Güncelleme Tarihi:
Gözlerinin derin maviliği insanı her defasında büyülüyor. Hep tane tane ve akıcı konuşuyor. Anne olduktan sonra yaşadıklarını, “Bir kadın olarak gücümü, potansiyelimi bana tekrar hatırlattı” diye anlatıyor. En son Kaan Müjdeci’nin ‘Iguana Tokyo’ filminde rol alan Saadet Işıl Aksoy’la Zoom uygulaması üzerinden fotoğraf çekimi yaptık ve derin bir sohbete daldık.
Hayatım boyunca herkese ve her şeye karşı duyduğum ve bugünüme taşıdığım tüm sevginin toplamını bir anda içimde hissettim ve tam kalbimin ortasına o an sımsıcak bir güneş doğdu.
‘Marisa’ adına nasıl karar verdiniz?
Marmaris benim ve eşimin en mutlu olduğu yer. Hayatımızda karşılığı olan bir isim ararken ‘Marisa’ karşımıza çıktı. Hem ses olarak Marmaris’i anımsattı hem de anlamı ‘denizden gelen’ olduğu için çok sevdik.
Sağlık çalışanlarına ne kadar teşekkür etsek az
Anneliğin üzerinizde nasıl bir etkisi oldu?
Bir kadın olarak gücümü, potansiyelimi hatırlattı. Bir de son zamanlarda dünyanın en kötü insanının bile bir zamanlar bebek olduğunu düşünüyorum. Sanırım şefkatli tarafım çok ağır basmaya başladı.
Amerikan sağlık sistemi çok eleştiriliyor. Orada durum ve şartlar nasıl?
ABD, 350 milyon nüfuslu bir ülke, haliyle burada sayılar çok yüksek. Sağlık sistemi dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kısa zamanda, bu kadar vakayı karşılayabilecek kadar güçlü değil. Bu noktada hem Türkiye’de hem de dünyadaki tüm sağlık çalışanlarına ne kadar teşekkür etsek az; kendi hayatlarını hiçe sayarak bir mucize yaratıyorlar.
Dünyanın en güzel mahsur kalma hikâyesi...
Tam salgın başladığı zamanlarda doğum yaptınız. Nasıl bir dönem geçirdiniz?
Neyse ki doğum yaptığımda durum bu halde değildi. Huzurlu bir şekilde doğum yaptım. Annem ve eşim yanımdaydı. Marisa’nın ilk doktor kontrollerine rahatlıkla gidip geldik. Dışarı çıkmama uyarısı verilmeden önce, mart başında kendimizi karantinaya aldık. Sadece geçenlerde Marisa’nın ilk aşıları için bir zombi filmindeymişiz gibi hazırlanıp doktorumuza gittik.
Sık sık annenizi görmek için Türkiye’ye geliyordunuz. O nerede şimdi?
Bizimle, doğum için gelmişti ve dünyanın en güzel mahsur kalma hikâyesini yaşıyoruz hep birlikte.
Bebekle karantina nasıl geçiyor?
Karantinayı birlikte geçirmek için en iyi ikili bebek ve köpek sanırım ya da en azından bizim evimizde karantinayı güzel hale onlar getiriyor. Marisa hayatıma girdiğinden beri sanki beni çok güvende hissettiren bir aşk hikâyesinin içinde gibiyim. Onun hayata karşı nasıl istekli olduğuna, hayata tutunma arzusuna şahit oldukça ben de hayatımı yaşama konusunda daha da hevesleniyorum.
Lohusalık ve karantina bir arada sizi nasıl etkiledi?
Lohusa ve karantina birbirine karıştı. İlk bir ay anneliği öğrenmekle geçti. Marisa dünyaya alıştıkça, biz ona alışıp düzenimizi oturttuktan sonra yine kendimle ilgili aktiviteler yapma aşamasına geldim.
Evdeki günlerinizde ne gibi aktiviteler yapıyorsunuz?
Telefon uygulamalarından evde düzenli spor ve yoga yapıyorum. Karantinadan sonra çekilmesi planlanan bazı projeler için deneme çekimi talepleri geliyor; senaryo ve sahne çalışıyorum. Birkaç gün önce de ukulele çalmayı öğrenmek için uğraşmaya başladım.
Kendinize dair yeni keşifleriniz var mı?
Bir kontrol delisi olarak biraz olsun hayata kendimi bırakabilmeyi öğreniyorum.
Sanat bir süredir tamamen kâr odaklı bir araç gibi...
Röportajın fotoğraf çekimi internet üzerinden, Zoom uygulamasıyla yapıldı. Nasıl bir deneyimdi?
Daha önce yaptığım hiçbir çekime benzemiyordu. Fotoğrafçı Jiyan Kızılboğa’yla bir araya gelmeden, karşılıklı enerji alışverişi olmadan çekim yapmak biraz zordu. Böyle bir çekime cesaret ettiği için Jiyan’ı çok takdir ettim. Eşimin de hakkını vermeden edemeyeceğim. Çok yardımcı oldu.
Sizce virüsün sanata etkileri neler olur?
