Güncelleme Tarihi:
Herkes bir yola çıkarken kendinden başlar. Ben neyle karşılaştım? Hangi zorlukları aştım? Kime destek olmalıyım? Benim hikâyem bu sorularla başladı. 10 yıl önce sorsaydınız, böyle bir çalışmaya cesaret edemezdim. Ama hayat mücadelem zaten bunun üzerineydi, sonradan fark ettim...”
Eniştesi “Dersleri çok iyi, öğretmeni sürekli onu övüyor” dedi ve...
90’lı yılların başında, Yüksekova’nın Örnekköy’ünde 10 çocuklu bir evde başlıyor Hatice Temir’in bahsettiği bu hikâye. Gözünün önündeki manzara şuydu: Muhtar babalarının gelen gideni çok diye sürekli yemek yapan bir anne, sürekli bulaşık yıkayan bir abla, sadece ve sadece evde kelle paça piştiğinde bir araya gelen, o zaman bile sohbet etmeyen bir aile... Köyde kız çocukları okumuyordu. O anki inadı nasıl başladı, bugün hâlâ bilmiyor ama “Ablaların da okumadı, sen de okuyamayacaksın” diyen annesine “Okuyacağım” diye direttiği anı dün gibi hatırlıyor.
İşin aslı, babası da okumasını istiyor ama Temir’in dediğine göre, toplumdan çekiniyordu. Sadece kendi ailesini değil, içinde yaşadığı köyü de değiştirecek planı işte o zaman yaptı. Eşinin engelli kardeşlerine bakan ve sekiz aylık hamile olan ablasında kalmak üzere evden ayrıldı. Üç sene hem gizli gizli ilkokula gitti hem de ablasına yardım etti. Sadece ablası ve annesinin bildiğini sandığı bu sır, eniştesinin babasına “Dersleri çok iyi, öğretmen sürekli övüyor” demesiyle açığa çıktı. Babası onu eve geri getirdi, “Gözümüzün önünde beşinci sınıfa kadar oku. Sonra senin için okul bitecek” dediğinde sevinçten havalara uçtu. Annesine “Beşinci sınıftan sonra devam edeceğim” demeyi de ihmal etmedi tabii. Kendine o kadar güveniyordu ki abisinden “Neye güveniyorsun? Nasıl bu kadar cesaretlisin” bahanesiyle dayak bile yedi. Ama şevki hiç kırılmadı, hep çok çalıştı. O zamanlar ileride ne olacağına dair hiçbir hayali olmayan Temir, okulu bitirme inadını “Kendi ayaklarımın üzerinde olma çabasındaydım” sözleriyle özetliyor şimdi.
Hayatı boyunca yüksek not derdinde oldu, “Çocukluğumu yaşayamadım” diyecek kadar hem de... Özgürleşmek, farklı olmak için derslerinin iyi olması gerektiğini biliyordu. Aldığı o yüksek notlar, ailede ve hatta köyde de bir şeyleri değiştirmeye başladı. Muhtar babasının fotoğraf duvarında, Atatürk ve Turgut Özal’ın fotoğraflarının altında takdirnameleri sergilenmeye başladı.
Artık köyün gurur tablosu olmuştu
Ahaliye derslerinin iyi olduğunu göstermek isteyen abisinin fikriydi bu. Bir zamanlar kardeşini okumak istiyor diye döven abi, köydekilere laf vermeyen abi olmuştu. O artık köyün gurur tablosuydu. Kız çocukları da onunla iletişim kurmaya, “Nasıl yapabiliriz? Biz de yanına gelmek istiyoruz” demeye başladı.
