Güncelleme Tarihi:
Setinin olduğu Öğümce Köyü’nde buluşuyoruz. Gün batarken kahvelerimizi alıp göl kenarına doğru yürüyoruz. Starlık mertebesine çoktan ulaşmış olmasına rağmen onda egodan eser yok. Çok beyefendi... Kendiyle barışık, hatta dalga geçmeyi seviyor. Spor yaşamının temel taşlarından, “Bu benim için bir terapi, günümü, dünümü düşünüp yarınımı hayal ediyorum spor yaparken” diyor. Canlandırdığı Serkan Bolat karakterinin aksine o hatalarını kabul edenlerden: “Özür dilememek ataerkil toplumun direttiği bir şey.” Kerem Bürsin’le her şeyden bir tutam konuştuğumuz sohbetimize başlıyoruz.
◊ İlk röportajımızın üzerinden altı yıl geçmiş...
F.ck! Woww!
◊ Nasıl geçti senin için yıllar?
Yaşadıklarımı düşününce sanki 20 yıllık bir tecrübe edinmişim gibi hissediyorum. İnsan ve oyuncu olarak çok değiştim sanırım.
◊ Neler değişti?
Nelerin hayatımda hiç değişmeyeceğini daha net anladım; aile, kadın hakları, kariyer... Bunlara daha sıkı sarıldım. Etik değerlerimin omurgası kalınlaşıp daha güçlü bir hal aldı. Bir de artık “Bu neden bana oluyor” yerine “Bu niçin oluyor” diye soruyorum. Bunu bir önceki yaz omurgamı kırdığımda kavradım.
Üç ay, günde 16 saat yattım
◊ Nasıl kırdın omurganı?
Teknede fırtınaya yakalandık, dalga vurdu. Sırtımın üzerine düştüm. Korku tüm vücudumu sardı, “Bir daha yürüyebilecek miyim” dedim. Sivri bir şey alıp hissedebiliyor muyum diye her yerime batırdığımı hatırlıyorum. Doktor iki santim farkla sinirimin zedelenmediğini söyledi. Yoksa bir daha yürüyemeyebilirdim. Bu bana hayatın ne kadar ince bir çizgide ilerlediğini öğretti. Üç ay, günde 16 saat yatmam gerekti.
◊ Çok zor olmalı...
“İyi ki olmuş” dedim. Çünkü hayatın akışına güvenmeye başladım. Her şeyi kontrol etmeye çalışınca adeta bir dalganın içinde yüzmeye çalışıyorsun ama kendini dalganın akışına bırakırsan fırsatları daha net görüyorsun.
Jön olduysam haberim yok
◊ Türkiye’nin en popüler oyuncularından biri olmak zor mu?
Sabah yataktan “Ne kadar popülerim” diye kalkmıyorum. Hep oyunculukta nasıl daha iyi olurum diye düşünüp önümdeki işlere odaklanıyorum.
◊ “Jön olmak istemiyorum” demişsin. Zaten jön değil misin?
Hedefim jön olmak değil. Jön olduysam da haberim yok, bununla çok ilgilenmiyorum. Zaten jön ne demek? Ben oyuncuyum.
◊ Yakışıklı olduğunu kabul etmiyor musun?
Benden yakışıklı olan birçok insan var. Ayrıca işim ve derdim gerçekten yakışıklı olmak değil.
◊ Beyefendi, kadın hakları konusunda duyarlı, kibar... Oyunculuk dünyasının altın çocuğu gibisin...
Kesinlikle altın çocuk değilim. Olması gerekenleri marifet olarak göstermek bana komik geliyor. Eşitsizlik varsa yanında değil, karşısında durmam gerektiğini bilerek büyüdüm. Her zaman büyüdükçe küçülmek gerektiğine inandım.
Flörtleşmek tadında olunca güzel
◊ Çapkın mısın?
Çok çapkın olduğumu düşünmüyorum. Değilim herhalde ya... Değilim, değilim. Bu sorudaki kasıt ne Hakan (gülüyor)?
◊ Hayatına sık sık birileri giriyor mu?
