Güncelleme Tarihi:
15 ülkeden 44 şancının yarıştığı Leyla Gencer Şan Yarışması önümüzdeki hafta sonuçlanacak. Sanatçının özel eşyalarına ve farklı dönemlerinden kayıtlarına yer veren ‘Leyla Gencer: Primadonna ve Yalnızlık’ sergisiyse 15 Ekim’e kadar sürecek. Serginin küratörü, eski İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yekta Kara, ‘operanın Türk divası’nı anlattı: “Usta yorumcu, klasik opera yapısının dar sınırını aşmış, oynadığı rollerin biçemini canlı, yetkin kişiliğiyle yoğurmuştur. Her müzik cümlesine anlam, gerilim ve oyun katabilmiştir.”
Ateşli iç dünyası...
Peki, nasıl primadonna olunur? Ses ve teknik yeterli mi? Elbette hayır. “Yorumun en büyük düşmanı tekniktir” der ünlü kemancı Yehudi Menuhin. Gerçekten de salt teknik beceriye saplanıp kalmış, ‘güzel ton üretme’ endişesiyle çabalayan, duygudan, yorumdan yoksun, kendini sadece sesine odaklamış şancıların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Oysa primadonna olabilmenin önkoşulu, güzel sesin, sağlam tekniğin ötesinde iyi bir oyuncu, güçlü bir yorumcu özelliğini kazanabilmektir. Tıpkı Leyla Gencer gibi.
Gencer, konuşurcasına şarkı söyler, doğallığının yanı sıra bütün benliğini koyar ortaya. Her tür duygunun gökkuşağını sunar izleyicisine;, coşkuyla, tutkuyla canlandırır oynadığı karakterleri. En sıradan, klişe figürlere bile yaşam kazandırmış bir sanatçıdır o. Yorumculuğunun üstün nitelikleri de elbet bu özelliklerinden kaynaklanır. Usta yorumcu, klasik opera yapısının dar sınırını aşmış, oynadığı rollerin biçemini canlı, yetkin kişiliğiyle yoğurmuştur. Her müzik cümlesine anlam, gerilim ve oyun katabilmiştir. Canlandırdığı farklı karakterlere getirdiği yeni boyutlar, etkileyici anlatımı ve ateşli iç dünyasında bir fırtına gibi esen duygularının dışavurumuyla yalnız çağdaşı sayılan meslektaşlarına değil, genç kuşaklara da yol gösterici olmuştur.
Müziğin özgür esinine inanan ve sanatçının ancak güçlü tutkularla yücelebileceğinin farkında olan Leyla Gencer, gelişmeye olan inancını da hep diri tutar. Bıkıp usanmadan çalışıp çok geniş bir repertuvar yapar. Massenet’nin ‘Werther’indeki ‘Charlotte’tan Verdi’nin ‘La Traviata’sındaki ‘Violetta’ya, Çaykovski’nin ‘Maça Kızı’ndaki ‘Lisa’dan Mozart’ın ‘Don Giovanni’sindeki Donna Elvira’ya varıncaya dek değişik bestecilerin farklı operalarında, bambaşka ses özelliklerini içeren partileri yorumlar.
Gluck ile Verdi arasındaki dönemi kapsayan rolleriyse gerçek bir efsanedir. Özellikle Bellini ve Donizetti’nin kahramanlarına, bu iki önemli belcanto bestecisinin yarattığı kraliçe karakterlerine kattığı yorumla, opera tarihindeki rakipsiz konumunu pekiştirmiştir. Belcanto repertuvarının İtalya’da yeniden doğuşunu sağlayan sanatçı Leyla Gencer’dir. Belcanto okulunun çok önemli bir unsuru olarak kabul edilen orkestra şefi Gavazzeni ile kurduğu sanatsal işbirliği, bu repertuvarın 20’nci yüzyılın ikinci yarısında tekrar gündeme gelmesinde, opera sahnelerinde yer alarak başarı kazanmasında çok önemli bir etken olmuştur. Ondan başka hiçbir soprano, belcanto partilerinin tümünü bu yetkinlikte yorumlayamamış, Gencer’in gösterdiği üstün başarıya ulaşamamıştır.