Bir burs kazanarak liseyi bitirdi, sonra da Trakya Üniversitesi Tarih Öğretmenliği bölümünü kazandı. Köydeki babalar “Kızım okumak istiyor. Okutsam mı, ne diyorsun?”, “Dışarıda çevre nasıl, sen nasıl yapıyorsun?” diye soru yağmuruna tutmaya başladı onu. Köyünde artık rol modeldi. Edirne’de okurken zor günler geçirdiğini kimseye anlatmıyordu: “Kürt olduğum için ayrımcılık hissettim, oralı olmadım, algılarını değiştireceğimi biliyordum. Okumak için ne çektiğimi bilmiyorlardı. Sonradan güzel arkadaşlıklar kurdum.”
Üniversitedeyken Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin (ÇYDD) kardelenlerinden biri olan Hatice Temir, ÇYDD’nin sinema ve tiyatro etkinliklerine de katılıyordu. Bir başka etkinlikte, kurduğu Kamer Vakfı’yla Diyarbakır’daki kız çocukları ve kadınlar için çalışan Nebahat Akkoç’la tanıştı ve ondan çok etkilendi. Yüksekova’ya dönmek istemiyordu ama abisi askere gitmişti. “Okuyun” dediği kız kardeşleri liseden sonra evlendi, evde yalnız kalan anne-babası da Hatice’nin yanlarına dönmesini istedi. Mecbur, gitti. Haziran 2016’da bir hastanede başhekim sekreteri olarak işe girdi: “Hastanedeyken kadınların ikinci konumunu gördüm. Yüksekova için yatırımlar yapılıyor, toplantılar düzenleniyordu. Siyasi partilerin toplantılarına bile katılıyordum. Birinde, Vali Cüneyit Orhan Toprak’ın eşi Funda Toprak ‘Keşke burada bir kadın derneği kurabilseydik’ deyince Kaymakam Mahmut Kaşıkçı da ‘Hiç düşünmemiştik’ dedi.”
Bilin bakalım, o salonda elini kaldırıp “Üniversitedeyken STK’da çalıştım, ben buna gönüllüyüm, yapabilirim” diyen kimdi? Toplantı sonrası hemen Nebahat Akkoç’u aradı. “Önce ekibini kurman lazım” dedi Akkoç. Yüksekova Kadınları Toplumsal Destekleme ve Kültür Derneği’ni (YUKADER) bir kadın, üç erkek kurdular. Bunu anlattığında bir an duraladım çünkü bahsettiği bu üç erkek arkadaşının toplumsal cinsiyet eşitliğine bakışını merak ediyordum. “Büyük aşiretlerin torunlarıydı” dedi, “Toplumsal cinsiyet konusunda bilgileri de yoktu”.
Mart 2018’de hastanedeki işinden ayrıldı. Kiralanacak daireyi zor bulmalarının nedeni bir kadın derneği olmalarıydı. Haziran ayında nihayet dernek açıldı, ilk ziyaretçileri de erkekler oldu. “Neden bu derneği kurdunuz? Burası boşanma derneği mi?” diye soruyorlardı.
Okuma öğrenmeden ölmek istemiyorum
Sonra derneğe Bahar Sağkol geldi. Fikriye Özdemir. Derya Taşar. Hayat Mert. Perihan Mert. Üniversite mezunu bu kadınlar oturup Yüksekova’da kadın olmayı konuştu. Yüksekova’da çatışmaların eşlik ettiği yaşamın içinde, temel pek çok sorun, güvenlik tehdidinin gölgesinde kalarak ertelenmiş, belki çoğunun sorun olduğu bile fark edilmemiş. Buna kadınların uğradığı ayrımcılık da dahil. Kadın konuşulmamış, çocuklar konuşulmamış... Kamu kurumlarına veri sordular, yoktu. Zaten kurum ziyaretlerinde “Gençsiniz, bekârsınız, feministsiniz, biriniz de evli olsaydınız belki inanırdık” gibi şeyler işittiler. Hane ziyaretleri yapmaları şarttı. ‘Yüksekova’da Kadın Olmak’ projesi işte böyle başladı.
