Güncelleme Tarihi:
Dün itibariyle dijital platformlardaki yerini alan yeni albümü ‘Kalp Hanım’; Kalben için bir dönüm noktası. Bir Mete Özgencil şarkısı dışında tüm şarkıları yazıp söyleyen Kalben’e; müzik prodüktörü Genco Arı’nın dokunuşu ise yepyeni bir müzik yolculuğunun habercisi. Kalben geçmişin travmalarını, takıntılarını, ruhundaki şiddet izlerini, ‘kadın olma’ya dair korkularını geride bırakmış; kendine çizdiği aydınlık yolda kararlılıkla yürüyor. ‘Kalp Hanım’ artık yepyeni bir kalbe sahip
Kalp Hanım ismiyle, cismiyle ne zaman oluşmaya başladı?
2017 Ağustos’unda önce ‘Ms. Heart’ adıyla İngilizce geldi şarkı. Kalben olmaya dair bazı yüklerden, kendime ve müziğime doğru dürüst değer veremediğim zamanların bıraktığı yaralardan yana hafiflemek istediğimden mahlasım gibi hissettim. İnsanların birbirine ‘Nasılsın?’ diye sormalarını umut ederek şarkıyı yazmaya başladım (Şarkı, ‘Kalp Hanım, nasılsınız’ dizesiyle açılıyor). Geçen yıl temmuzda yayınladığımız ‘Aşk Çeşmesi’ EP’sinde şarkının ilk kaydını dinleyip konserlerde bizimle söyleyen dostlardan aldığım ilhamla yeni albüme yeni kaydıyla adını verdi.
Genco Arı albüme müthiş dokunuşlar yapmış. Bu senin ulaştığın nihai bir sound mudur yoksa buradan da bir yerlere hareket edecek misin?
Kendime ve müziğime uzaktan bakabilecek huzura, rahatlığa vardığımda şunu gördüm: Yenilenmek, yeni insanlarla yeni yolculuklara çıkmak aslında düşündüğüm kadar korkutucu ve istikrarsız bir tavır değildi. Ne de olsa bu şarkıları yazan benim. Bana ait yörüngelerdeki insan yüzleri, aşklar, hikâyeler, bağlılıklar değiştikçe ben de değişiyorum. Geçmiş geçmişte kalıyor, bugün, vardığım güne dönüşüyor ve yerini heyecan verici ve bilinmez yarınlara bırakıyor. Sevgili Genco Arı’yla buluşmamız da, böyle değerli, yetenekli, hızlı ve zeki bir prodüktörle çalışabilme şansını verdi. Bir sürü enstrümanı bizzat Genco çaldı. Benim kayıtta gitar çalma cesaretim kırılmıştı, cesaretimi onardı. Beni kendimle yüzleşip bahane üretmeden çalışarak iyileşebilme yoluna davet eden bir albüm süreci oldu.
‘Kalp Hanım’ öyle bir albüm olmuş ki tek bir şarkının tüm albümün meramını anlatması güç. Video sıralaması yaparken teaser (tanıtım video’ları)’lara gösterilen ilgiye mi bakacaksın yoksa kafanda bir sıralama var mı?
Canım sağ kolum, beynimin yarısı ve menajerim İbrahim Zoroğlu üzgün yüzümü fark edip bizi Burgazada’ya götürmeye karar vermeseydi teaser videolarımız olmayacaktı. “Hadi, adaya gidiyoruz ve minik klipler çekiyoruz” cümlesiyle harekete geçtik. Bizi seven ve bunca senedir destekleyen, dinleyicilerin favorisi hangi şarkı olursa, onunla başlamaya karar verdik.
Albümün bütününe dair duygu ve fikri görsel bir hikâyeye dönüştürme düşüncesi var mı? ‘Kız Kulesi’nin Anahtarı’nda olduğu gibi bir kısa filmle mesela…
Bunun için sahip olduğum sınırlı bütçeyle yapılacak ‘dâhiyane’ bir fikir bulursam neden olmasın! Bu aralar büyük prodüksiyonlar ve şatafatlı çıkışlardan yana doymuş hissediyorum. Üç klibi aynı anda paylaşan ilk müzisyen oldum Türkiye’de. Ne amaç için ne harcadığıma ve ne kadar yorulduğuma dikkat etmek; sade fikirlere, hikâyelere dönmek istiyorum.
Mete’nin şarkılarını söyleyen değerli sanatçılar ailesine katıldığıma seviniyorum. Canım Mabel’in ‘Zor Değil’ ile yürüdüğü yol, benim ‘Bende Kal’ ile yürüyeceğim yoldan mutlaka farklı. ‘Bende Kal’, toplu taşıma araçlarında, ofislerde, sokaklarda olduğum ve hayatta kalabilmek için kazandığım her şeyi kiralara, faturalara ve otobüs biletlerine ödediğim zamanların bendeki izlerinden yarasız gibi görünen, kalender sesler taşıyor. Ben böyle bir şarkı yazamazdım çünkü ben Mete değilim. Dilerim layıkıyla taşıyabilirim o parçayı kalbimde.
