Güncelleme Tarihi:
Onunla çok röportaj yaptık. Sosyal medyada gördüğümüz gibi, oldukça neşeli biri. Yüz hatları ona daha sert bir hava veriyor ama “Kırılgan ve duygusal biriyim. Çok çabuk parlarım ama kin tutmam, hemen sönerim” diyor. Son filminde Latife Hanım’ı canlandıran Pelin Akil’in gözleri, rolünü ve çekimleri anlatırken sık sık doluyor.
- ‘Son Akşam Yemeği’ filmi için çalışmalara başladığını Instagram’dan görmüştüm. Bir iş için ilk defa mutluluk çığlıkları attığına şahit oldum. Bu kariyerinin en önemli rolü mü?
Evet, kesinlikle kariyerimin en önemli rolü diyebiliriz. İnanılmaz heyecanlıyım, hatta heyecandan deliriyorum. Böyle bir rolün bana gelmesinden dolayı ve canlandırma şansım olduğu için gurur duyuyorum.
- Teklif ilk geldiğinde ne hissettin?
Menajerlik ajansım senaryoyu yolladı. İzlediğinizde anlayacaksınız, o kadar güzel bir dili vardı ki... Bir nahiflik, yalınlık vardı. Kalbimden vurdu. Okudukça o dönem gözlerimde canlandı. Hatırlarsın, en son seninle yaptığımız YouTube röportajında bana “Asansör bozulsa bir saat kiminle kalmak isterdin” diye sormuştun, “Atatürk” cevabını vermiştim. O zaman daha film ortada yoktu. Şimdi düşününce demek ki o enerjiyi çekmişim diyorum. Ağzımızdan çıkan sözcükler ne kadar önemli.
- Filmin nahifliğinden bahsettin. Biraz anlatır mısın filmi?
Cumhuriyet’in ilan edilmesinden bir gün öncesinde geçiyor. Cumhuriyet’in ilan edileceğinin konuşulacağı o masa ve masanın hazırlanmasını anlatıyor. Mutfağı görüyoruz.
- Hazırlık için kısa bir zamanın varmış. Az sürede role girmek zor muydu?
Rol gelmeden önce Avusturya’da bir detoks merkezine gidip kendime iki hafta ayırmak gibi bir plan yapmıştım. O sırada film gelince “Ben kesinlikle bu rolde olacağım” dedim. Ve dört günlüğüne o merkeze gitmeye karar verdim. Öncesinde de Latife Hanım’la ilgili bütün kitapları aldım. Orada sürekli okudum. Kafamda canlandırdım. Latife Hanım’ı anlamaya, hissetmeye çalıştım.
- Neler öğrendin okudukça?
Mesela bütün köşkün idaresi Latife Hanım’daymış. Zeki ve çok entelektüel bir kadınmış. Sorbonne’da eğitim görmüş.
Üç-dört yabancı dil biliyormuş. Atatürk ona çok güveniyormuş. Birçok bürokratik evrakın çevirmenliğini Latife Hanım yaptırıyormuş. Bu arada Latife Hanım’ın görüntüleri de vardı. Onları izledim. Latife Hanım daha önce de canlandırılmış. Ama hiçbirini izlemedim çünkü rolü kendi içimden çıkarmak istedim.
- Çok önemli bir rol. Eleştirilmekten korkuyor musun?
Hayır, öyle kaygılarım yok. Sadece hissettiğimi yansıtabilmiş miyim, onu görmek istiyorum. Ben çok bağ kurdum ve Latife Hanım’ı kendimle özdeşleştirdim.
- Hangi noktalardan?
Cesur bir kadınmış, düşündüğü veya inandığı şeyi, fikrini söylemekten çekinmezmiş mesela. İçi dışı birmiş. O dönem başka kadınlara da örnek olmuş aslında bu özellikleriyle. Atatürk de ona çok saygı duyuyormuş. Mesela Atatürk’ün sigara içmesinden rahatsızmış. Dışarıda devlet adamlarının yanında bile onu sigara içerken görürse “Yine mi Kemal” dermiş. Lafını söylemekten çekinmezmiş, net bir kadınmış.
