Kahvaltının mutlulukla ne alakası var?

Güncelleme Tarihi:

Kahvaltının mutlulukla  ne alakası var
Oluşturulma Tarihi: Şubat 24, 2019 08:30

Defalarca test edip onayladıktan sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki öğünün mutlulukla bir ilgisi olabilir ama hafta sonu kahvaltıya çıkmak net ilgisiz. İnsanın gereksiz maceralara ihtiyacı olduğunda seçilebilecek bir yöntem olarak işe yarıyor ama. (Mehmet İren yazdı)

Haberin Devamı

Bir keresinde tatildeyiz. Sabah inanılmaz aç kalktım. Dedim, “Kalk bir şalvarlı Miyazaki teyzesi bulalım da serpme kahvaltı ayağına bize güzel bir keriz silkeleme yapsın”. Aynen de öyle oldu. Dünyanın en minnoş teyzesi bize bir fiks mönü kahvaltı yapıştırdı ki öyle güzel yapıştırılır.
Ama benim bu dışarıda kahvaltı olayına önyargım sadece tatil beldelerine has bir durum değil. Hatta evde ikiye katlanıyor. Kim açtı başımıza bu kahvaltı meselesini diye homurdanıyorum. Kahvaltıya mı? “Olur gidelim de, nereye gidelim” derken son yıllarda dışarıda ettiğim kahvaltılar gözümün önünden geçiyor.
Aç karnına, düşük şekerle kendini kaybetmelik ortam
Rumelihisarı gibi bariz manzarası olan yerlere kahvaltıya gitmek vardı. Orada da kahvaltı o kadar önemli olmuyordu, şöyle bir hava alıyordun ama neticede kahvaltı da ediyordun ayrıca. Hesap biraz kahvaltıya göre şey olabiliyordu ama işte güzel hava aldın mı aldın. Böyle manzaralı yere gidebilir olan gitsin tabii ne güzel. Bana terste kalıyorlar.
Tek bir kahvaltıcıdan çıkıp durduk yere bir ‘kahvaltıcılar sokağı’ sahibi olan Beşiktaş’a gideyim desem kendimi ‘Bu ne maceracılık, hayırdır’ diye durdururum. Özellikle hafta sonları bütün sokak bir kahvaltı metrobüsüne dönüşüyor. Sıra da bekliyorsun. Böyle aç karnına, düşük şekerle falan tam kendini kaybedip bayılmalık bir ortam. Sırada olay çıkmıyor ama onun hakkını vereyim. Sahanda yumurta kuyruğu, lokma kuyruğu gibi niye oluştuğu tam belli olmayan kuyruklar, nezih kuyruklar oluyor, herkes adabıyla bekliyor. Git mesela, havalimanı dış hatlar pasaport kuyruğuna, ne bileyim toplu taşımaya binme kuyruğuna, o kuyrukla bu kuyruğu oluşturan aynı halk olamaz dersin. Kuyruğun ucundaki şey önemsizleşince nizamı artıyor demek ki, enteresan!
Toptancıdan halka,
çok tatlı bir fiyatla...
Neyse, köy kahvaltısı işine girelim desen, o benim çokluğuyla asabımı da çok bozuyor. Masaya kimsenin yiyemeyeceği kadar malzeme serpip sonra topluyorsun. Sakin bir hafta sonundan ziyade büyük bir lojistik operasyona katılmışım gibi hissediyorum.
Köy temalı israf tutunca şarküteriler “Bu malzemelerin hepsi bizde zaten var, Allah’ın enayisi biz miyiz” demişlerdi. Toptancıdan halka, çok tatlı bir fiyatla... Oralarda kahvaltıya biraz ekstra bir gastronomik sorumluluk bindirilmiş, kavurma kavurmalığıyla karşısındakini etkilemeye çalışıyor falan. Mamulünden katılımcısına her şeyde böyle kahvaltı temalı moda partisi gibi bir haller. Haliyle bunu da eliyoruz.
İşte Karaköy olsun, Kadıköy olsun kafesi bol semtlerimizde seçenekler var. Buralarda da tatlı bir yoğunluk ve o yoğunluğu yönetememe halleri oluyor. Misal geçen yine hava güzel diye tufaya gelip kendimizi kafeye attık. Siparişten 40 dakika sonra dediler ki “Mutfakta malzeme yokmuş, o yumurtayı veremiyoruz, bunun da bilgisini vermiş olalım”. Mutfağın malzemeye bakıp garsona söylemesi, onun da yolunun bizim masaya düşmesi arasında aç geçen arada, yine bir kahvaltı sırasında benzer bir durum başına gelip, “Aç insanla oyun olmaz” diyerek sinir krizi geçiren arkadaşım aklıma gelmişti. İster misin aynısı olsun falan demiştim açlığı bastırmak için. İstemezdim esasen ama oldu. Sık da başıma geliyor kahvaltı deneyiminde mekânın afrasının tafrasının hakkını verememesi.
Tablo böyle olunca da hafta sonu geldi mi biri kahvaltı diyecek diye ödüm kopuyor. Sabah herkesten erken kalkıp kahvaltımı edip geçmekle bu öğünü komple pas geçmek arasında kararsızım. Evin bahçesi olsa hiçbir güç beni hava güzel diye dışarıda kahvaltı etmeye çıkaramaz da yok işte. Yoksa kişisel kanaatim kahvaltının mutlulukla uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığı yönünde.

BAKMADAN GEÇME!