Sabancı Vakfı’nın iki yıldır desteklediği bu proje için Temir ve ekibi, Kasım 2019 - Şubat 2020 tarihleri arasında hane ziyaretleri yaptı, 16-90 yaş arasındaki 607 kadınla görüştüler; eğitim, okula devam, evlilik, şiddet, ekonomik haklar, öncelikli ve acil ihtiyaçlar konularında sorular sordular. “Yüksekova’da ne olmasını isterdin” dediklerinde, “Okuma-yazma öğrenebileceğim bir yer olsun, yol olsun, çocuk parkı olsun...” diye başlayan liste uzundu. Yüksekova’da kadınların özgüven sorunu yaşadığı, genç kadınlar da dahil olmak üzere okur-yazar olmayan kadınların olduğu, eğitime devam etme oranlarının yeterli olmadığı, çocuk yaşta evlendirilen kadınlar arasında berdel ve akraba evliliğinin halen geçerli olduğu, hane içi şiddetle karşı karşıya kaldıkları, şiddetten kurtulmak için çaba harcayanların, kadınların yalnızca dörtte biriyle sınırlı kaldığı saptandı. “66 yaşındayım, okuma-yazma öğrenmeden ölmek istemiyorum” diyeni de gördüler, psikolojik şiddeti hiç duymamış olanları da...
130: Dünya Ekonomik Forumu’nun kadınların ekonomiye katılımı, fırsat eşitliği, eğitim imkânlarından yararlanma ve siyasi katılım oranlarını dikkate alarak oluşturduğu 2020 Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre Türkiye’nin 153 ülke arasındaki sırası
Kadınları evden çıkarmak lazımdı
Renkli Eller Sanat Atölyesi’ni açtılar; kadınlar seramikten tabaklar, çömlekler, kağıttan bebekler yaptı ve hayatlarında ilk kez para kazandı. Kadınları evden çıkarmak lazımdı. Okuma-yazma kursları, resim ve fotoğrafçılık kursları verilmeye başladı, toplumsal cinsiyet anlatıldı. Hiç kalem tutmayan kadının resim çizerken en iyilerden biri olduğunu gördüler. Köydeki kadınlar evde yaptıkları ürünleri satmak isteyince Demeter Tarımsal Kalkınma ve Kadın Kooperatifi’ni de kurdular, kaymakamlığın onlara tahsis ettiği yerde bir kahvaltı salonu açtılar. Temir ve ekibi daha onlarca kadının hayatına dokunmaya kararlı...
%84: YUKADER’in araştırmasına göre Yüksekova’da herhangi bir geliri olmayan kadınların oranı
“Vallahi bunların hepsini pencereden aşağı atarım” deyince işler değişti
42 yaşındaki Felek Engin, Şırnak’ın bir köyünde doğdu. Babasının üç eşi vardı, 10 çocuklu bir aileydiler. Abisinden hep şiddet gördü. Babaları kızlarına düşkün bir adamdı ama evde abisinin sözü geçiyordu. “İstersen git, kurtul” diyerek başka biriyle evlenmesini istedi babası ve 17 yaşındayken hiç tanımadığı bir adamla evlenip Yüksekova’ya gelin gitti. “Beni çok sevdi, çok korudu” dediği eşine evlendikten sonra âşık oldu. Peş peşe beş çocuk doğurdu, engelli doğan beşinci çocuğunu, bundan üç sene önce, henüz dört yaşındayken kaybetti. “Kendimi çok boşta hissettim. Altıncı çocuğu doğurmasaydım delirirdim” diyen Engin’in hayatı buydu: Evi, eşi, çocukları.