- Ayakkabı tabanlarına çivi çaktırmışsın...
Evet, Latife Hanım’ın topuk sesleri meşhurmuş. Atatürk o sesi duyduğunda “Latife geliyor” dermiş. Normalde senaryoda yoktu. Ama ayakkabıların altına çivi çaktırdım. Mesela babasından hatıra bir tek taş takıyormuş. Öyle bir yüzük istedim. Atatürk’e evlenmeden önce çok hayranmış. “Onunla evleneceğim” diyormuş. İzmir Latife Hanım’ın memleketi. Gazete kupüründen Atatürk’ün İzmir’i kurtardığı zamanki bir fotoğrafını kesip kolyesine madalyon olarak takmış. Ben de öyle bir madalyon kolye istedim. Filmin sanat yönetimi kısmı bu konularda çok açıktı ve çok destek oldular.
- Bir kadın olarak Latife Hanım’la ortak noktalarınız var mı sence?
Atatürk’ü çok sevmiş. Boşandıktan sonra da camdan baktığında Atatürk’ün heykelini görebileceği bir yere taşınmış. Aşkına hep sahip çıkmış. Ben de yaptığım iş olsun ya da eşim olsun, gönül verdiğim şeyden vazgeçmem. Bununla duygusal anlamda bir ortaklık kurmuş olabilirim.
- Hayat hikâyesinde seni en şaşırtan neydi?
Şaşırmak değil de özgüvenli ve cesur oluşu beni çok etkiledi.
- Çekimlerden sonra rolde kalmaya devam ettiğin oldu mu?
Olmadı. Ama hazırlığım yapıldıktan sonra çok fazla iletişime girmekten kaçınırım ve Pelin olarak konuşmak istemem. Çünkü orada artık başka bir karaktere dönüşmeye çalışırım.
- Atatürk’ü canlandıran Onur Tuna’yla ilk karşılaşmanızda ne hissettin?
Çok heyecanlandım. Onur monitör kısmındaydı, ben sete doğru gidiyordum. Onu görünce kalakaldım, tüylerim diken diken oldu. Bir de bir parfüm hikâyemiz var.
- Anlatır mısın lütfen...
Atatürk vefat ettiğinde komodinin üzerinde parfümü varmış. Bir hemşire onu almış. O koku daha sonra koku analizcileri tarafından aynen yapılmış. O kokuyu sette Onur’a vermişlerdi. Onur “Boynumu koklasana” dedi. Eski bir parfüm kokusu geldi burnuma. Meğer Atatürk’ün kokusuymuş. İnanılmaz etkileyiciydi. Gözlerim yaşardı, ağlamaya başladım. Sanki karşımda Atatürk duruyor gibi hissediyordum. Hatta daha sonra meraktan o kokuyu yapan kişinin dükkânına da gittim.
- Atatürk’ü görsen ne derdin?
Senden gelen, senden kalan her şey bize miras. Ona, çocuklarım ve tüm gelecek olarak sahip çıkacağımıza söz veriyorum.
- 29 Ekim planınız var mı?
Evimizdeki kütüphanemizde Atatürk’le ilgili bir bölüm var. Oradan kitapları alıp ara ara kızlara okurum, daha konuşmayı bile bilmiyorlarken okurdum, anlatırdım. Yine okur, onu anarız. Kutlamalara katılırız birlikte, kırmızı beyaz kıyafetler giyeriz.
- Cumhuriyet’in 100’üncü yılını kutluyoruz. Ne söylemek istersin?
Yeni nesil arasında Latife Hanım dediğimde “Atatürk’ün annesini mi oynuyorsun” diyenler oluyor. Atatürk’ü, hayatını, yaptıklarını, bize kattıklarını unutmamamız gerekiyor. Şu an bu topraklarda rahat nefes alıyorsak ve buralara geldiysek bu Atatürk ve ileri görüşü sayesinde. Gençlerden hep araştırmalarını, tarihimizi, Atatürk’ü bilmelerini rica ediyorum. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun, nice yıllara...