Unutmamak gerekir ki, 1950’li ve ‘60’lı yıllarda opera dünyasında müthiş bir yarış vardır. Leyla Gencer işte o zor dönemde, opera dünyasında yer alan çok sayıda olağanüstü iyi şarkıcıyı geride bırakarak, zirveye tırmanma ve bir ömür boyu orada kalabilme başarısını gösterir. La Scala’da -yani opera evreninin tartışmasız en önemli kurumunda- 50 yıl baş tacı edilmiş, hâlâ önünde saygıyla eğildiğimiz ve eğileceğimiz, ülkemizin yetiştirdiği efsanevi sanatçıdır o.
Leyla Gencer aynı zamanda kılı kırk yaran bir araştırmacı olmuş, pek çok opera kurumunun şiddetle gereksinim duyduğu dramaturgluk işlevini üstlenmiştir. Opera arşivlerinin tozlu raflarını araştırıp, eski, unutulmuş operaları bulup çıkarır, onları yeniden ve kendine özgü bir biçimde yorumlayarak dünya operasına önemli katkılar sağlar. Gencer genç yaşta, operanın evrensel bir sanat olduğunu göz ardı etmemiş, uluslararası platformda yer alabilmek için kendini donanımlı kılmıştır. Kültürel altyapısının sağlam oluşu, küçük yaşta öğrendiği yabancı diller, çok okuması, müzik kültürünün gelişmesinde de önemli rol oynar. Sanatçı olarak kimsenin izinden gitmez, taklitten kaçınır, daima ‘kendisi’ olur, gerek şan tekniğinde, gerek yorumlarında son derece şahsiyetli, tamamen özgün bir yol izler. Her zaman için gerçek, sahici kimliğini korur, ne sahne üstünde, ne özel yaşamında asla ‘miş’ gibi davranmaz.
Vakur duruşuyla hayranlarına daima biraz mesafeli kalmıştır. Özel yaşamını geri planda tutmuştur. Sadece ürettiği işlerle gündeme gelmiş, oynadığı her rol, verdiği her temsil büyük olay olmuştur.
Bedel ödedi mi?
Batılıların ona verdiği adla Leyla Gencer ‘mutlak primadonna’dır. Vakur duruşuyla hayranlarına daima biraz mesafeli kalmıştır. Özel yaşamını geri planda tutmuş, mahremiyetini hep korumuştur. Sadece ürettiği işlerle gündeme gelmiş, oynadığı her rol, verdiği her temsil, yaptığı her konser büyük olay olmuştur. Herkesin saygısını ve hayranlığını toplamıştır. Mükemmeliyetçidir. Sonuçlardan kolay hoşnut kalmaz, azla yetinmez, kendisine ve başkalarına yönelik eleştirilerinde müsamaha göstermez. Onun için sanat ve sahne kutsaldır çünkü. Çıtayı hep en üstte tutar, asla kolaycılığa kaçmaz. Bu mesleğin nasıl zorlu bir yarış olduğunu en iyi o bilir. Ve bu yüzden yaşamındaki her şeyi ikinci plana itip kendini bütünüyle sanatına, operaya adamıştır.
Peki, bunları yaparken bedel ödemedi mi hiç? Ödedi elbet; hem de çok... Her gerçek primadonna gibi o parıltılı dünyanın gerisinde fevkalade yoğun bir çalışma temposuna, sahnede durmaksızın verilen sınavlara, evde ya da otel odalarında, sürekli öğrenerek geçirilen yalnız günlere, gecelere dayalı bir yaşam sürdü Leyla Gencer. Vatanından, ailesinden, dostlarından, eşinden uzakta...
‘Leyla Gencer: Primadonna ve Yalnızlık’ sergisi 10 Ekim’e kadar açık
Borusan Sanat’ın işbirliğiyle, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen, küratörlüğünü Prof. Yekta Kara’nın yaptığı ‘Leyla Gencer: Primadonna ve Yalnızlık’ sergisi, 10 Ekim’e kadar pazar hariç her gün 10.00-18.00 saatleri arasında Beyoğlu’ndaki Borusan Müzik Evi’nde ziyaretçilerini bekliyor. Sergi; Leyla Gencer’in kişisel eşyalarından özel bir seçkiyle birlikte yaşamının farklı dönemlerine ait kayıtlara odaklanıyor.