Bağdat Caddesi’nde araba altında kalması sonucu yitirdiğimiz çiçekçi gence yazdığın ‘Çiçekçi’ şarkını sorsam…
‘Çiçekçi’, Bağdat Caddesi’nde öldürülen ve katili serbest kalmış bir çiçekçinin öyküsüyle başladı. Kayıt sırasında Kadıköy’de bir kadın ve anne, eş/oğul tarafından öldürüldüler. Katil, “Babam öyle istedi” diye bir açıklamada bulundu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’yla ortak yürüttüğümüz çalışmalardan etkilenmemek, ülkenin ve dünyanın yükselen nefreti karşısında diklenmemek imkânsız. Ben de bu diklenmeyi en iyi şarkılarımla yapabildiğimi anladım seneler içinde. Çiçekçilerini, çiçekleri yaşatan bir memleket umuduyla yazdım ve de umudumu değerli müzisyen arkadaşım Umut Çetin, eşliğiyle taçlandırdı.
‘Leyla’nın İzleri’nde 18 yaşındayken yazdığın iki şarkıyı birleştirmişsin. Peki bugün o şarkıları yazan Kalben’e vereceğin tavsiyeler neler olurdu?
Ne yazık ki zamanda yolculuk edemiyoruz. Yine de bu imkânım olsaydı 18’indeki ‘Kalbiş’e şöyle derdim: Kendini tanımadan başkalarını tanıyamazsın. Kendini sevmeden başkalarını sevemezsin. Kendine hediye vermeden başkalarına hediye veremezsin. Kendinden koparıp uzattığın çiçekler solmaya mahkumdur. Kendindeki çiçekleri büyüt. Bırak, mevsimince yaşasınlar. Kötü alışkanlıkları havalı bulduğun için matah zannetme. Seni gerçekten kabullenerek seven insan, ona benzeyip benzemediğini önemsemeyecektir. Harçlıklarınla kağıt, kalem, fotoğraf makinesi al. Bir de sırt çantası. Görebildiğin kadar gör ve hatırlayabildiğin kadar hatırla. Kimselerin kaderinden sorumlu olmadığını da unutma.
Eskiden sevdiklerinin kahramanı olmak istiyordun ve şimdi kimsenin kahramanı olma derdin yok. Bir gün çocuğun olursa onun bile kahramanı olmak istemez miydin?
Çocukların sahibi olmakla çocukları sevmek arasında büyük bir fark var. Bana şarkılar yollayan tüm çocuklarla büyük bir bağ var aramda. Çocuklara kitaplar yazmaya devam etmek istiyorum. Anneliğin bir sürü çeşidi olduğunu düşünüyorum. Bir çocuğa beklentisiz sevgi ve şefkat vermek, onun sorularını yanıtlarken ona saygı duymak, hayatını merak etmek daha gerçekçi bana göre. Anne olup olmayacağımı bilmiyorum.
‘Kalp Hanım’ın; diğer Kalben albümlerinden daha ‘zor tüketilir’ bir albüm olduğunu düşünüyor musun?
Bir dinleyici bir günde, başka dinleyici bir yılda alır; Tanrı olmadığım için bu kararları almayı, bu gibi kontrolcü düşünceleri usulca ormanlara, denizlere bırakmayı öğreniyorum. Bugüne kadar her şarkımın keşfediliş süreci farklı oldu. Seneler sonra anlayacağız verdiğimiz hediyelerin çaldığı kapılardan içeri girip neler yaptıklarını.
Albümün Türkiye ve dünya açısından Korona kâbusunun göbeğinde yayımlandı. Nasıl hissediyorsun kendini?
Birkaç sene önce olsa; bu salgını, buhranı, karantinayı ve insan yok oluşlarını şahsi dramım haline getirir kaygı atakları geçirirdim. Her şeye öfkelenir, küser, köşeme çekilir yahut saldırganlaşırdım. Şimdi, herkesin gerekeni yapmasını, evlerinde kalmasını; kimsenin ekmeğinden olmamasını, hastalık kapmamasını ve hastalığı yaymamasını dilemekten ve dua etmekten başka çaremin olmadığını kabul edebiliyorum. Albümün zamanının buna denk gelmesiyle alakalı söylenecek tek şey: İyi ki her zaman şarkılarımız var beraber söylenecek! Şarkı söylemek, ayrı evlerde, pencerelerde, odalarda, ekran başlarında olsak da bizi mutlaka bir araya getirecektir.