Bir gün eşiyle notere gitmek üzere evden çıktılar. Noter, YUKADER’le aynı binadaydı. Derneğin tabelasını gördü, eşine ‘Kadın derneği ne demek’ diye sordu: “Eşim bilmiyordu. Ondan izin alıp yukarı çıktım. Kapıyı Hatice Hanım açtı. ‘Kadın derneği ne demek’ diye sordum, burası neden var, kadın kimdir, hakları nedir; anlattılar. Kendimi çok özel hissettim. Çıktım, eşime anlattım. Sabah anlattım, akşam anlattım. Eşim oraya gidebileceğimi söylemişti. Bir kez daha gittim. Nefes aldım. ‘Oh bu benim dünyam’ dedim. Üçüncü gidişimde ‘Sizinle çalışmak istiyorum’ dedim. Atölyemiz var, resim çiziyoruz, seramikle uğraşıyoruz. Bir askerin yanından geçmek bana ayıpmış gibi geliyordu ve orayı komutanlar da ziyaret ediyordu. Biz onlarla kahvaltı yaptık, çok şaşırdım. Bir gün eve bir gittim, her yer darmadağın. Tam da o gün bize dernekteki farkındalık çalışmasında evde beraber iş yapmayı anlatmışlardı. ‘Bu evin hali ne? Dolapları birlikte düzeltelim’ dedim, ‘Sana ne yaptılar, sen toplayacaksın’ dedi. Çok kararlıydım. ‘Bu evi bir tek ben kullanmıyorum. Vallahi bunların hepsini pencereden aşağı atarım’ dedim. Atardım da...”
“Kadınlar zaten çok konuşuyor” dediler
Sonraki günlerde dernekten döndüğünde evi toplu bulmaya başladı. Kızı yatağını topluyor, oğlu çorabını yere atmıyordu. En büyük oğlu bazen kız kardeşlerini dövüyordu ve ona “Şimdi kız kardeşini döversen yarın eşini de döversin” dedi, şiddeti anlattı. Felek Engin: “Burası bana çok şey kattı. Artık özgüvenim var. Bambaşka biriyim. Kendimi kazandım. Atölyede üç ay seramik yapıp kendi paramı kazanmıştım. Kooperatifte de çalışmaya başlayacağım. Sosyal hizmette çalışan bir müdür ‘Kadınlar zaten çok konuşuyor, bir de dernekle nasıl uğraşırız’ demişti. ‘Kadını susturmaya çalışmayın, hiçbir kadın susmaz’ demiştim. Benden özür diledi. Ben Yüksekova’da bu kadar şiddet olduğunu, bu kadar sorun olduğunu bilmiyordum. Burada büyük aşiretler ve çok örtülü bir şiddet var. Kadınlara her zaman destek olacağım. Hayatımın bundan sonraki kısmını kadınlara adadım.”
YUKADER üyeleri ev ev dolaşıp kadınların dertlerini dinliyor, onlara okuma-yazma öğretiyorlar.
%39: Hane ziyaretleri sırasında YUKADER’e okur-yazar olmadığını söyleyen kadınların oranı
Artık biz de varız
Yüksekovalı kadınlar, hiçbir gerekçenin şiddetin meşrulaşmasını sağlamayacağı bir dünya hayal ederek bu hayallerini gerçekleştirmek için hanelere gittiler. Hatice Temir, “Cinsiyetçi sistemin doğal bir sonucu olarak kadınlar da toplumun geleneklerinin kendilerine reva gördüğü, onayladığıyla sınırlı bir çevrede yaşıyor. İnsan hakları kavramının kendileri için de geçerli olduğunu fark ettirmeye çalışıyor, bu haklardan yararlanmaları, haklarını kullanmaları için destek olmaya çalışıyoruz” diyor. O da yaşadığı şiddeti fark ederek öncelikle kendi çevresinden başlayıp yereldeki kadınları desteklemeye çalışıyor. Bir kadın olarak gücünü fark ettiğini ve yalnız olmadığını gördüğünü söylüyor: “Kendimden başlayarak çıktığım bu yolda Yüksekova’da kadın hareketini başlattığım için gururluyum. Artık biz de varız.”