Aslında “Her gece başka bir kadınla mı birlikte oluyorsun” demek istiyorsun değil mi?
◊ Yani...
Yooo!
◊ Genç, yakışıklı, ünlüsün... Bunları ne kadar kullanıyorsun?
Hiç. Arkadaşlarım “Ben sen olsaydım” diye başlayan cümleler kuruyor ama o bana göre değil. Tabii flörtleşmek tadında olunca güzel bir şey.
◊ Dünyada yaşayan en seksi kadın kim?
Seksilikte kodlarım; karşımdakinin kendine güvenmesi, ayaklarının üzerinde durması... İçsel dünyanla ne kadar barışıksan bunun fiziğine yansıdığına inanıyorum. Bu kodlara giren çok seksi kadın var.
Aşka yüzde yüz inanıyorum
◊ Aşka inanıyor musun?
Pufff...
◊ Neden böyle yaptın?
Aşka yüzde yüz inanıyorum. Ama bu kadar hızlı değişim geçiren bir dünyada zor. Anneannemle dedemin zamanında aşk daha kolaydı.
◊ Oysa tam tersi gibi...
O dönemlerde aşka zaman vardı. Şimdi dertler apayrı. Mesela ben âşık olduğum kişiye bakıp “Her şeyi bırakıp uçağa atlayıp gidelim” demek isterim.
◊ Hiç böyle bir aşkı yaşadın mı?
Hayır yaşamadım. Zaten onu bulsam...
◊ Şu an var mı aşk?
Yok.
◊ Karantinada katıldığın canlı yayında elinde tuttuğun ‘D’ harfli kupa gerçekten Demet Özdemir’in miydi?
Yok ya. Neyin ‘D’si bilmiyorum. Dilara da Didem de olabilir değil mi (gülüyor)? Neden hemen ‘Demet’ dendi? Demet’le ortak arkadaşlarımız var, harika bir insan ama öyle bir şey yok.
Oynadığın karakter yakın arkadaşın oluyor
◊ Ekranda kendini izleyemiyormuşsun...
Evet, nedenini bilmiyorum.
◊ Dizini daha izlemedin mi? Kendini nasıl geliştiriyorsun?
Başlarda birkaç sahne bakıyordum ama çalışma tempomuz çok izin vermiyor. Aslında sette monitöre de bakmıyoruz. Yönetmene güveniyorum. Ve bir noktadan sonra ana hatlarını belirleyince oynadığın karakter en yakın arkadaşın oluyor.
Hande’yle çok güzel bir uyum yakaladık
◊ Dram rolleriyle bilinen bir oyuncuyken konfor alanından çıkıp ‘Sen Çal Kapımı’yla romantik komedide oynamaya başladın... Üstelik yazın başlayan bir dizi bu. ‘Yaz dizileri’nin ‘sabun köpüğü’ olduğunu düşünenler var. Hiç tereddüt etmedin mi?
Öncelikle üşümeyi sevmiyorum, bu şartlar altında kışın çalışmak kolay değil. Bu algıyı komik buluyorum, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. ‘Game of Thrones’ ya da ‘True Blood’ gibi işler de yazın başlamıştı. Ayrıca ‘dram oynayan komedi oynamaz’ gibi algılar da saçma. Artık kurallara ve kalıplara uymak istemiyorum.
◊ Gerçekten komik misin?
Çevremdekiler komik olduğumu söyler. Çoğu arkadaşım “Oğlum bırak bu salak dramları falan, biraz komedi yap” diyordu. Ve evet okey, artık kendimle dalga geçmeyi seviyor, komik yüzümü de gösteriyorum.
◊ Hande Erçel’le gerçekten aşk yaşadığınız doğru mu?
Yok, ikimiz de işimizi yapıyoruz. Hande’yle daha önce birbirimizi tanımıyorduk. Tanımadığın, bu kadar popüler oyuncularla çalışmaya başlarken ‘Neyle karşılacağım’ diye düşünüyorsun. Ama Hande beni çok şaşırttı. Sette acayip bir enerjisi var. Çok güzel bir uyum yakaladık. İşe çok önem veriyor. Ekibimiz de olağanüstü, 100 küsur kişilik bir eğlence alanında gibiyiz.
