Güncelleme Tarihi:
Geçen salı, okuldan dönen kızım eve gider gitmez annesinin telefonundan beni aradı.
“Baba, n’aber? Çok ziyaretçin var mı?”
“İyi kızım, senden? Çok değil, ama var.”
“Çok yoruldun mu baba?”
“Çok değil kızım.”
“Kaçta çıkacaksın baba?”
“8’de kızım.”
“Biliyor musun, annem börek yapıyor.”
“Harika, hadi sen de yardım et.”
“Tamam baba, görüşürüz akşama.”
Bir saat sonra tekrar telefon çaldı. “Baba nasılsın? Bir şey söyleyeceğim, müsait misin? Akşam gelirken içecek alır mısın?”
İki saat sonra yine telefon çaldı. “Baba, n’aber? Kek de yaptık, biliyor musun... Ödevimi de bitirdim. Müzede misafir çok mu, kaçta çıkacaksın, kaçta evde olursun?” Bir saat sonra bir telefon daha... “Baba, alooo geliyor mu sesim?” Öncekilere benzer bir konuşma daha... Derken büyük kızım aradı, “Ben okuldan çıktım, dedemle eve dönerken yol üstündeki AVM’den hediye ve pasta işini hallediyorum” dedi. Rahatladım. Babam ve kızım akşam koşturmasında imdadıma yetişmişti. O akşam evde küçük kızımın doğum günü kutlaması vardı. Telefonu kapatınca Turkcell Diyalog Müzesi’ndeki misafirlerime 40 yıllık ömrümü anlatmaya başladım. 20 kişilik bir gruptu, aralarında okul müdürleri de vardı. Ellerimizde bastonlar; hem yürüyor hem de konuşuyorduk. 20 kişinin yarısıyla bizzat ben ilgileniyordum, diğer grupla da başka bir rehber arkadaşım... 20 kişi içinde sadece iki kadın müdür olmasına üzüldüm. Kız babası olduğumdan biraz daha hassas yaklaşıyorum bu konuya. İçimden ‘Daha fazla kadın olmalıydı’ diye geçirdim ve sonrasında kendi grubuma “Haydi, sesime doğru gelin” diye seslendim. Bir yandan da o gün doğum günü olan küçük kızımın gülümsemesini düşünüyordum.
“Gün boyunca aradı kızım beni, eve ne zaman döneceğimi sorup durdu. İşyerinden çıkınca bastonu daha önce hiç kullanmadığım kadar hızlı kullandım.”
Hiç görmediğim bir gülümseme bu... Onu ellerimle büyüttüm desem yeridir. 10 yıl ne çabuk geçmiş. Çok klişe ama insanın gözünün önünden gerçekten film şeridi gibi akıyor. Grup alışveriş yaparken bunları düşünüyordum. Tur bitti, ayrılık zamanı geldi. Hazırlanıp çıktım işyerinden; bastonu daha önce hiç kullanmadığım kadar hızlı kullanıyordum. “Sürat felakettir” derler ama neyse ki kazasız belasız bindim metrobüse, sonra da otobüse... Yine telefon çaldı: “Alo, baba neredesin?” “Az kaldı kızım, sadece üç durak...” Hızlı bir yürüyüş sonrası eve vardım. Pasta, mumlar; hediyeler açıldı, alkışlar koptu... İyi ki doğdun, iyi ki varsın kızım. Bu 10 sene nasıl geçti? Cevap: Çok hızlı!
Diğer kızım da 17 yaşında, neredeyse boyum kadar oldular. İnanmak çok zor... “Dünyaya gelen büyür” derdi rahmetli anneannem. Onu şimdi daha iyi anlıyorum.
2 Mart’ta doğan bütün çocukların doğum günü kutlu; hepsinin bahtı açık olsun. Sağlıkla yaşayıp iyi insanlarla karşılaşsınlar.