Güncelleme Tarihi:
Özgür Uysal’ı, ilişkiler üzerine hazırladığı eğlenceli içeriklerinden tanıyoruz. Uzun yıllar Men’s Health ve Cosmopolitan dergilerinde cinsellik ve ilişkiler üzerine yazılar yazmıştı. 2016’dan beri de ‘İnce İşler’ isimli YouTube kanalında, bu konularda videolar hazırlıyor. Şimdilerde 400 bini aşkın üyesi, 40 milyona yakın görüntülemesi olan kanalda ‘kamu yararına’ diyebileceğimiz içerikler var!
Diğer yandan ‘Adına da derler seks’ isminde bir podcast serisi sunuyor Uysal. ‘Özelden Yürüyenler’ isminde bir romantik komedi dizisinin senaryosunu yazıyor ve dizide oynuyor. Geçen hafta da ilk kitabı ‘Bu İşler İnce İşler’ Destek Yayınları’ndan çıktı. Bu kitapta Uysal, ilişki ve cinselliğe dair bilimsel araştırmalar, başarısızlık hikâyeleri ve eğlenceli tecrübelerini paylaşıyor. Erkeklere kadınları gerçekten dinlemelerini önerirken kadınlara içlerinden ne geliyorsa onu yapmalarını tavsiye ediyor: “Teklif etmek istiyorsa etsin, dudağına yapışmak istiyorsa yapışsın. Onu öyle kabul etmeyenleri hayatından çıkarsın. 7 milyar insan var. Olmuşlardan toplasın.”
Muhtemelen erkekler soruyordur sana “Kadınlar ne ister” diye... Ne söylüyorsun?
Her şey için bir reçete istiyoruz. Ama her ilişki kendi içinde yeniden kurulur. Temel olarak dinlenmek ve anlaşılmak istiyorlar. Gerçek anlamda dinlenmek ama! ‘Yatağa giden yolda dinliyormuş gibi yapmak’ değil.
Erkekler ne ister?
Bir erkeğin istemesi gereken şeylere dair bir kalıp var ya, biz çocuklukta onları istemeye başlıyoruz. Ev, araba, güzel bir kadın, seks... Ben yeni nesle daha çok üzülüyorum. Eskiden dünya küçüktü. Şimdi Tinder, Instagram... Herkes erişilebilir ama bir o kadar uzak. Her ilişki biraz sağa-sola kaydırma hızında. O yüzden şu an erkeklerin kafasının daha da karışık olduğunu, ne istediğini daha da bilmediğini düşünüyorum.
Biriyle tanıştığında ne istiyor peki erkek?
Başta bence ne istediğimizi önemsemiyoruz. Çünkü tek amacımız karşımızdakini etkileyip kendimizi değerli hissetmek. Biz aslında biz değiliz, tavuskuşu gibi açmışız kuyruğumuzu... Tavuskuşları kuyruğunu açınca güzeldir ama avcı peşlerinden koştuğunda o gösterişli kuyrukları kaçmalarını engeller. Biz de kendimiz olmaya başladığımızda ancak bizi engelleyen şeylerden kurtulup uzun ve sağlıklı bir ilişki yaşayabiliriz.
Sosyal medya bunun neresinde peki sence?
Orada bir beğenilme ve görünür olma kaygısı var. Sosyal medyada kurulan ilişkiler biraz sabun köpüğü... Bir araştırmaya göre, biri sosyal medya üzerinden sizinle konuşurken aynı anda 4 kişiyle daha flörtleşiyor. Derinleşmeye, biri bizi gerçekten görmeye başladığı zaman ya kaçıyoruz ya da o ilişkiye tutunuyoruz. Çünkü birinin yanında ağlamaklı olmaya başladığımız, öfkelendiğimiz ya da kontrolü kaybettiğimiz zaman görünür oluyoruz aslında. Bazıları buna katlanamıyor ve kaçıyor çünkü o kendi duygularından da kaçıyor. Bazısı da doğru insanla doğru zamanda oluyor ve o ilişki de akıyor.
Kitapta bu soruların cevaplarını, yapılan bilimsel araştırmalarla açıklıyorsun. Fakat çevremdeki kadınların çoğu “Bunlar erkek davranışını açıklamıyor. Ne yapsan olmuyor” diyor...
Bu teorilerin çoğu 1920-1960’larda, feminist akımlardan önce ortaya çıktığı için hep bir ataerkil bakış var. Ama her ilişki, iki kişi arasında yeniden kurulur, bir formülü yok yani. Bence kadınlar içinden ne geliyorsa onu yapsın. Kendisi teklif etmek istiyorsa etsin, dudağına yapışmak istiyorsa yapışsın, kucağına atlamak istiyorsa atlasın. Eğer karşısındaki erkek “Sen de ne kolay kadınsın, herkese böyle mi yapıyorsun” diyorsa, demek ki onun için doğru insan değil. Onu öyle kabul etmeyenleri hayatından bir an önce çıkarsın. 7 milyar insan var. Daha çok eleyeceğiz. Oyalanmasın, olmuşlardan toplasın.