◊ Bağımsız filmde rol aldın, ‘Eflatun’. Orada nasıl bir karakterdesin?
Fotoğrafçılık yapmak isterken babasının fabrikasını yürütmek zorunda kalan bir karakter... Ailesinin evlenmesini istediği kadınla birlikte oluyor. Toplumun baskıları altındaki bu adam bir gün biriyle tanışıyor ve ruhen kaybolduğunu fark ediyor.
Oyunculuk derslerine paramı yetiştirmek için üç iş birden yapıyordum
◊ Yüzü olduğun spor markasının (Under Armour) reklamlarında hedefe ulaşırken kan, ter ve gözyaşı dökmek gerektiğini anlatıyorsun. Senin hikâyende bunlar ne kadar vardı?
Gözyaşı, ter ve arada sırada kanın da olduğu bir hikâyem var. Türkiye’ye gelmeden Amerika’daki hayatım aslında zordu.
◊ Neler yaşadın?
13 yaşımdan itibaren oyunculuk hayali kurdum. Şoförlük, garsonluk yaptım, kulüplerin kapısında duran kişi oldum. Bir dönem kiramı ödeyip oyunculuk derslerine paramı yetiştirmek için üç iş birden yapıyordum.
◊ Maddi durumunuz kötü müydü?
Hayır. Babam iyi bir petrol şirketinin üst düzeyindeydi.
◊ Neden o kadar işte çalıştın?
Üniversitede hem pazarlamada hem de oyunculukta başarılıydım. Pazarlamada güzel bir ışık var ama babama “Oyuncu olmak istiyorum” dedim. Hoşlarına gitmedi. Teksas’tan Los Angeles’a taşınıp orada sürünmeye karar verdim. E, kabul etmedikleri bir şeyi yapmaya çalışırken onlardan para almayı da doğru bulmadım. “Sabahın dördünde spor salonunda tuvalet de temizleyeceğim, şoförlük de yapacağım, oyunculuk mücadelemden vazgeçmeyeceğim” dedim. Üç sene böyle geçti. Sonra hayat şartları beni Türkiye’ye getirdi, şans... Yönetmen Altan Dönmez ve ‘Güneşi Beklerken’le her şey yerini buldu.
Bebek erkek doğarsa her şeyi mavi, kız doğarsa pembe olacak, bu ne salak bir kod!
◊ Kadın haklarına çok kafa yoruyorsun. Bu hassasiyet nasıl başladı?
Çocukluğumdan beri böyle. 1.5 yıldır Amerika’daki ‘Inspire Justice’ diye bir oluşumda kadın hakları üzerine önemli isimlerden koçluk alıyorum.
◊ Çok sık kadına yönelik şiddet haberlerini görüyoruz. Senin görüşün ne?
Bu mevzular üzerine okuyup derine indikçe sistematik bir sorun olduğunu görüyorum. Bu da ataerkil toplumun direttiği bir sistem ve en kötüsü baskı... Buna kadınlar kadar erkekler de maruz kalıyor. Bu baskıyla büyüyüp şekillenince de sakatlıklar oluşuyor. Tüm dünyada böyle. Bir de belli kodlar var. Filmlerde bile kadın kahramanlar ataerkil toplumun belli kodlarıyla ortaya çıkarılıyor. Bunlara da karşıyım.
◊ Ne gibi kodlar?
Örneğin bebek erkek doğarsa her şeyi mavi, kız doğarsa pembe olacak. Bu ne salak bir kod! Ben renk olarak tozpembeyi seviyorum. Bir renk mi seni erkek yapacak? Ya da bu tarz konuları konuşmak beni daha feminen mi yapıyor?
◊ Bu algılar değişir mi?
Her şey değişebilir. Değişmez diyerek sisteme uymak yanlış.
◊ Çalıştığın işlerin senaryolarına müdahale ediyor musun?
Herhangi bir işte senaryoda seksist bir şey bulursam “Yapmam” diyorum. O yüzden şimdiki işimi seviyorum, hikâyemizde ayakları üzerinde duran bir kadın var.