Güncelleme Tarihi:
Aylar süren görüşmeler ve bir dizi toplantı sonucu Almanya’da yapılmasını planladığımız çekimi dünya şartlarının buna izin vermemesi sonucu İstanbul’da yapıyoruz. Yıllar önce müzede tanıştığım ve bugün artık Almanya’da dansçı olan genç arkadaşın projesine katıldığım için mutluyum çünkü bu bir sosyal sorumluluk aynı zamanda. Henüz tamamlanmadığı için tüm detaylarını yazamıyorum. Diğer dansçıların performansları da onların bulunduğu yerde gerçekleştirildi. Tema ‘güç’ ve bana “İstanbul’da nerede farklı ve güçsüz olduğunu düşünüyorsun” diye soruldu. Mekândan bağımsız olarak duymamın zorlaştığı yerleri düşündüm... İstanbul’daki önemli meydanlardan biri olan Mecidiyeköy Meydanı’nı seçtim. Tam olarak nasıl yansıtacak yönetmenimiz bilmiyorum; ekim sonunda çevrimiçi yayımlandığında göreceğim...
Meydanın sesi, benim neye göre hareketlerimi belirlediğim ve neden güçsüz hissettiğimi yansıtacak spontan bir çekim başladı. Kamera uzakta, yanından geçenler kamerayı görmüyor, durakta bekliyorum. Her dakika biri gelip otobüsler konusunda yardım teklif etti. Bundan çok memnun oldum. Sonuçta Alman bir ekipleyiz ve İstanbul halkının ne kadar duyarlı olduğunu göstermiş oluyoruz. Ancak beni asıl düşündüren ve üzen, otobüslerin anons sistemlerinin çalışmaması oldu. Bu sistem var, ancak çalıştırılmıyor. Daha da ilginç olanı bazı otobüs şoförleri durup “Nereye gidiyorsun?” diye bağırıyorlardı... Bu da trajikomik değil mi? Hakkımızı almak için mücadele ediyoruz; yetmiyor, bir de aldığımız hakkı korumak için yine ilgili mercilere bilgi vermek, mücadele etmek zorundayız.
İkinci bölümde köprünün altına geçtik, orada farklı bir gürültü keşmekeşi var. Her şey bittiğinde gürültünün onları ne kadar yorduğunu anlatıyorlardı. Bir de beni düşünün! Günün sonunda yine herkes haklıydı... “Haklı olduk, gelecekte mutlu da olacağız bu meydanlarda” diye bitirdim bu güzel günü.