Onur ‘Boynumu koklasana’ dedi. Meğer Atatürk’ün kokusuymuş. Çok etkileyiciydi. Gözlerim yaşardı.
ANIL’LA İLK TANIŞAN “PELİN, ALLAH SANA KOLAYLIK VERSİN” DİYOR
- Eşin Anıl Altan’la 10 yıldır birliktesiniz. Aşk kalıyor mu?
Dönüşüyor. Özellikle çocuktan sonra... Bizim en büyük şansımız çok iyi arkadaş olmamız. Hâlâ birbirimize çok gülüyoruz. Yoksa başka türlü hayat nasıl geçer? İlişkilerde o çocuksu tarafı kaybetmemek lazım.
- İlişkinizde sen daha dominant ve baskın görünüyorsun, öyle mi?
İnsanlar öyle zannediyor ama asla öyle değil. Anıl’la ilk tanışan “Pelin, Allah sana kolaylık versin” diyor.
- Neden?
Çok konuşuyor (gülüyor).
- Eşinle sosyal medyada milyonlarca takipçiniz var. Orada bu kadar aktif olmak zor değil mi?
Bu hayatımızın bir parçası oldu. Bundan keyif alıyoruz. Tabii bunu güzel ve verimli kullanmak önemli.
- Yapılan acımasız eleştirilere, linç kültürüne ne diyorsun?
Ne yapsan, ne desen olmuyor. Farkındalık yaratmak için bir şey paylaşıyorsun, laf yiyorsun, paylaşmasan yine laf yiyorsun... Sonu yok. Bazılarının dilinin kemiği olmuyor. Yorumlar hakaret boyutuna geldiği zaman da engelliyorum.
- “İkizlerden birini kayırıyor” demelerine çok kızıyormuşsun. Neden?
Diyorlardı. Lohusa dönemimdeydi. Çok ağırıma gitmişti. İnsan çocuğunu kayırır mı, birini diğerinden fazla sever mi? Ben bunun olabileceğini düşünmüyorum.
- Telefonunu eline almadığın gün oluyor mu?
Oluyor, hatta çok hoşuma gidiyor.
SAATLERCE DANS EDEBİLİRİM
- Dışarıdan bakınca sert bir havan da var. Sen kendini nasıl anlatırsın?
Güçlü görünüyorum ama o kadar güçlü olduğumu düşünmüyorum. Kırılgan ve duygusal biriyim. Çabuk parlarım ama kin tutmam, hemen sönerim. Aşırı enerjiğim. Saatlerce dans edebilirim.
- Nasıl bir ailede büyüdün?
Babam Selanik, Makedonyalı, annem Bosna Hersekli. Boşnak kızıyım. Ailemde sanatla ilgilenen yoktu. Annemin sesi güzeldi. Şimdi ev hanımı. Babam gümrük işiyle ilgileniyordu. Ben tek çocuğum.
- Çocukluğuna dair hatırladığın şeyler neler?
Sanatla ilgili babam tarafından çok desteklenmedim. Benim diş doktoru falan olmamı istiyordu. Şu çok önemli, kendi hayallerimizi çocuklara dayatmamamız lazım. Ben ikizlerimizde buna çok dikkat ediyorum, neyi seviyorlarsa onu yapsınlar istiyorum.
- Oyunculuk nasıl kanına girdi?
Aslında şarkıcı olmak istiyordum. Büyüdükçe müzikal merakım başladı. İstanbul Üniversitesi Müzikal Bölümü’ne girdim. Oradaki tiyatro hocamız Şebnem Sönmez “Oyunculuk düşünmüyor musun” derdi. Oyunculuğu sevdim ve Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nü kazandım. Okulla beraber ajansa kaydoldum. İlk reklam görüşmemde bir kampanya için seçildim. Ardından ‘Arka Sıradakiler’ dizisiyle her şey başladı.