Kadıköy'e dönmek, yuvaya dönmek gibidir...

Güncelleme Tarihi:

Kadıköye dönmek, yuvaya dönmek gibidir...
Oluşturulma Tarihi: Mart 03, 2019 08:30

Mario Levi’nin yeni romanı ‘Bir Cuma Rüzgârı’nda sahne yine İstanbul. Bu kez Kadıköy sokaklarında yüklü geçmişleri, pişmanlıkları, kayıpları, yalnızlıklarıyla dolaşan insanlarla tanıştırıyor bizi. Roman, yedi kitaplık bir serinin ilki. Sırada eski İstanbul’un diğer semtleri var. Levi’yle romandaki gibi bir cuma günü buluştuk, Kadıköy sokaklarında dolaştık, Çarşı’dan alışveriş yaptık ve semt üzerine, İstanbul üzerine, değişim üzerine konuştuk.

Haberin Devamı

* Kadıköy sizin için ne ifade ediyor?

- İstanbulluluk kimliği içinde ayrıca bir Kadıköylülük kimliği olduğunu ve bunu sadece Kadıköylülerin hissedebildiğini düşünüyorum. Ahmet Haşim uzun yıllar Bahariye Caddesi’nde yaşadı. Bir yazısında “Kadıköy vapuruna bindiğimde pijamalarımı giymiş, terliğimi ayağıma geçirmiş hissederim kendimi” der. Biz Kadıköylüler için İstanbul’un başka bir yerinden semte dönmesi, yuvaya dönmek gibidir.

* Bu semtte insana böyle hissettiren nedir sizce?

- Valla belki havasıdır, belki insanlarıdır. Kadıköy insanı daha aydındır. Beşiktaş’ta, Şişli’de yaşayanlara benzetirim. Çünkü kozmopolit, birçok farklı kültürün bir araya geldiği yerdir. Bir de son 7-8 yılda belirgin biçimde gençleşen bir nüfusu var. Bu genç nüfus cıvıl cıvıl. Onların arasında olmaktan mutluluk duyuyorum.

Haberin Devamı

***Kitaba semtin kokusunu da eklemek mümkün olsaydı, taze balık, turşu ve kavrulmuş kahve, deniz ile ona eşlik eden anason kokusunu seçerdim.***

Kadıköye dönmek, yuvaya dönmek gibidir...

Burası yeni gelene çok çabuk uyum sağlatır

* Özellikle 2013’ten sonra İstanbul’un içinden hayli göç oldu Kadıköy’e. Aradan altı yıl geçmiş. O nüfus şimdi Kadıköylü oldu mu sizce? 

- Bakın, bir yerde yıllarca yaşarsınız, sonra yaşadığınız yere başka birileri taşınır ve yeni gelenleri mutlaka yadırgarsınız. Dünyanın neresinde olursanız olun geçerlidir bu psikoloji. Tomris Uyar’ın trende geçen bir hikâyesi vardır. Birbirini hiç tanımayan yolcular, bir istasyondan trene binerler. Yol boyu sohbet edip yemeklerini paylaşırlar. Birkaç saat sonra başka bir istasyondan başka bir yolcu biner ve onu hemen yabancılarlar. Oysa kendileri de birkaç saattir tanışıktır. Ben de 45 yıllık bir Kadıköylü olarak yeni birilerini gördüğümde ister istemez yadırgıyorum. Ama Kadıköy’ün İstanbul gibi yeni gelene çok çabuk uyum sağlattığını düşünüyorum. Pazar günleri Moda çok kalabalık oluyor ya, semtin yaşlıları “Ay her yerden geliyorlar buraya” demeye başlıyor. Ayrımcılığın her türlüsü beni rahatsız eder. Bu konuda kendimi eğitmeye çalışıyorum. Engelleyemediğim durumlar oluyor bazen, kendimi yakalıyorum ve yaşlılık emareleri diyorum.

