Güncelleme Tarihi:
stanbul’un kadınlar için genelde en tehlikeli 10., cinsel taciz ve saldırı bakımından ise en tehlikeli 6. megakent olması sonucunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Şaşırtıcı buldunuz mu? Çok farklı biçimlerine şahit olduğumuz, hepimizin en ağır yüzleşmesi bu konu. Anadolu, uzun yıllar bu tür olayları bünyesinde bastırarak göstermemeye çalışmış. Ne var ki artık iletişim toplumu birçok şeyi görünür kıldı. Çok acıklı olduğunu düşünüyorum. Esef duyuyorum. Birey olduğunu ve önemli olduğunu hissedemeyen insanlardan oluşan, özgürlüklerin konuşulup tartışılamadığı bir toplum, insan haklarına saygı duymanın önemsenmediği bir kültür, her türlü taciz olayına gebe oluyor ne yazık ki. Bireyi, özellikle kadın bireyleri halının altına süpürüp gizlemek yerine kamusallaştırmalıyız, görünür kılmalıyız. Bu ancak eğitimle ve tartışma olanaklarının özgür olduğu platformlarla sağlanabilir.
SOKAĞIN YERİNİ AVM ALDI
Kentten megakente dönüşürken yapılan hatalar bu sonucu doğurmuş olabilir mi?
- İstanbul hızlı bir kentleşme baskısı içinde, 1980’lerde 10 milyonun üzerine çıkmaya başladı. 90’ların sonlarından itibaren de neoliberal ekonominin baskısı altında kaldı. Kamu yararına olan nedir, konusunun sorgulanmaması, belediyelerin ve merkezi yönetimin sorunlara çözüm üretmede meseleye politik görüş üzerinden yaklaşması, belediyenin gelir üretmeye çalışan bir yapıya dönüşmesi, kentsel mekânda ciddi eksikliklerin devam etmesine yol açtı. Nüfus artışının getirdiği heterojen yapı, mahallenin yerini kontrollü sitelere bırakması, geniş ulaşım arterlerinin kentin bütünlüğünü yok etmesi, ‘sokak’ kavramının yerini alışveriş merkezlerine bırakması, kentteki dayanışma, aidiyet ve güveni son derece zayıflattı.
İstanbul’u üst sıralara oturtan koşulların kültürel zemini nedir?
- Geleneksel değer yargılarımız, kadının kamusal mekâna çıkmasını neredeyse erkekten alınacak izne bağlıyor. Örneğin yeni çok katlı konutlarda, üst katlarda oturan birçok kadın, asansöre binmesi kocası tarafından yasaklandığı için mahallesine inemiyor. Veya parklardaki spor aletlerinden yararlanamıyor. Gecekondu kültürü içinde, mahalle içinde daha özgür olan kadın, daha iyi hizmetler sunan bir mahalleye veya dönüşüm alanına taşınınca özgürlüklerinin bir kısmı elinden gidiyor.
Gelinen noktadan kimler sorumlu?
- Birey olmamıza ve kentli haklarımıza sahip çıkmamıza engel olan her tür yasak sorumlu. Geleneklerimizle belirlenmiş toplumsal rollerimiz, demokratik olmayan sosyal süreçlerimiz, insan haklarını önemsemeyişimiz, sorgulamayan eğitim sistemimiz sorumlu. Planlama ve tasarım da ‘erkek’ meslekler. Örneğin bir sandalyenin tasarımı kadın veya erkek için farklı olamıyor. Bir erkek sandalyede rahat rahat otururken, ben çantamı arkasına asamadığım için dizlerimin üzerinde zapt etmek zorunda kalıyorum. Kafamda, çantamdan kurtulamadım sorunuyla yaşıyorum.
Siz kadın dostu kentler projesi için rehber hazırladınız. Bir kent nasıl kadın dostu olur?
