Güncelleme Tarihi:
Geçen hafta eksiksiz çevremdeki herkesten aldığım tepki: ”Nee Berlin’le mi röportaj yapacaksın!” Selam söyleyenler, hediye yollayanlar, “Ben de gelebilir miyim” diye yalvaranlar... İtiraf edeyim, kariyerim boyunca o kadar ünlü isimle konuşmama rağmen böyle tezahürat almamıştım.
Tüm bu coşkunun öznesi, Netflix’te yayımlanan, İspanya yapımı ‘La Casa De Papel’in Berlin’i Pedro Alonso...
Sistemi hepimiz yenmek istiyoruz...
Boğaz’da bir otelde, son derece izole bir ortamda olmamıza rağmen, muhtelif selfie isteklerinden en az yarım saat rötarla başlıyoruz söyleşiye.... Gördüğü ilgiden ne şikâyetçi, ne de bunalmış. Keyfi yerinde: Dün gece gittiği balık lokantasından, mezelerden, Cihangir’in manzarasından, Galata’nın sokaklarından bahsediyor heyecanla: “Biraz sokaklarda kaybolup, şehrin ritmini keşfetmek istedim. Birkaç gün kalacağım ama şimdiden hareket planım belli. İstanbul’un tarihi mirasını keşfetmek istiyorum. Mesela dün Galata’ya gittik, sokakların enerjisini hissettim. Kültürünü, hissiyatını iliklerimde yaşamak istedim... ”
O, heyecanla anlatırken aklıma gelen ilk soru: Nasıl rahatça yürüdünüz? “Rahat doğru bir kelime mi emin değilim. Sevgi görüyorum, evet. İşin bu boyuta dönüşebileceğini kimse hesaplayamazdı. Aylardır dünyayı turluyorum; bir gün Fransa’da, bir gün Meksika’da, bir gün Tunus’ta, bir gün İstanbul’dayım.
Gördüğüm sevgiyi ve sempatiyi anlatamam. Muhteşem bir his. Şaşkın mıyım, evet. Düşünsene, insanların tek derdi, bir avuç İspanyol haydudun hikâyesi, darphanede gerçekleştirdiği olaylar... ”
Berlin’den sabretmeyi öğrendim
Peki onun deyimiyle ‘bir grup haydudun’ macerasıyla neden bu kadar ilgiliyiz? Şöyle anlatıyor: “Neden izliyorlar biliyor musun? Çünkü sistem zaten yozlaşmış. Ve bu kokuşmuş sistemi kendi oyununda yenen bir avuç Robin Hood var karşınızda. Sistemi hepimiz yenmek istiyoruz özünde. Ve yapabileni görünce alkışlıyoruz. İspanya için geçen yıl kolay değildi. Ve halka ait bir şeyi sistemin çarkından koparan bir grup haliyle ilgi çekti. Oyunu bozan bir grup...”
Canlandırdığı ‘Berlin’ onun gözünde hem bir psikopat hem bir Şaman... “Birkaç ay önce lise arkadaşlarım bana telefon açtı: ‘Kızım ve arkadaşları senin resminin olduğu dosyaları kullanıyor’ dedi. Bir an kalakaldım: Genç kızların Berlin’e hayran olması iyi bir şey değil diye düşündüm. Çünkü o bir psikopat. Ama ondan da çok şey öğrendim. Sabretmeyi, az konuşmayı... Bence o bir Şaman. Yaptığı her hareketin bir felsefesi var. Katmanlı bir karakteri var. ”
Diziyi henüz seyretmeyenlerin keyfini bozmak istememekle beraber, tüyo için kıvranıyorum: Profesör’le Berlin kardeş mi? Cevap “Bize göre evet. İlk başta öyle yazılmamıştı, hatta senaristimiz Álex Pina’ ‘Hikâyeyi oralara sürüklemeyin’ dedi ama El Profesor’u canlandıran Alvaro Morte ile kardeş olduğumuzu hissettik. Onun için öyle oynadık. İzleyicilere de o hissi geçirmek istedik.” Peki Berlin, üçüncü sezonda yer alacak mı? Alacaksa, bu nasıl olacak: “Ne diyebilirim ki? Bu konuda konuşmamamız gerektiğini biliyorsun. Ama merak etme, her şey hayranların istediği gibi, mükemmel olacak.”