Korona tehdidi de birçok olayda olduğu üzere öncelikle kültür, sanat ve eğlence hayatını vurdu. Yeni albüm döneminde yapmayı planladığın konserleri, turneyi büyük olasılıkla yapamayacaksın. Krizi fırsata dönüştürmek için fikirler var mı kafanda?
Hiçbir krizden fırsat yaratmak istemiyorum. Evde oturuyorsam insanlara iyi hissettirecek şeyler yapmaktan başka düşüncem yok. Dünyanın bu korkudan arınması, gezegenin iyileşmesi ve ekibimin aç biilaç kalmaması, ailelerini geçindirebilmeleri şu anda en kıymetli önceliklerim. Zamanla ne yapacağımızı anlayacağız. Kaleme aldığım çocuk kitaplarımı okuyorum YouTube kanalımda, şarkılarımı söylüyorum. Bunu gelecek yüz liralık telif için değil, iyi hissedebilmek ve hissettirebilmek ümidiyle yapıyorum.
Bu albümde birinin eşi, sevgilisi, âşığı değilim
Babanın seni erkek gibi yetiştirdiğini; anneninse kız çocuğu olduğun için gereğinden fazla korumacı davrandığından söz etmiştin. Geçmiş ilişkilerinde şiddet gördüğünü belirtmiş, bunun senin bir adım önde olmanı kaldıramayan ve şiddeti bir yöntem olarak ailelerinden öğrenmiş erkekler tarafından yapıldığını söylemiştin. Kendini ve diğerlerini affetmeyen biri bunları açıkça anlatamaz…
Bunun affetmek olduğunu düşünmüyorum; o, Allah’a mahsus. Ben bir toz tanesiyim. Olanların bana bıraktığı öfkeden, önyargıdan, nefretten ve korkudan arınma yolunda ilerliyorum. Her bir adım çok değerli. Kendimi şefkatle sevebilmem için “Ben bunu hak etmiyordum” yahut “Ben onu affedemiyorum” eksenlerinden bakmayı terk etmem gerekti. Terk ettim o diyarları.
Hayatının geri kalanında Kalben’in özüne varmak için, hayatla mücadele etmek yerine onu yaşamak ve keyfini çıkarmak; travma izlerinden kurtulmak; kadınsı yanlarınla barışmak için nasıl bir yol izleyeceksin?
Acele etmeyeceğim. Korkularımla, bağımlılıklarımla, hatalarımla, eksiklerimle yüzleşeceğim. Her an öğrenmeye ve gelişmeye açık olacağım. Kibir, dedikodu, önyargı, ayrımcılık, fobi gibi olumsuz duygulardan, kavramlardan arınmak için çabalayacağım. Benden nefret edenler için de beni sevenler için de aynı duayı edeceğim… Kadın doğduğuma mutluyum şimdi. Beni eskiden bedenime hapseden parçalarım, organlarım, hislerim, hormonlarım beni özgürleştiriyor, temizliyor ve aydınlatıyor artık.
Albümün şarkı sözlerine baktığımızda aşkın, hayal kırıklığının, özlemin, yalnızlığın dehlizlerinde dolaşıyorsun. Gerçek aşk onu aramadığında, onu yaşamak için şekilden şekle girmediğinde, kendinle yüzleşip ferahladığında başına gelen şeydir diye düşünecek olsak aşka en çok simdi hazırsın da diyebilir miyiz?
Bu albümde birinin eşi, sevgilisi, âşığı değilim. Aşka ve insan ilgisine bağımlı olduğumu kabullenmek ilk adımdı. İyileşme böyle başladı. Birini sevmek için onu bir eşya gibi alıp koltuğa koymak; onun susturduğu kadar susup konuşturduğu kadar konuşmak; onun ‘yalakası’ olmak; ona bilgisayarlar, telefonlar almak; onu pahalı tatillere götürmek gerekmiyor. Sevebilene sevmek bedava… Sevmeye başlamadan önce teslimiyeti, aidiyeti, sükûneti, kabullenmeyi ve yargılamamayı öğrenmek gerek. Birini böyle sevebileceksem sevmek isterim ancak başka birine ya da aşk canavarına dönüşmeme yol açacaksa, kalsın.
Romanımı yarıladım
İlk roman nasıl gidiyor?
Yarısına vardım sonunda. (gülüşmeler) Eski dünyanın yangınını anlatan, ana karakterleri kadınlar olan ve dostların arasına jönlerin girmediği bir roman bu. Karakterler de hikâyeler de benimle büyüyor. Sonbaharda raflarda olmasını ve raflara sağlıkla uzanan ellere, zihinlere ulaşmasını diliyorum. Süreçte yanımda olan Can Yayınları ailesine teşekkürü borç bilirim.