Oluşturulma Tarihi: Ağustos 04, 2019 08:00
Muhammed ve Sena... Onlar Türkiye’de yaşayan 4 milyona yakın Suriyeliden ikisi. Ülkelerinden ayrıldıklarında yaşları çok küçüktü. Suriye’yi hayal meyal hatırlıyorlar. Hayallerini, altı yıldır yaşadıkları İstanbul üzerine kuruyorlar. Çok iyi Türkçe konuşan bu iki gençle Türkiye’de Suriyeli olmayı, ülkelerine dönüp dönmeyeceklerini ve sosyal medyadaki tartışmaların onlara ne hissettirdiğini konuştuk.
Çatışmalardan kaçan Suriyelilerin sınırdan geçerek Türkiye’ye geldiklerini, ilk defa 2011’in mayıs ayında okuduk. İlk kafile 252 kişiydi. Aradan sekiz yıl geçti. Türkiye’deki kayıtlı Suriyelilerin sayısı 252’den 3 milyon 635 bin 575 kişiye ulaştı. En fazla Suriyeli barındıran şehir 547 bin 479 kişiyle İstanbul oldu. İstanbul Valiliği, geçen hafta kaydı bulunmayan Suriyelilerin kayıtlı oldukları illere gönderileceklerini açıkladı. Siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler, konuyla ilgili herkes fikirlerini paylaştı. Türkiye bu kadar fazla sayıda mülteciyi kaldırabiliyor mu? Peki bu tartışmanın öznesi Suriyeliler ne düşünüyor? Bu sorunun cevabı için İstanbul’da Suriyelilerin yoğun yaşadıkları bölgelerden biri, Sultanbeyli’ye gittik. İlçedeki kayıtlı Suriyeli sayısı 20 binin üzerinde. Muhammed Eyüp (20) ve Sena Alsamman (17) da bu ilçenin sakini, iki Suriyeli genç. Onlarla, 2015’ten beri Suriyelilerle yerel halkın uyumu için çalışmalar yapan Kızılay’ın toplum merkezinde tanıştık. İki genç Türklerin ve Suriyelilerin uyumu için gönüllü çalışmalarda bulunuyor. Bize hem hayat hikâyelerini anlattılar hem de sorularımızı yanıtladılar.
Muhammed Eyüp (20), Şam’da doğdu. Babası bankacıydı. Savaşta mahalleleri uzun süre kuşatma altında kaldı. Eyüp, “Askerler, ‘İçeride kaçak var’ diyerek sürekli apartmanımızı basıyordu. Babam daha iyi bir hayat için bizi Suriye’den çıkardı” diye başlıyor anlatmaya: “2013’te İstanbul’a geldik. İlk geldiğimizde empati yüksekti, komşularımız bizi çaya davet edip taşınmamıza yardım etmişti. Babamla iş aramaya başladık ama Türkçe bilmediğinden zordu. İlk geldiğimde hiç Türkçe bilmiyordum. Korkuyordum, kimseyle konuşmuyordum. İki yıl sonra babamın desteğiyle Türk okuluna geçtim. Başta içe kapalıydım. Sınıf arkadaşlarım çok iyiydi. 12. sınıfı dereceyle bitirdim. Sonra Kızılay’ın toplum merkezinde gönüllü tercümanlık yaparken Yabancı Öğrenci Sınavı (YÖS) olduğunu öğrendim. Sınava girdim. Şimdi Gebze Teknik Üniversitesi’nde Bilgisayar Mühendisliği ikinci sınıf öğrencisiyim.”
Otobüste Arapça konuşmaya çekiniyorumPeki Türkiye’de hayat nasıl? Şöyle yanıtlıyor: “Okulumda mutluyum. Suriyeli olmamı önemsemiyorlar. Ama İstanbul’da mahalleye göre değişiyor. Kadıköy’de çok Suriyeli olmadığından, benim de Suriyeli olduğumu düşünmüyorlar ama Sultanbeyli’de bazen sıkıntı çıkıyor. Bana sık sık ‘Neden orada kalıp savaşmadınız?’ diye soruyorlar. Ben savaşçı değilim, ülkeme başka türlü katkı sağlamak istiyorum. Türkiye’ye gelip eğitimime devam etmek daha faydalı çünkü ileride kendi ülkemin yeniden inşasına katkıda bulunabileceğim. Suriyelilerin Türklere daha pozitif gözükmesi için çalışmak istiyorum. Yolda yürürken de sürekli ‘Bu Suriyeliler artık ülkelerine gitsinler’ diye konuşuluyor, çok üzülüyorum. Otobüste Arapça konuşmamak için babam aradığında ‘Meşgulüm’ deyip telefonu açmıyorum.”
Suriye’nin düzeleceğini düşünmüyorumEyüp, ülkesine geri dönüp dönmeyeceği sorusunu da şöyle yanıtlıyor: “Hayallerimi Türkiye’de kuruyorum; mezun olacağım, işe başlayacağım, evleneceğim... Suriye’nin yeniden inşa edileceğini ümit etmek isterim ama şu an bunun olacağını düşünmüyorum. Ailemse kendini buraya ait hissetmiyor. Annem Suriye’ye gitmeyi çok istiyor ama gidemiyor. Bu yüzden bayramlarda ülkeyi ziyaret için gidip dönebilmeleri güzel bir şey. Ben kendi ülkemi fazla bilmiyorum. Türkiye’de hayat imkânları güzel. En zoru önyargılar. Biz Suriyeliler bu önyargıları değiştirmek için çabalamalıyız ama Türkler de dinlemeye açık olmalılar.”
