‘Korkmamız, endişe duymamız, üzülmemiz, yas tutmamız, son derece normal’

Güncelleme Tarihi:

‘Korkmamız, endişe duymamız, üzülmemiz, yas tutmamız, son derece normal’
Oluşturulma Tarihi: Ekim 27, 2024 07:00

“Hiç iyi değilim!” Özellikle son dönemde “Nasılsın” sorusuna birçoğumuz bu şekilde yanıt veriyoruz. Peş peşe yaşanan olaylar karşısında hayatımıza nasıl devam edeceğimizi bilmiyoruz. Uzmanlar “Sık sık bu tip olayların olması vermemiz gereken tepkileri vermememize neden olursa bu duyarsızlaştığımız anlamına gelir. Bu sağlıksızdır çünkü toplumsal düzeyde empati ve sorumluluk duygusunun azalmasına yol açabilir” diyor.

Haberin Devamı

Kadına şiddetle mücadele ederken çocuklara, genç kızlara hatta yenidoğanlara yönelik vahşet haberleriyle sarsıldık. Sokakta her gün başını okşadığımız köpeklerin çöp torbalarında ölüme terk edildiğine tanık olduk. Masum insanlar terör saldırısında hayata veda etti. Ve hepsi arka arkaya yaşandı. Tüm bu olup bitenler karşısında herkes farklı tepkiler veriyor. Aramızda kendini evine kapatan da var, tam tersi olayları yadsıyarak ruh sağlığını koruyabileceğini düşünen de... Bu konuda aklımıza takılan soruları psikiyatr, psikoterapist Uzm. Dr. Şahut Duran ve klinik sağlık psikoloğu Faruk Bozkır’a yönelttik.

‘Tüm canlar birbirine görünmez iplerle bağlı’

‘Kadınlar öldürülürken hayvanlara mı üzülüyorsun’ ya da ‘Bebekler öldürülürken kadınlar için mi endişe edeceğiz’ gibi, kaba bir tabirle acıları yarıştırmak nasıl bir ruh halinin sonucudur?

Haberin Devamı

Şahut Duran: Bunlar aslında bir tür savunma mekanizması ya da çaresizlik ifadesi olabilir. Bu, bireylerin bir acıyı diğerinden daha önemli görmeye çalışırken yaşadıkları psikolojik gerilimin sonucudur. Acıların yarıştırılması, empatinin azalmasına ve toplumsal dayanışmanın zayıflamasına yol açabilir. Oysaki farklı acıların birbiriyle kıyaslanması yerine, her birinin kendi başına değerlendirilmeye ve toplumsal bir çözüm üretmeye değer olduğu unutulmamalıdır.

Faruk Bozkır: Hayatımızda her şeyin, tüm canların, görünmez iplerle birbirine bağlı olduğunu ve bütün bu olayların da birbirleriyle bağlantılı olduğunu düşünmeliyiz. Çünkü kadına şiddet uygulayan bir insan önce doğaya, hayvana şiddet uygulamıştır, sonra sıra insana şiddete gelmiştir. Biliminsanı Edward N. Lorenz’in teorisindeki ‘bir kelebeğin kanat çırpması dünyanın öbür ucunda fırtınaya yol açabilir’ kavramını da unutmamak lazım. Evrenin, doğanın, insanın, canların kocaman bir ekosistem olduğunu düşünmeli ve tüm olayların birbirleriyle bağlantılı olduğunu da görmezden gelmemeliyiz. Önyargıların ortadan kaldırıldığı, insana yönelik sevginin ve saygının ön planda tutulduğu bir kültürü küçük yaşlardan itibaren topluma benimsetmeliyiz.

Haberin Devamı

Peş peşe yaşadığımız şiddet olayları karşısında hangi duyguları hissetmek normal?

Faruk Bozkır: Hayatın normal akışında kendi başlarına gelebileceğini düşünmedikleri olayların sık sık yaşanıyor olması ‘Acaba benim de sevdiklerimin de başına gelebilir mi’ sorusunu akla getirdiği için insanlar kendi güvenliklerine yönelik ciddi bir tehlikenin var olduğunu hissederek travmatik tepkiler verebilirler. Bunlar neler olabilir? Hayatlarını eskisi gibi sürdürmenin tehlikeli olabileceğini düşünerek bir içe kapanma dönemi yaşayabilirler. Rutinleri, beslenmeleri, uykuları bozulabilir. Bu olayı aşırı düşünmek, bir takıntı haline getirmek ya da sürekli bu olayı konuşmak gibi birtakım ruminatif (tekrarlayan) tepkiler verebilirler. Çok dikkate alan da hiç dikkate almayan da sonuçta bu olaylardan etkilenmiştir. ‘Doğrusu nedir’ sorusunun yanıtı yine kişiden kişiye göre değişir ama insanların yaşadıkları duygularının, düşüncelerinin ve davranışlarının farkına varması, içgörü geliştirmesi bence çok önemli. Çünkü duyguları paylaşmak, o duyguların altında yatan düşüncelerin farkına varmak, kendi davranışlarıyla arasındaki bağlantıları bulabilmek,
o neden-sonuç ilişkisini
ortaya çıkarabilmek sağlıklı tepkiler vermenin de önünü açar.

