Güncelleme Tarihi:
Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yaptığı saldırıyla başlayan, İsrail’in Gazze’ye yoğun saldırılarıyla devam eden Ortadoğu’daki gerilimi Kadir Has Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan siyasetbilimci Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yaptığı saldırıyla başlayan, İsrail’in Gazze’ye yoğun saldırılarıyla devam eden Ortadoğu’daki gerilimi Kadir Has Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan siyasetbilimci Soli Özel’le konuşmuştuk. Özel o haberimizde başlayacak bir kara harekâtında işin içine Hizbullah’ın karışmasından ve devamında İran’ı da içine çekecek daha büyük bir savaştan endişe duyduğunu açıklamıştı. Hizbullah kara harekâtında bir süredir savaşın içindeydi ancak İsrail’in Şam’daki İran Büyükelçiliği’ni vurmasıyla olaylar devletler arası bir savaşa dönüştü. İran nefsi müdafaa hakkını kullandığını söyleyerek ilk kez kendi topraklarından İsrail topraklarına İHA’lar ve füzelerle saldırdı. Bu gelişmelerin ardından siyasetbilimci Özel’i yeniden aradık, dünyanın gözünün üstünde olduğu bölgede bundan sonra yaşanabilecekleri sorduk. Ayrıca Ortadoğu ve Filistin iç politikası hakkında çalışmaları olan Dr. Erhan Keleşoğlu’yla da birçok ülkeyi etkileyecek son durumu konuştuk. (Bu yazının baskıya gönderildiği 19 Nisan Cuma günü, haberle ilgili son gelişme olarak İsrail İran’ın İsfahan şehrine sembolik olduğu düşünülen bir saldırıda bulundu.)
6 maddede İsrail ile İran arasında yaşananlar
Siyasetbilimci Dr. Erhan Keleşoğlu
Diplomatik tesise saldırı
◊ 7 Ekim’in hemen sonrasında İsrail kara harekâtı başlatınca Hizbullah’la Kuzey İsrail, Güney Lübnan’da çatışmaya başlamıştı. Düşük yoğunlukta bir çatışma o günden bu yana devam etti, hâla daha sürüyor. Hizbullah da İran’ın bölgedeki vekili sayabileceğimiz başlıca müttefiklerinden biri. İran’ın stratejisi bölgede şimdiye kadar vekilleri aracılığıyla dolaylı olarak İsrail’le bir mücadeleydi. Yemen’deki Husilerden Irak’taki milislere Suriye içinde faaliyet gösteren İran yanlısı milislerle bir strateji uyguladı. Ancak dönüm noktası İsrail’in uluslararası hukuka göre dokunulmazlığı olan diplomatik tesise, İran’ın Şam’daki büyükelçiliğine saldırısı oldu. Büyükelçiliğe saldırıyı kendi topraklarına bir saldırı olarak kabul eden İran, bildiğiniz üzere yaklaşık 15 gün sonra İsrail’e yönelik seyir füzesi, kamikaze İHA ve balistik füze saldırısı gerçekleştirerek misilleme yaptı.
◊ İran tarafı “Bizim için mesele kapanmıştır. Misillemede bulunduk, meşru müdafaa hakkımızı kullandık, bu işin daha fazla uzamasını istemiyoruz” açıklaması yapıyor. Ancak tabii İsrail tarafı bu durumdan hiç memnun değil. Çünkü doğrudan İran’ın saldırısına maruz kalmak İran’ın caydırıcılığını tekrar tesis etmesi, İsrail’in de kendisini güçsüz hissetmesine yol açtı. Özellikle de Netanyahu hükümetinin... Netanyahu’nun üzerinde ciddi bir baskı var. 7 Ekim’den beri İsrail iç siyasetinde çok zayıf bir durumda. Netanyahu’nun İran büyükelçiliğine saldırısını da bu bağlamda okumak gerekiyor. ABD’yi ve Batılı müttefiklerini Gazze’deki savaş konusunda da yanında tutmakta zorlanıyor. Çok ciddi bir uluslararası baskıyla karşı karşıya. Bunu tazelemek, dengeleri düzenlemek ve ABD’nin başını çekeceği İran’a karşı bir savaş için fitili ateşlemek istedi. İran’ınkiyse kısıtlı olmasına rağmen bıçak sırtı bir saldırıydı. Kısıtlı olmasına rağmen İsrail bu saldırıyı müttefikleri sayesinde durdurabildi. İsrail’in özgücünün böylesine bir saldırıyı durduramayacağı anlaşıldı. Bu da İsrail’e çok ağır geldi.
ABD zapt etmeye çalışıyor
◊ Netanyahu İsrail içinde mutlaka karşılık verilmesi yönündeki sesleri ve caydırıcılığın yeniden tesisi için gelen yoğun eleştirileri dindirmek adına İran’ın yeniden misilleme yapmasını gerektirmeyecek sembolik bir karşılık vermeyi seçti. ABD hükümeti bundan yana değil ama oradaki belli çevrelerin de İsrail’in şahin politikalarına destek verdiğini görüyoruz. Biden hükümeti de perde arkasında anladığımız kadarıyla İsrail’i zapt etmeye çalışıyor ama sahnedeyse İsrail’in kararlarına saygı duyduklarını da söylüyorlar.
Karamsar tablo
◊ Çatışmalı bir döneme girdiğimiz kesin. Uluslararası sistemdeki dönüşüm, bölgesel güçlerin yükselişi, ABD’nin hegemonik vasfını kaybetmesi, Pasifik’teki gelişmeler, Çin, ABD ve ABD müttefikleri arasındaki gerilim ve Rusya-Ukrayna Savaşı tabii ki dünyanın geleceğine dair karamsar bir tablo çiziyor. Ancak İran ve İsrail arasındaki olası gelişmelerin ‘3. Dünya Savaşı’na yol açacağını söylemek bana kalırsa doğru bir saptama olmaz.
◊ Şu açığa çıktı ki; Filistin sorunu düzelmediği sürece, barışçıl bir siyaset hâkim olmadığı sürece bölgeye barışın gelmesi çok zor görünüyor. İsrail ve Suudi Arabistan arasındaki normalleşme görüşmelerinin önünü alabilmek için aslında HAMAS’ın 7 Ekim saldırısı uygulamaya konulmuştu. Şimdi Filistin sorununda bir çözüm olmadan, İsrail’in yayılmacı politikaları engellenmeden, İsrail işgali bitirilmeden, Filistin devleti, Batı Şeria Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs’ten ibaret olmayan yaşanabilir bir seçenek olarak kurulmadan barış ihtimali bölgede uzak görünüyor. Dolayısıyla böyle ateşkes durumlarında ilişkiler düzeliyor gibi oluyor ama orada kazan kaynamaya devam ediyor aslında.
Petrol fiyatlarına etki etmiyor
◊ Amerika’nın petrol piyasasındaki rolü, Rusya’nın kaynaklarını Çin ve Uzakdoğu’ya yönlendirmesi, İran’ın petrolünü başka türlü ihraç etme olanaklarına sahip olması, yine Körfez ülkelerinin farklı yollarla petrolü dünya piyasalarına nakletme yollarının var olması petrol fiyatlarında çok ciddi aksama yaratmıyor. Yani 70’li yıllarda değiliz.