Kıvanç Tatlıtuğ’la karşılaşmayı hayal ediyordukSena Alsamman (17) da Şam doğumlu. 2013’te Türkiye’ye nasıl geldiklerini şöyle anlatıyor: “Babam ticaretle uğraşıyordu. Savaştan önce vefat etti. Annem ve beş kız kardeşimle oturduğumuz yerde savaş şiddetlenmişti. Burada yeni bir hayat kurmamız gerekti. Başta ufak hayal kırıklığı yaşadık çünkü dizilerdeki hayatla gerçeğin farklı olduğunu gördük. Türkiye’ye gelince Kıvanç Tatlıtuğ ile karşılaşmayı hayal ediyorduk! Bir süre hiç dışarı çıkmadım. Sonra bu durumu aşmak için Türkçe öğrenmem gerektiğini fark ettim. İnternetten ve arkadaşlarımdan yardım aldım. Mahalledeki okulun altıncı sınıfına kayıt olmak istedim ama kabul edilmedik. Sultanbeyli’ye taşınınca burada bir okulda yedinci sınıftan başladım. İlk gün zordu. Sadece ben ve kız kardeşim Suriyeliydi. Başta çok dışlandık ama zamanla alıştık. İkinci dönem çok çalıştım çalıştım, takdir aldım. Herkesten görüp TEOG’a hazırlanmaya başladım ama test kitaplarını çok geç öğrendim. TEOG için ortaokul ortalaması da alınıyor. Ben 5 ve 6’ncı sınıfta Suriye’de olduğumdan ortalamam sıfır olarak hesaplandı. Müdürümün önerisi üzerine Kartal İmam Hatip Lisesi’ne girdim. Başta üzülsem de şimdi okuldan memnunum.”
Küçük çocukların tepkileri kötü oluyorKendini Türkiye’de yabancı hissediyor mu? Alsamman yanıtlıyor: “Tek başıma veya arkadaşlarımla yabancı hissetmiyorum. Belki Suriyeli olduğumu anlamıyorlar ama ailemleyken davranışlar değişiyor. Bir gün markette güler yüzlü kasiyer, Arapça konuşan annemi görünce ‘Sıraya geçin!’ diye bağırmaya başladı. Bu beni çok üzdü. Aileme hakarette bulunanlar, eskiden arkadaşım olup sonra Suriyelilerden nefret ettiği için benimle konuşmayı kesenler, beni tanımamışlıktan gelenler çok oldu... Nereye gitsek bununla karşılaşacağız. Küçük çocukların tepkileri kötü oluyor. Çok önyargılılar. Bizi tanımadıkları halde kötü şeyler söylemelerini doğru bulmuyorum. AVM’de bir Suriyeli aile çok bağırarak konuşuyordu. Diğer insanlar, rahatsız olup tepki göstermişlerdi. Böyle durumlarda aileleri uyarıyorum. Oysa buralı gençler de çok bağırabiliyor.”
Gittiğim her yerde ‘Mülteci Sena’ olacağım Alsamman, Suriyelilere tepkinin nedeninin doğru sanılan yanlışlar olduğunu düşünüyor: “Devlet yardımı ve Suriyelilerin sınavsız üniversiteye girdiği iddiaları yayıldıkça insanlar tepki gösteriyor. Türkiye’de iş bulmak zor ve ‘Bizim paramızı yiyorlar’ gibi düşünceler yayılıyor. Sokak röportajları, sosyal medyada paylaşılanlar önyargı oluşturuyor. Türkler bize bunu hissettirmese de nereye gidersem gideyim ‘Mülteci Sena’ olacağım. Anlattıklarım ‘bir yere ait olmayan birisinin hikâyesi’ olacak...”
Peki gelecek hayalleri nerede? Yanıtlıyor: “Burada doğmuş ve büyümüşüm gibi hissediyorum. Ailem kalmaya istekli değil. Bense Suriye’yi hatırlamıyorum. Oradaki kültürü, güzel yerleri internetten araştırıyorum. Ülkemi daha yakından tanımak isterdim. Türkiye’nin bize yaptığı iyiliğin karşılığını vermek istiyor ve bunun için çabalıyoruz. Türklerin de bu çabamızı görmelerini istiyoruz.”
Savaşı unutmak istiyorlar
Kızılay’ın, Türkiye’nin değişik illerinde 16 toplum merkezi var. Bu merkezlerin amacı Suriyelilere ve yerel halka psikososyal, eğitim ve sağlık alanlarında destek sunmak, iki toplum arasında uyumu sağlamak. Mesleki yetkinlik kursları veriliyor. İŞKUR ve Halk Eğitim ile projeler yapılıyor. Sosyal Uyum Görevlisi Zeynep Piroğlu, şu bilgileri veriyor: “Buradakilerin çoğu bir-iki yıl sınır illerinde kaldıktan sonra ekonomik gerekçelerle İstanbul’a gelenler. Sultanbeyli’dekilerle sosyoekonomik durumları benzer olduğundan uyumda büyük sıkıntı yaşanmadı. Yetişkinler tanıştıktan sonra anlaşıyor ama Suriyelilerin ‘misafir’ algısı hâlâ mevcut ve gitmelerine yönelik beklenti var. Burada doğmuş çocuklar Arapçayı evde konuşuyor ama yazmayı hiç bilmiyorlar. Hatta öğrenmeyi reddedenler oluyor. Savaşı unutmak istiyorlar. Uyumda asıl zorlananlar orta yaşlılar. Kendi topraklarındaki sosyal statüyü kaybediyorlar. Suriye’de avukatken burada tekstil atölyesinde çalışmak zorunda kalıyorlar. Kaydı olmayan Suriyeliler İstanbul’dan ayrılmaya başladı ama mağduriyetler yaşanıyor. Mesela çalıştığı yerde üç aydır alamadığı maaşı var, giderse o para yanacak...”