Koşmasaydım koşamazdım

Güncelleme Tarihi:

Koşmasaydım koşamazdım
Oluşturulma Tarihi: Aralık 09, 2018 08:30

Abdurrahman Dilipak “Spora karşıyım” demiş. Ben değilim. O yüzden müsaadenizle koşmaya ve de yüzmeye gideceğim.

Haberin Devamı

“Hey maşallah halkımız koşuyor.”
“Abi insanlar baktılar bazı şeyleri düzeltemiyor veya üzerinde söz hakkına sahip olamıyorlar, kendi bedenimle uğraşırım, ona da kimsenin karışacak hali yok ya der oldular galiba.”
Koşu partnerim tartan pistteki trafiği bana böyle açıklıyor.
Evet, parkta akşam koşusu için buluştuk. Bir süredir evden şöyle bir hava almaya çıkacaksam ve yapacak somut bir işim de yoksa kendimi ve komşumu tartan piste yönlendiriyorum. Aslında koşmayı çok sevmem ama Haşmet Babaoğlu yükselen maraton trendini ‘bir tür beyin yıkama’ olarak tanımlayıp ‘hiç de masum bir söylem olmadığı’ tespitini yaptığında “Ulan koşmazsam şerefsizim” diye başladım, gerisi geldi.
Gerçekten Sayın Babaoğlu beyin yıkama noktasında haklıymış. İnsan bir saatten sonra kafayı küçük küçük kırıyor bu işlere. Kendi kendinize algı operasyonu çekiyorsunuz bir nevi.
Bir süre sonra hızımı alamadım, gittim bir de havuza yazıldım. Tespitlerimi madde madde paylaşacağım:

 *İnternette kendimizi bulmanın yollarından birinin koşmak olduğu yazıyor. Doğru değil. Benim pistte en çok bulduğum şey bebek arabaları. “Girmesinler efendim” gibi bir yaklaşımımız yok elbette. Ama çocuk bireyler genelde tahtırevanla taşınan hükümdar ve maiyeti şeklinde gezdiklerinden hem çok alan kaplıyorlar hem de önümüze gelene bin tekme, zamanında kaçılmayanı ezer geçeriz mottosuyla ilerliyorlar.
Belediyelerden bir de çocuk arabası pisti rica ediyoruz, trafik lambalı yaya geçitli falan olursa epey de anlamlı olur.

 *Bisikletler bisiklet yoluna hasret olduğundan pist görünce bisiklet yolu sanıyorlar. Biliyorsunuz yanıldığımızı kabul etmeyi pek seven bir toplum değiliz ortalamada. Bisikletiyle piste giren adama yolunun yol olmadığını anlatmak çok zor oluyor. Geçen uzayan bir tartışmada “Tamam birader, burası 750 metre uzunluğunda, kendi etrafında dönen, toprak bir bisiklet yolu. Şimdi biz çekiliyoruz, sen bu bisiklet yolundan çıkmadan devam edecek, dönüp duracaksın burada biz de izleyeceğiz, hodri meydan” demek durumunda kaldık. Hâlâ “O zaman bisiklet yolu nerede” diyor. Ne bileyim ben, belediyeye sor, nereye koyduysa ordadır.

*Küçük hırtlıklar konularını daha önce ele almıştık, bir de büyük hırtlıklar var. Havuz suyunda burnunu temizleyen abi var. İnsanın bu boyutta bir ayarsızlık karşısında öyle bir nutku tutuluyor ki “Hop amca napıyosun” bile diyemiyor. Kâğıt astırdı en sonunda adam duvara, 52 puntoyla “Lütfen havuz suyunda burnunuzu temizlemeyin” yazıyor.
m Spor salonlarının olmazsa olmazı sınır tanımayan asılmalar elbette diğer spor alanlarında da yaygın. Yan kulvara “Maşallah balık gibi yüzüyorsunuz” diye muhabbet koymaya çalışan mı ararsın, koşana sinsice sokulup “Telefonumun GPS’i bozuldu, sizinkinden bakabilir miyim” diye şansını deneyen mi! Oğlum insanlar birileriyle muhabbet etmemek için havuza giriyor, kendini piste atıyor, hâlâ neyi zorluyorsunuz siz?

*Koşarsanız istediğiniz her şeyi yiyebilirsiniz argümanı doğru. Zira bir süre sonra terli terli eve dönerken çok güzel grip olunuyor bu güzel havalarda. Kanepede yattığınız hastalık sürecinde ne isterseniz yiyebiliyorsunuz. Ben mesela iki hafta antrenman, bir hafta grip şeklinde sabitledim programımı şu an için.
Ama bakmayın gribe, sağa sola kurulmaya, yüzme bilmediği halde havuza girenlere, pistte mangal yakanlara ve diğer tüm etmenlere rağmen yükselen spor trendini yakalamış olmaktan dolayı son derece memnunum. Neticede Abdurrahman Dilipak değilim, eğitimin de kültürün de sporun da hastasıyım.

BAKMADAN GEÇME!