmesi için geçen yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Lübnan Demiryolu ve Ortak Taşıma Kurumu arasında Beyrut’ta bir protokol imzalanmıştı. Ancak tren istasyonu ve çevresinde restorasyona dair bir çalışma yok, onun yerine hayalet istasyonun fotoğrafını çeken turistler var.
Trablusşam’da Osmanlı izleri
Lübnan’ın başkenti Beyrut’a 85 kilometre uzaklıktaki Trablusşam’da Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan tek iz Hicaz Demiryolu istasyonu ve Türkmen köyleri değil... Osmanlı hanedanının bir kısmı da Trablusşam’da yaşıyor. Leyla Jour, II. Abdülhamit’in torunu Nemika Sultan’ın torunu. Leyla Hanım, bir bayram kahvesi için bizi evine davet etme nezaketini gösterdi. Aile, bir süre Fransa’da yaşadıktan sonra 1940’lardan beri Trablusşam’da. Geçen yıl Cumhurbaşkanlığı’ndaki ‘Osmanlı hanedan üyeleri buluşması’na gelmişler ve Türk vatandaşı olmaya hazırlanıyorlar. Cumhurbaşkanı’na yaptıkları ziyaretten ve gördükleri ilgiden duygulandığını söyleyen Leyla Hanım, “Aynı tarihi paylaşıyoruz. Osmanlı torunu Türkler olarak biz de hepimiz Cumhuriyet’in çocuklarıyız” diyor...
50 ülkede bayram paylaşımı
Lübnan, Türk Kızılayı’nın 2019 için aldığı vekâletlerle kurban kesimi ve dağıtımı yaptığı 50 ülkeden biriydi. Lübnan, dünyada nüfusuna oranla en çok Suriyeli mülteci barındıran ülke. Kızılay da ihtiyaç sahibi ailelere kurban eti dağıttı.