Bir süredir sanat, doymak bilmeyen tüketim kültürünü besleyen, tamamen kâr odaklı bir araç konumunda... Belki tüm sanat merkezlerinin, galerilerin, tiyatroların kapalı kalması ve evde üretim yapma çabasıyla birlikte sanatçılar asıl yola çıkış nedenlerini hatırlar. Ve daha özgün eserler ortaya çıkar. Ya da tam tersine, yaşanan bu maddi buhran sonrasında hiç olmadığı kadar para odaklı bir noktaya da gelebilir.
Aşkın peşinden gitmek aldığım cesur kararlardan biriydi
Hep ölçülü ve kontrolü elden bırakmayan bir duruşunuz var...
Evet, kontrollüyüm ve en yakınlarım dışındakilere mesafeliyim; derinliği olmayan gereksiz samimiyeti de hiç sevmem.
Anneniz ve babanız emniyet mensubu ve iki abiniz var. Çocukluğunuz sıkı, disiplin içinde mi geçti?
Öyle çok sıkı, disiplin içinde büyümedim ama uyulması gereken kurallar vardı. Özellikle babam için bir kız çocuğu olarak kendi ayaklarımın üstünde durabilmeyi öğrenmem önemliydi. Haliyle bir noktada kendi kanatlarımla uçmama hiç müdahale etmediler.
Aldığınız en cesur karar neydi?
Üniversitede başladığım oyunculuk macerasına mesleğim olarak devam etmek... 22 yaşımda babamın verdiği harçlık ve biriktirdiğim azıcık parayla hiç bilmediğim New York’a oyunculuk eğitimine gitmek... Pamir’le tanışır tanışmaz hiç düşünmeden aşkın peşinden gittiğimde kendimi çok cesur hissetmiştim. Bir de İstanbul’daki evimizi, arkada dönecek yerimiz kalmasın, ileriye gidebilelim diye kapatıp Pamir’le hikâyemize Los Angeles’ta devam etme kararımız...
DAHA İKİ AY ÖNCE TANIŞMIŞIZ GİBİ BİR HEYECAN VAR İÇİMDE
Evlilikle birlikte aşk yıllar içinde nasıl değişti?
Bence aşk değişmiyor, bizim aşka bakış açımız değişiyor.
Ne gibi?
‘Sorumluluklarımız var; çocuk oldu, faturalar ödenecek’ düşünceleriyle onu ilk gördüğümüzde ayaklarımızı yerden kesen his geri plana atılıyor. Aslında o his hâlâ orada ama biz değiliz. Birlikte olduğunuz anları yaşamanın değerini derinden hissettiğinizde zaman duruyor ve kendinizi tekrar aşkın içinde buluyorsunuz.
Pamir Bey’e (Kıraner) duyduğunuz aşkın sizdeki karşılığı ne?
Geçenlerde düşündüm, dokuz yıldır birlikteymişiz... İçimde hem daha iki ay önce tanışmışız gibi bir heyecan var hem de kendimi bildim bileli birlikteymişiz gibi tanıdık bana.
TÜRKİYE’DEKİ FİLM SEKTÖRÜ HÂLÂ ÇOK DUYGUSAL
Birçok ödül aldınız. Yurtdışı projeleriniz oldu. ‘Twice Born’da Penélope Cruz ve Emile Hirsch’le ana karakterlerden biriydiniz. Festival jürisi oldunuz. Bu kadarını hayal eder miydiniz?
Açıkçası hayal ediyordum hatta daha da fazlası var hayallerimin arasında. Aslına bakarsan hayal ederken yaşadığım heyecan tecrübe ederken yaşadığım heyecan ve mutluluk neredeyse aynı.
ABD’ye yerleşip bir ajansa girince yurtdışı kariyeri rahatça ilerleyebiliyor mu?
İyi bir ajansla ve menajerle çalışmak bir anda olmuyor. Sıkı çalışma, ona göre proje seçimleri gerektiriyor. İş orada da bitmiyor. Herkesin kendini geliştirdiği bir ortamda düşseniz de ayağa kalkmanıza yardım edecek, yüzünüze kapılar kapansa dahi başka kapıları denemeni sağlayacak cesaret ve motivasyon gerekiyor.
Los Angeles ile Türkiye arasında sektör adına nasıl farklar var?
Los Angeles’taki rekabet başka hiçbir yerde yok. Buradaki film sektörü çok büyük bir makine. New York bile daha farklı buraya göre. Bu açıdan Türkiye’deki film sektörü hâlâ çok duygusal ve buranın makineleşmiş halinden çok uzak.
Oyunculukta güzelliğin faydası ne kadar oldu?
Günlük hayatta, örneğin bir restoranda iyi bir masa kapma konusunda ne kadar faydası oluyorsa bu meslekte de o kadar faydası oldu. Fakat oturduğunuz masa herkesle aynı yemeği yediğiniz gerçeğini değiştirmiyor. Hayatın birçok alanında da yine bu seviyede... Ancak hiçbir meslekte güzelliğin uzun vadede benim hayalini kurduğum şekilde bir başarı sağladığını düşünmüyorum.