Güncelleme Tarihi:
Burdur’da tartışılan toz
Bir kişi işte bu gidişatı değiştirmek istiyor. Tek başına başladığı mücadelesi büyüyerek devam ediyor.
Yöre insanı Öztürk Sarıca, veteriner hekim olması nedeniyle Burdur’u neredeyse köy köy tanıyordu; sorunun neden kaynaklandığının farkındaydı ama daha da önemlisi sorunu nasıl çözeceğini biliyordu. Yılda yaklaşık üç milyar damacana su kaybeden gölü yeniden hayata döndürmenin tek yolu gölü suyla beslemekten geçiyordu.
Öztürk Sarıca’yla siz de tanışın: “1990’lara kadar burada küçükbaş hayvancılık yapılıyordu. Buranın doğasına oldukça uygun bir hayvancılık bu. Daha sonra ‘Keçi doğaya zarar veriyor’ diyerek ithal hayvanlarla büyükbaş hayvancılık teşvik edildi. Bütün desteklere karşın hayvan yemi üretemeyen köylü zarar etti. Ardından bölgede tarım değişti. Herkes hayvanı için tarlalarını ekmeye başladı. Bunlar başta mısır ve yonca gibi çok su isteyen bitkilerdi. Mevcut su yetmeyince önce derelerin önü kesildi, sonra o da yetmeyince yeraltından sular çekilmeye başladı. Bugün göle neredeyse tek damla su ulaşmıyor. Ne yeraltından ne de üstünden. Bu nedenle göl kuruyor. Suyun altında tamamen kimyasal dolu toz bir zemin ortaya çıkıyor. İşte bölgedeki kanserin ve daha birçok hastalığın nedeninin bu toz olduğu düşünülüyor. Bu dertlerden kurtulmak istiyorsak önce gölün kurumasını durdurmamız gerekiyor” diye anlatıyor. Sarıca’nın kendisi de ailesinden altı kişiyi kanserden kaybetmiş. Burdur’da artan kanser vakaları yerel gazetelerde de sık tekrarlanan bir konu. İşaret edilen yerse gölün kuruyan zemini ve oradan rüzgârlarla Burdur şehir merkezine taşınan toz. Yörede incelemeler yapan Doğa Derneği’nin raporları da bu konuya yer veriyor.
Türkiye’nin Provence’ı olabiliriz
Göl kurumadan önce ne yapılabilir? Sarıca, bir çözüm buldu. İşe bölgede az su isteyen ve ekonomik değeri yüksek olan ürünlerin ekimi ve bunları Burdur havzasında yaygınlaştırmakla başladı. Amacı tarımda kullanılan sudan tasarruf sağlayarak suyun göle ulaşmasını sağlamaktı. Uygun tarım ürünüyse lavantaydı. Ailesinin nesi var nesi yoksa lavantaya yatıran Sarıca, 12 yıldır yöreye lavanta ekiyor. “Burdur’u Fransa’nın güneyindeki lavantalarıyla ünlü Provence bölgesi gibi yapacağız” diyen Sarıca, havzada üretilen aromatik bitkilerin özünden elde edilen ürünlerin önemli bir ekonomik boyuta ulaştığını söylüyor.
Sarıca, öte yandan keçi yetiştiriciliği ile de insanları büyükbaş hayvancılıktan da vazgeçirmeye çalışıyor: “Biz sadece kültürümüzün, insanımızın daha önce bildiği bir şeyi yeniden hatırlatmaya çalışıyoruz.”
20 yıl sonra tamamen kuruyabilir
Kapalı bir havza olan Burdur’da tüm yağış Burdur Gölü’nde toplanıyor.
Evsel atıklar ve tarımda kullanılan kimyasalların biriktiği yer de burası. Çünkü herhangi bir su kaynağının gölden başka gidecek bir yeri yok.
Bölgede büyükbaş hayvan yetiştiriciliği nedeniyle yapılan mısır ve yonca tarımı göle ulaşan tüm yerüstü su kaynakları ile birlikte yeraltı suyunun da tarıma yönlendirilmesine neden oluyor. Bu yüzden son 35 yılda suyunun üçte birini kaybeden gölden, ayrıca her yıl ortalama 330 milyon ton su (yaklaşık üç milyar damacana) buharlaşarak yok oluyor.
Yaban hayvanlarını tedavi ediyor
Öztürk Sarıca sadece lavanta ve küçükbaş hayvanlarla ilgili değil. Kurduğu Lisinia çiftliğinde sürekli doğa eğitimi veriliyor. Çocuklara doğanın dengeleri anlatılıyor. Çiftliğe gelen yerli ve yabancı gönüllüler tarlalarda çalışıyor, üretime katkı veriyor.
Yine Sarıca’nın kurduğu ‘Yaban Hayatı Rehabilitasyon Merkezi’ ise şu an 200 yaban hayvanına ev sahipliği yapabilecek durumda. Burada yaban hayvanları tedavi edilip yeniden doğaya bırakılıyor.