DERNEĞİN ÇALIŞMALARINA KATILANLAR ANLATIYOR
“Ağlamaklı bir şekilde ilk kalemimi tuttum”
“Kursa gelenlere öyle bakıyordum ki içimden, ‘Adile en iyisi vazgeç, sen yapamayacaksın, rezil olacaksın’ diye düşünmeye başladım. Ama kurs hocaları, arkadaşlarım her konuda bana yardımcı oldu. Ağlamaklı bir şekilde ilk kalemimi tuttum ve hayallerime adım attım. Resimler çiziyorum, yazılar yazıp okuyabiliyorum. Oğlum okula gittiğinde onunla yaptığımız resmi öğretmeni çok beğenmiş, kiminle yaptığını sorduğunda o da annem demiş ve bunu benimle gurur duyarak söylüyordu. O eski Adile’den eser yok. Kendine güvenen bir Adile oldum.”
“Hayatım renk kazandı, kıyafetlerim de...”
“Ben Saadet. Sanırım şu ana kadar hayatımın her evresinde psikolojik şiddete maruz kalmışım. Derneğin kadınlar için açmış olduğu bir atölye varmış, ben sıkıntılarımı anlattığım sırada kızlar bana burayı önerdi. Atölyede geçirdiğim her gün, bir önceki günden daha iyiydi. Ben de artık daha iyiyim. Bir birey olarak, kadın olarak haklarımın olduğunu da burada öğrendim. Benim gibi duymayan insanlar vardır düşüncesiyle öğrendiklerimi çevreme de anlattım. Hayatım renk kazandı, kıyafetlerim de... Hep daha ağır olayım diye sürekli tercih ettiğim koyu tonlardan vazgeçtim. Bana yakışan her rengi giyiyorum artık.”
RAKAMLAR BU FAALİYETİ DOĞRU NOKTADA DESTEKLEDİĞİMİZİ GÖSTERDİ
YUKADER ‘Yüksekova’da Kadın Olmak’ adlı projeyi, Sabancı Vakfı’nın Hibe Programı desteğiyle hayata geçirdi. Sabancı Vakfı Genel Müdürü Nevgül Bilse Safkan, projeyi destekleme nedenlerini anlattı: “Hibe programımızla 14 yıldır STK’ları destekliyoruz. Bugüne kadar 173 projede 28.5 milyon lira hibe desteği sağladık. Geçen sene, Hatice Temir başvurduğunda, 250 civarı proje daha vardı. ‘Yüksekova’da Kadın Olmak’ projesi, onların arasından seçildi. Bu sene de yine benzer sayıda başvuru yapıldı ve YUKADER, ikinci kez hibe hakkı kazandı. Hakkâri’de çok az sayıda STK var ve YUKADER, ilk kadın derneği. Bir ilk olması, kadını güçlendirmek ve bilgilendirmeyi odağına alması, ilk sene çalışmalarını Kamer Vakfı ve Yüksekova Kaymakamlığı desteğiyle yürütmesi bizi çok heyecanlandırdı. Çeşitli atölyeler, bilgilendirme toplantıları yapıldı, hane ziyaretlerinde çok çarpıcı sonuçlar elde edildi. İkinci senesinde bir baktık, yanında o kadar çok sayıda kamu kuruluşu var ki... ŞÖNİM, Hakkâri Baro Başkanlığı, Yüksekova Sosyal Hizmet Merkezi Müdürlüğü, İlçe Sağlık Müdürlüğü, Yüksekova Kaymakamlığı... Birinci sene yapılanlar o kadar takdir görmüş ki ikinci senede bu kuruluşlar birlikte başvurmaktan mutluluk duymuş. Görüşülen kadınların yüzde 89’u şiddete maruz kaldığını söylüyor ve bir şey yapamadığını söyleyenlerin sayısı çok yüksek. Bu bizim doğru yolda olduğumuzu bize bir kere daha göstermiş oluyor.”