YENİ İLİŞKİ KATEGORİLERİ
Maalesef kadınlarda bir “Ben sende tutuklu kaldım” eğilimi oluyor. İlişkiyi oldurma çabasına giriyoruz. Sen de bunu gözlemliyor musun?
Kitapta da var, ‘Florence Nightingale sendromu’ deniyor buna. Kadın bir annelik güdüsüyle doğuyor. Zaten ‘bad boy’ları (kötü çocukları) da o yüzden seviyorlar. “Ben bunu düzeltirim, kötü yanlarını törpülerim” diye düşünüyor. Ama o bir hasta-bakıcı ilişkisine dönüşüyor. Sen onun peşinden koştukça o daha çocuk oluyor, kaçıyor. Golden retriever cinsi bir köpek gibi düşünün, kaçtığında peşinden koşarsanız kaçmaya devam eder ama durup tersine giderseniz gelmeye başlar. İnsanlar da çok farklı değil organizma olarak.
‘Kaçan kovalanır’ kuralı değişmiyor yani...
Kaçanı kovalayacağız, kaçacağız, kovalanacağız vs. İşin eğlencesi de burada. Sorun şu: Kadın içinde bir erkek gözlemciyle yaşıyor; binlerce yıllık ataerkil düzenden dolayı... Bir kadın diğerine “Kadın şunu yapmaz, böyle konuşmaz” diyorsa içindeki erkek gözlemci konuşuyordur. Kadın çıkarsa içinden bunu, kaçacak, kovalayacak, kovalanacak... Bunu zevkle yapacak, ‘elâlem ne der’ diye düşünmeden... İlişkiler aslında iki kişilik. Ama biz anamız, babamız, arkadaşımız, eşimiz, dostumuz kim varsa, ilişkimize de yatağımızın içine de sokuyoruz, hep bir ‘grup’ aktivitesi var. O da kafamızı karıştırıyor, odağımızı bozuyor.
Aslında bütün dünyada cinselliğimizi keşfettiğimiz, anlayıp tanımlamaya, isimlendirmeye başladığımız bir dönem yaşıyoruz. LGBT’nin sonuna sürekli yeni harfler ekleniyor...
Eskiden de bu kimlikler ve yönelimler vardı ama isimleri konmamıştı. Ama şimdi aseksüelliği, transseksüelliği, pek çok cinsel kimliği, cinsel yönelimi tanımlayıp konuşabiliyoruz. Herkes kendine bir kimlik biçmeye çalışıyor. Şahsi fikrimi sorarsanız, biraz fazla kırılım var. Romantik aseksüeller, aromantik heteroseksüeller, demi-seksüeller derken mantar gibi her gün yeni bir tanım bitebiliyor. Sürekli parçalara bölmeye devam ediyoruz ama evrimsel olarak bu süreç bir yerde dengeye oturacaktır.
Yeni neslin talepleri, algıları, ilişkilere bakışı değişiyor mu?
Yeni ilişki kategorileri çıkıyor. İngiltere vizesinde seçenekler arasında ‘unmarried partner’ (nikâhsız eş) var. Aynı evde uzun zamandır birlikteyseniz, İsveç Anayasası’na göre evlilerin sahip olduğu haklara sahipsiniz. Evlilik kurumu insanları koruma fonksiyonunu kaybetmeye başladı. İnsanların çocuk yapmak için eş aramasına gerek kalmadı. Özellikle belli bir kesimde ekonomik özgürlüğüne kavuşmuş olanlar için bu tip zorunluluklar külfete dönüşmeye başladı. Kaldı ki her şey bir noktada evrime yenik düşecek. Yeni birliktelik tanımları ortaya çıkacak. Mesela metaverse nikâhlarının, avatar evliliklerinin eli kulağında olabilir. Bizim bugün bildiğimiz geleneksel ve törensel konular da gelecekte kaybolabilir.
Peki, cinselliğe bakış nasıl değişti bu süreçte?
Eskiden bizi durduran, cinselliği yaşamamızı engelleyen kalıplar vardı. Şimdi dünya küçülüp cebimize girdi. Ne kadar çok kültürü görürsek o kadar çok varyant olduğunu fark ediyoruz. Keskin doğrularımız yavaş yavaş kayboluyor. Bu, 1 milyon yıldır insanın yaptığı bir şey. Her şey ve herkes cinselliğin bir ürünü. O açıdan dizginlenmeye çalışılması çok garip. Öte yandan bir gösteriye gidiyoruz, adam validemize, bir kadının cinsel organına küfrediyor ve ona gülebiliyoruz. Ama ben gösterilerimde cinselliği anlattığımda ayıp bir şey söylemişim gibi davranılıyor. Ben zaten cinselliğin ne kadar normal bir şey olduğunu anlatmak için yola çıktım, amacım milyon dolarlar kazanmak değildi.