Haberin Devamı

Şahut Duran: Sürekli olarak vahşet ve şiddet içeren olaylara maruz kalmak, insanların duygusal dayanıklılıklarını zorlayabilir ve bir tür travmatik stres yaratabilir. Bu travmalara verilen tepkilerin zamanla süreklilik kazanması, işlevselliği bozması (iş veriminin azalması), ruhsal tepkilerin şiddetinin giderek artması (çökkünlük ve kaygı şikâyetleri) bir ruhsal bozukluğun oluşması anlamına gelir. Bu ruhsal etkilerin, bu travmaların yarattığı etkilenmenin boyutu da
yaşanan travmanın faillerinin ortaya çıkmaması, belirsizliğin devamı, adaletin gerçekleşmemesiyle de ilişkilidir. Genel olarak şiddetin, katliamların yeniden yaşanmasını önleyecek düzenlemelerin yapılmaması, bu yöndeki tutumlar, cezasızlığa doğru giden adalet süreci travmanın etkilerinin giderek artmasına, kalıcılaşmasına yol açar.

 

Haberin Devamı

‘NORMALLEŞTİRMEYİN’

Bu olaylarla sıklıkla karşılaşmak yaşananları normalleştirmeye de neden olur mu? Bu sağlıklı bir durum mudur?

Şahut Duran: Bu olayların sıkça yaşanması, bireylerin zamanla bu durumlara duyarsızlaşmasına, yani normalleştirme etkisine neden olabilir. Bu, psikolojik bir savunma mekanizmasıdır. İnsan zihni sürekli travmayla başa çıkmakta zorlandığında, olumsuz olaylara karşı bir tür ‘duyarsızlık’ geliştirebilir. Ancak bu normalleştirme süreci aslında sağlıksız olabilir; çünkü toplumsal düzeyde empati ve sorumluluk duygusunun azalmasına yol açabilir. Empati eksikliği, toplumsal bağların zayıflamasına ve şiddetin daha yaygın hale gelmesine zemin hazırlayabilir.

Haberin Devamı

Faruk Bozkır: Sık sık bu tip olayların olması vermemiz gereken tepkileri vermememize neden olursa bu bizim duyarsızlaştığımız anlamına gelir. Duyarsızlaşmak da toplum olarak bu sorunları çözmemizi zorlaştırır. O yüzden olayları gerçekliğiyle değerlendirmek, yaşadığımız süreçleri anlamlandırmak, duygularımızı, düşüncelerimizi paylaşmak ve tüm toplumla birlikte dayanışarak, yalnız olmadığımızı, tüm toplumun tehdit altında kaldığını bilerek hareket etmeliyiz. Normalleştirmemeliyiz.

 

‘YILGINLIK, SİNMEK, PANİK YAPMAK DOĞRU OLMAZ’

Tüm bunlar yaşanırken bir de Ankara’daki terör olayıyla sarsıldık. Terör olayları bireysel olaylarla aynı şekilde mi etkiler bizi?

Şahut Duran: Terör, genellikle bireysel bir vaka olmaktan çok, geniş çapta korku ve panik yaratmayı amaçlar ve toplumun genelinde bir güvensizlik hissi uyandırır. Ayrıca terör saldırıları politik ya da
ideolojik bir mesaj taşır ve toplumda büyük çaplı bir travmaya yol açabilir. Öte yandan, bireysel cinayetler ya da vahşet olayları, daha çok bireysel travmalar yaratabilir. Terör saldırıları sonrası toplumsal düzeyde birlik olma ihtiyacı daha fazla öne çıkarken, diğer şiddet olaylarında insanlar daha bireysel düzeyde etkilenir ve tepkiler de buna göre farklılaşır.

Faruk Bozkır: Tabii ki korkmamız, endişe duymamız, üzülmemiz, yas tutmamız son derece normal. Duygularımızı paylaşmak bize iyi hissettirir. Tabii ki acılarımız hemen geçmez, hemen bitmez. Bunun için sabırlı olmalıyız. Haftalık, günlük, sık yaptığımız etkinliklerden, çalışmalardan, hobilerden vazgeçmemeliyiz. Yılgınlık, sinmek, panik yapmak doğru olmaz. Kenetlenerek toplumsal hayatımızı da aramızdaki bağları da kuvvetlendirmeliyiz.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!