- Kadının sokağa güvenle çıkabilmesi ilk önemli konu, ikincisi de bu alanları eşit kullanabilmesi. Önce kadının sokağı erkek ile aynı biçimde ve güvenli kullanamadığını idrak etmek gerek. Ulaşım planlamasında kadınlar belirleyici hedef kitle kabul edilmeli, çünkü kadınlar için güvenli olan herkes için güvenlidir. Örneğin aktarma noktalarında kadın çocuk arabasıyla, alışveriş torbalarıyla ve topuklu ayakkabıyla bir araçtan diğerine kolay geçebiliyor mu? Bir başka önemli sorun, durakların çoğunun otoyollara yakın ve ıssız yerlere rastlaması. Otoyol kenarında, yapılaşmanın olmadığı yerlerde metrodan yeryüzüne çıkıyorsunuz. Güvenli bir yaya yolu yok. Karaköy’de tramvaydan indiğiniz zaman, caddeyi güvenli biçimde aşıp kaldırıma ulaşmak konusu, kentin göbeğinde bile çözülememiş. Yaya altgeçitleri, aydınlatma zayıflığı ve hijyen nedeniyle en güvensiz alanlar. Kadınların çocuk arabalarını iterek gezdiklerini düşünürsek, mahallelerindeki parka erişimlerinde bile düzensiz kaldırımlar, uygun eğimde olmayan rampalar, karşıdan karşıya geçerken karşılaşılan engeller var. Parklarda bitki seçimi bile güvensiz ortam yaratmanın aracı olabilir. Duvar ve kuytuluk etkisi yapan çit türü yüksek çalıların kullanımı, kadınları taciz mekânları haline dönüşebilir.
Dr. Deniz Altay Baykan
PEMBE OTOBÜSLE OLMAZ
Pembe otobüs, tramvay uygulamalarına ne diyorsunuz?
- Aynı mekânı bir arada ve farklılıkları gözeterek kullanabildiğimiz sürece güven içinde olabiliriz. Güvenlik ayrıştırarak sağlandığı zaman aslında sorunu ötelemekten ileriye gitmez.
Sokaktaki kadın sayısının artması sokağın kadınlar için güvenli olduğunun göstergesi midir?
- Elbette bir göstergedir. Ne var ki, kadının kentin neresinde, hangi alanlarında, günün hangi saatlerinde ve kiminle birlikte yaşama katıldığı da önemli. Gündüz pazar alanlarında, okul çevresinde çok sayıda kadın olması bize daha normal geliyor. Oysa kadınlarımız, günün her saatinde sokaklarda yalnız gezebilmeli.
‘ERKEKÇE’ KARARLARLA GÜVENLİK OLMAZ
Burcu Üzümcüler / Toplumsal cinsiyet eşitliği uzmanı
Şiddetten bahsediyorsak ve araştırmalar birilerinin sadece kadın olduğu için sokakta yaşam hakkı olmadığını bize gösteriyorsa, çıkan sonuca “O kadar da kötü değil” demek, bir cinsiyeti yok saymaktır. Kentin kadın için yaşanabilir olması için, günün her saatinde güvenle var olabileceği, sağlık, sosyal ve kentsel tüm hizmetlerin varlığını bilip ulaşabileceği bir şehir olması gerekir. Buradan da İstanbul’un kadınlar açısından cinsiyetçi olduğu yargısına varılabilir. Kentte yaşayan insanlar kenti var edenlerdir. Yerel yönetimlerde kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve kadın bakış açısının yerleştirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımının politik dile yansıması ve halkta bilincin oluşturulması, megakentleri yaşanılır hale getirir. Yoksa siz istediğiniz güvenlik önlemini alın, ‘kadın dediğin evinde oturur’, ‘bu saatte sokakta ne işi var’ bakış açısını değiştiremezsiniz. ‘Erkekçe’ verilen kararlar ve uygulamalarla bu mümkün değildir. Pembe otobüs gibi uygulamalar, cinsiyetçi, ayrımcı ve eşitlikten uzaktır.