Ciao Bella’nın enerjisi herkese dokunuyor
Konu destansı finale, dizinin ruhuna ve Ciao Bella’ya geliyor.Hatta dizinin subliminal mesajlarla halkı ‘isyana, direnişe teşvik ettiği’ yolunda iddialar bile atıldı. İşte aktörün görüşleri
Dizinin sonunda yer alan ‘Ciao Bella’ parçası çok konuşuldu. Parçanın bu kadar etkili olabileceğini tahmin ediyor muydunuz?
- Açıkçası ben o sahnenin böyle bir etki yaratacağını düşünmedim. Çünkü sesim çok kötü. Bu sadece benim görüşüm değil: Bir kızım var, ona rolüm için şarkı seslendireceğimi söylediğimde “Lütfen baba, sakın yapma” dedi. O yüzden dramatik bir etki yaratabileceğine inancım yoktu. Ama gerçekten ekip olarak sahne öncesi o gücü hissettik. O isyancı ruha büründük ve sihirli bir an yarattık. Gücün çarklarını bir şarkıyla kırdığımızı hissettik. Belki o yüzden insanları bu kadar etkiledi.
Direnişin şarkısı pop müzik haline gelmiş
Şarkının ne anlama geldiğini, manifestosunu biliyordunuz değil mi?
- İyi kötü evet. Ama herkesin bildiğinden emin değilim. Mesela geçenlerde Güney Fransa’da, bir belediye başkanı ile beraberdik. Sağ görüşlü bir partiye mensup. Bana gelmiş diyor ki “Ciao Bella’yı söylesene”. Ne diyeyim şimdi? Direnişin şarkısı günümüzde pop müzik haline gelmiş. Ama belki bu şarkının enerjisinin tüm insanlara dokunması yüzündendir.
Sizin politik görüşünüz ne?
-Ben göçmen bir ailenin oğluyum. Babam yoksuldu; ailesini yoksulluktan kurtarmak için Latin Amerika’ya gitmiş. Zengin olmak istiyordu. Ben ise ruhani olarak zengin olmak istedim. Bu yüzden seyahat ediyorum. Bakacak olursanız ikimiz de servet için kıtaları aştık. O maddi zenginlik, ben manevi zenginlik için...
Röportajlarızda hep spiritüül konulara değiniyorsunuz. Hisleri kuvvetli biri misiniz?
- Önemli olan ruha dokunmak. İnsanı bu besler. Günümüzde herkes kendine duvarlar örmek istiyor. Büyük siteler, güvenlikler ardında saklanmış kapılar... Ben insanlardan kaçmam. Evimin kapısını açtığım herkese ruhumu da açarım. İstanbul’a gelince beni ruhani olarak yeni bir maceranın beklediğini biliyordum. Burası 40 medeniyete ev sahipliği yapmış sihirli bir yer. Buradaki karmaşa benim için bir hazine. Ruhumun bir parçası da buraya ait olmalı. Gelince kararımı verdim: İstanbul’a mutlaka taşınacağım. En az iki ay burada yaşayıp resim yapacağım.
Çok seviniriz... Ne zaman peki?
- Henüz bilemiyorum... Önümde bir kitap projem var. Yeni bir filme de başlıyorum. ‘El Silencio Del Pantano- Göletin Sessizliği’ . Önce sinemalarda, sonra da Netflix’te izleyebilirsiniz.
Bana sessizliği empoze etmek istediler
Benim ülkemde politikayla uğraşanların canı hep acımıştır. Durum buyken annem küçükken çoğu konuda, özellikle de siyasi meselelerle ilgili “Pedro, yorum yapma, hiç bulaşma, başın ağrımasın” derdi. Kötü niyetten değil; onlar bıkmışlar çünkü. Bana sessizliği empoze etmek istediler çünkü çocuklarını korumaya çalışıyorlardı. Ama hayat bana farklılıklara, diğerine saygı duymayı, farklı fikirlere açık olmayı öğretti. Açık görüşlü olursanız, açık yürekli insanlarla karşılaşırsınız, Durum böyleyken Arabistan’da, Latin Amerika’da ya da Türkiye’de karşılaştığım tepkiler son derece sıcaktı. Çünkü ruhum herkese açık.