Kitapta da bunu söylüyorsun ve özellikle erkeklere “Cinsellik porno değildir çocuklar” diyorsun. Çoğu erkek cinselliği pornodan öğreniyor ve öyle bir eylem olduğunu zannediyor.
Tabii, ben kendimden düşünüyorum. Benim annem, babam gayet modern insanlardı. Ama ben bile babamla, annemle bunu rahat rahat konuşamazdım. Ayıptı veya daha doğrusu rahatsız ediciydi. İyi de ben bunu nereden öğreneceğim? Mahalledeki abilerden ya da pornodan. Başka bir yer yoktu.
Peki, şimdi seni takip eden gençlere bunları nereden öğrenmelerini tavsiye ediyorsun?
Pornodan öğrenmesinler, mahalledeki abilerinden de öğrenmesinler. İnsanlar cinsellik hakkında bilgiyi öncelikle ailelerinden almalı. İdeal olan bu. Bence çocuklardan önce ebeveynin eğitilmesi önemli. Artık çok kaynak var. Rayka Kumru bunlardan biridir. Çok bütünleştirici ve güzel bir dil kullanır. Dünya Sağlık Örgütü’nün yayımladığı bir sürü yazı var. Ancak elbette insan yaşayarak öğrenir. Dolayısıyla yeter ki öğrenmeye açık olsunlar, aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemesinler.
Daha bu işin dinamiklerini tam çözememişken şimdi bir de robotla aşk ve seks ihtimali ortaya çıktı. Üstelik yeni nesil bu fikre sıcak bakıyor. Bunu nasıl açıklıyorsun?
Yeni nesil için VR üzerinden sanal seks, robot sevgili akla yatkın bir şey gibi görünebilir. Hatta cinsel yolla bulaşan hastalıkları bile yok edecektir bana sorarsan. Sylvester Stallone’un bir filmi vardı ‘Demolition Man’ (Cezalandırıcı) diye; orada gözlük takıp sevişiyorlardı. Olay buralara gider mi bilmem ama robot herkesin kulağına hoş geliyordur mutlaka. Düşünsene, programlıyorsun, dırdırı yok, trip yok. Nasıl biri istiyorsan öyle, ister centilmen ister daha vahşi... Kontrol sende. Olmadı, aç-kapat, kendine gelsin. Hatta, artık yapay zekâyla kendi de öğreniyor. Şakasını yapmak kolay ama bizim bildiğimiz seksin ve ilişkilerin yerini alır mı? Bu, sosyolojik olarak insanlara ne yapar? Bunları söylemek çok güç.
ERKEKLER İÇİN PORNOGRAFİK, KADINLAR İÇİN EROTİK BİR HİKÂYE
İnsanlar sanal seksten, sexting’den (seksi mesajlaşma) ne anlıyor sence?
Bence anladıkları şey “Anlık atsana boydan göreyim”, “Bakayım nasıl uyuyorsun” (gülüyor). Pek çok makalede ‘sexting’ ve sanal seks ilişkiyi canlandırır dense de zor bir şey çünkü komikleşebiliyor o tahrik edici şeyleri söylemek. Kadın ve erkeğin de kafası biraz farklı çalışıyor bu konuda. Erkek görsel olarak arzuluyor. Fotoğraf, video istiyor, görmek istiyor sürekli. Kadınsa hayal etmek, bir hikâye yaratmak istiyor kafasında. Erkek için sanal seks biraz daha pornografik ama kadın için biraz daha erotik hikâye tadında ilerliyor. Kadın ona ne yapmak istendiğini, karşıdakinin onu nasıl arzuladığını duymak istiyor. Sesli ve yazılı mesaj daha çok tercih sebebi aslında. Erkek bazen bunu algılayamıyor, dümdüz atıyor fotoyu, o da komik, hatta bazen rahatsız edici olabiliyor kadın için. Sanal seks, seksting ve taciz konularını birbirine karıştırmamak lazım bu arada. İki tarafın da rızası varsa buna ‘sexting’ denir, diğeri bayağı sanal tacizdir. Yeni nesil daha meraklı çünkü daha çok dijital çağın içinde. Zaten pandemiyle birlikte dokunma kavramı da iki yıldır gergin bir mesele. Dolayısıyla ‘sexting’ günümüzde çok daha yaygın.
‘AYIP BİR ŞEY DEMİŞİM GİBİ’
Uysal ‘Bu İşler İnce İşler’ adıyla bir gösteri de yapıyor: “Gösterilerimde cinselliği anlattığımda ayıp bir şey söylemişim gibi davranılıyor” diyor.