Haberin Devamı

* Kitapta Tacettin ile Maria’nın kabul görmeyen aşkından bahsederken, “Kadıköy’ün havasını solumuş, suyunu içmiş birinin uzun süre karşı çıkması mümkün değildi” diyorsunuz. Semtin havası, suyu insana ne yapıyor?

- Az önce dediğim gibi; farklı kültürlerin bir arada var olmasının verdiği hoşgörüyü kazandırıyor.

* Buna inanmak benim de hoşuma gidiyor ama dediğiniz uzak bir hafızaya ait değil mi? Kadıköy eskisi kadar kozmopolit mi?

- Doğru, bu bilgi, yaşı 30’un altında olanlarda yok. Ama hikâyeyi anlatan kişide var. Bir de Tacettin’in Maria’ya âşık olduğu günlerde Kadıköy böyle bir yerdi. Bu iki insan bugün birbirine âşık olsa, belki bu cümleleri kuramam. Bu kültürün kaybolması bana hüzün vermiyor değil. Galiba bu yüzden yazıyorum.

Haberin Devamı

* Kahramanınız Şefik, biraz da çevresindekilere hava atmak için hafıza oyunları oynuyor. Gördüğü bir dükkânın yerinde eskiden ne olduğunu soruyor yanındakilere. Bugün değişim daha hızlı. Siz kendinizi böyle hafıza oyunları oynarken buluyor musunuz?

- Elbette, ben de yavaş yavaş Şefikleşmeye başladım. Bunlar hoş şeyler. Ama bazı dükkânlarla birlikte bazı insanların da hayatımdan bütünüyle çıktığını hatırlayınca hüzünleniyorum.

 Kaybetmenin ihtişamı

 Kitapta “Size kaybetmenin ihtişamını anlatacağım” diyorsunuz...

- Hepimiz ideolojik bir saldırı altındayız: Mutlu olun! Her sabah kalkınca aynanın karşısına geçip gülümsersek günümüz çok iyi geçecek! Mutsuz olmaya da hakkımız var. Ben mesela geçen yaz kanserle mücadele ettim. Ne yapsaydım, gülüp oynasa mıydım?  Ben mutluluğa değil, mutluluk anlarına inanıyorum. O mutluluk anları hayatı anlamlandırır ve onların hakkını en iyi büyük mutsuzluklar yaşayanlar verir. Çünkü kıymetini bilirler.

Haberin Devamı

* En son ne zaman bir mutluluk anı yaşadınız?

- Birkaç gün önce. Tahlillerim çok olumlu sonuç verdi. Ölümün kendisinden çok korkmuyorum. Anestezi alır gibi derin bir uykuya dalıyorsun ama uyanamıyorsun. Fakat beş yaşında bir kızım var ve büyümesini görmek istiyorum. 30 yaşında iki kızım var, onlarla uzun yıllar geçirmek istiyorum, genç bir karım ve yazacağım çok kitap var. 2029’a kadar bütün kitaplar kafamda hazır. Yapabildiğim kadarını yaparım.

Çağın hızı hayatları mahvediyor

* Kitabın altbaşlığı, ‘Gördüklerimiz göremediklerimiz’. Gördüklerimiz mi daha fazla, göremediklerimiz mi?

- Okurun tam da bu soruyu sormasını bekliyorum. Bence göremediklerimiz daha çok. Ama zaten yazı yazmanın temel sebebi de bu, daha fazlasını görebilmek. Hem gördüklerimizin arkasında da görülmesi gereken başka şeyler vardır. Kahramanların hikâyeleri kesişiyor ama farkında olmuyorlar. Fark etseler hayatları değişecek.

Haberin Devamı

* Sokakta giderek ağırlaşan empati yoksunluğunun ilacı da budur belki; görünmeyeni görmek. Herkesin bir hikâyesi olduğunu fark etmek...

- Doğru. Bence çağın hızı, birçok hayatı mahvediyor. Size bir şey söyleyeyim mi? Ben 21. yüzyılı hiç sevmedim. Hızını, insan ilişkilerinin çok çabuk tüketilmesini, teknolojiyi, teknoloji yüzünden yüzeyselleşen alışkanlıkları sevmedim. 20. yüzyılda ilerici sayılan bazı değerler şimdi muhafazakâr kabul ediliyor. Ben bu açıdan muhafazakârım. Eski değerleri muhafaza etmekten dolayı da hiç şikâyetçi değilim.

Kadıköye dönmek, yuvaya dönmek gibidir...

‘Bir Cuma Rüzgârı Kadıköy’, Everest Yayınları’ndan çıktı.

 Türkiye’de edebiyat okuru 10 binden fazla değil

*‘Berbat edebiyat’ olarak tanımlanan kitapların sayısındaki artışa ne diyorsunuz?

- Umurumda bile değil o kitapların çok satması ama mesele bu değil. Mesele bu kitapların emsal teşkil etmesi, örnek alınması. Edebiyat okuru ile okur arasında bir fark var. Has edebiyat okuru Türkiye’de 10 binden fazla değil bence.

Yeni İstanbul’la işim yok

*‘Bir Cuma Rüzgârı Kadıköy’, yedi kitaplık serinin ilki. Haftanın diğer günleri de gelecek mi ardından?

- Evet. Serinin temel kaynağı, Gazete Kadıköy’de iki yıldır yazdığım yazılar. Sokakta, tramvayda yaptığım gözlemler neticesinde yarattığım karakterleri kaleme alıyorum. Bir yönüyle beni etkileyen insanlar. Yedi kitabın her biri haftanın farklı günlerinde, İstanbul’un farklı bir semtinde geçecek.

* Hangi semtler bunlar?

- Şişli, Eminönü, Beyoğlu, Adalar, Haliç ve Boğaziçi. 

* Eski İstanbul semtleri...

- Okurlarım arasında yeni İstanbul’da yaşayanlar varsa gücenmesinler ama yeni İstanbul’la işim yok.

* Son yıllarda yeni İstanbul eskisini İstanbul’u yutmaya başlamadı mı sizce?

- Biraz öyle maalesef. Benim kuşağım iki önemli dönüşüm gördü İstanbul’da, bilhassa Anadolu Yakası’nda. İlkinde müstakil, bahçeli evler yıkılıp yerine 5-6 katlı apartmanlar yapıldı. Son 6-7 yıldır da alçak apartmanlar yıkılıp yerine 20-25 katlı ‘rezidanslar’ yapılıyor. Bu dönüşümü kabul edenlerin önemlice bir kısmı aslında fevkalade memnun, rant elde ediyorlar. Annemle babamın Göztepe’de oturduğu apartman da yıkıldı. Toplantılarda herkes gayet heyecanlı görünüyordu. Annemle babam ise çok mutsuzdu, 43 yıllık hatıraları vardı o evde. Birçok yaşlı insanın üzerinden buldozer gibi geçti yıkımlar. Bilimsel bir açıklamam yok ama annemin bu yüzden unutuşu seçip alzheimer olduğunu düşünmüyor değilim.

Kadıköye dönmek, yuvaya dönmek gibidir...

*Size şu an biri Göztepe’de, diğeri Ataşehir’de çekilmiş iki fotoğraf göstersem, hangisinin neresi olduğunu anlamayabilirsiniz...

-  Evet ama yine de içinde olduğunuz sürece bazı şeylerin hâlâ direndiğini görebilirsiniz. Bazı şeyler kolay kolay değişmiyor.

* Örneğin?

-  Moda’nın, Kadıköy’ün ara sokaklarında hâlâ eskinin direndiği yerler var.

* Bahsettiğiniz türden direniş bana romantik bir tahayyül gibi geliyor. Oralar hâlâ varsa sermaye henüz oralarla ilgili planlar yapmadığı, yeterince kârlı bulmadığı için sanki.

- Haklı olabilirsiniz. Moda’da kentsel dönüşüm şu anda pek yok. Sebebi de altı kattan fazlasına imar planının izin vermemesi. Moda’yı koruyan bu. Ama dediğiniz gibi her şey bir yasanın değişmesine bağlı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!