Güncelleme Tarihi:
Klasik Türk müziği enstrümanları yapan bir luthier Şeyda Hacızade. Aynı zamanda da bir oyuncak tasarımcısı. Beyoğlu Serdar-ı Ekrem Sokak’ın Tophane’ye inen yokuşunda adeta masal dünyasını andıran ‘Story di Toy’ adında bir oyuncak dükkânı var. Fakat bunlar bildiğiniz oyuncaklara benzemiyor. Çünkü Şeyda Hacızade cezve, gazyağı lambası ve ahşap ayakkabı kalıbı gibi malzemeler ve antika objeler kullanarak yeni oyuncaklar tasarlıyor. Hızlı tüketime karşı olduğu için tasarımda üretilmiş objeleri seçtiğini söyleyen Şeyda Hacızade ile bu keyifli işe nasıl adım attığını konuştuk.
Oyuncak tasarlamaya ilginiz ilk ne zaman başladı?
Çocuklukta başladı ‘icat çıkarma sevdası’ ama mikro ölçekte. 12 yaşındaydım, 90’larda televizyonda izledikten sonra evde kız kardeşlerimle oynamak için çarkıfelek maketi yapmıştım.
Profesyonel olarak oyuncak tasarlamaya nasıl başladınız?
Ben sanat formasyonuna sahip bir zanaatkârım, klasik Türk müziği enstrümanları yapıyorum. 2014 yılında krizin etkisiyle insanlar iyi bir saz almaya ayıracakları bir bütçeye ve müziğe uğraş verecek motivasyona sahip değildi. Hem kendime hem de yaptığım işe küsmemek için yeni bir odak noktasına ihtiyacım vardı. Sanat tarihi okurken ressam ve heykeltıraş Marcel Duchamp’dan ve ‘Ready Made’ akımından çok etkilenmiştim. Çabuk tüketilen, modası geçtiği için miadını doldurmadığı halde bir kenara itilip gözden çıkarılan objeler ve onların hikâyelerine meftundum. İnsanların yeni bir telefona milyonlar harcayıp bir enstrümana aynı parayı layık görmemeleri beni incitiyordu. Bu derdimi anlatmanın yolunu İstanbul’da yaşamış nice kültürün izlerini taşıyan eski objelerle nadir oyuncaklar tasarlamakta buldum.
1900’LERİN BAŞI AĞIRLIKLI
Bir yandan enstrüman yapmaya devam ediyor musunuz?
Üniversite ikinci sınıftan beri İstanbul kemençesi yapımıyla uğraşıyorum. Atölyem 13 yıl önce bu amaçla kuruldu. 2014’ten beri vintage ya da antika objelerden mütevellit bu nadir oyuncakları tasarlıyorum. Şimdi her iki işimi de birlikte yürüttüğüm bir atölye oldu burası.
Bu işi yapmak için ne gibi eğitimler aldınız?
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi tiyatro dekoru, kostümü ve kukla yapımı lisans eğitimim var. Yüksek lisansımı devlet bursuyla IUAV Venedik Mimarlık ve Sanat Enstitüsü’nde tamamladım. Döndüğümde kısa bir süre kukla tiyatrosunda çalıştım, ardından kendi atölyemi açtım.
Tasarımlarınızın ait olduğu bir zaman veya hikâyeleri var mı?
Hızlı tüketime karşı olduğumdan zaten üretilmiş objeleri seçiyorum. En sevdiğim dönemler 1900’lerin başları. Haliyle işler de ağırlıklı olarak steampunk-art deco stilini taşıyor. Bir keresinde Feriköy pazarında merhum bir Rum hanımın evinden bir Meryem ikonası çıktı karşıma. Küçücük, çok zarif ve çok detaylı. Ne yapacağımı bilemedim, çekmecede bekledi, bekledi. Ta ki günün birinde yarış arabası pilotunun sırtını yasladığı koltuk oluncaya kadar, değerlerine yaslanmış bir pilot.
Bunca nadir parçayı toparlamak zor olmuyor mu?
Yasaklardan önce her pazar sabahın erken vakitlerinde önce Dolapdere, ardından Feriköy pazarları yıllarca hac yolum oldu. Tabii gezdiğim antikacıları da unutmamak lazım. İlginiz nispetinde bilginiz de gelişiyor ve topladığınız parçaların yerelliği, tarihi sizi de yönlendiren bir yol açıyor önünüze.
Her şeyin sekteye uğradığı pandemi dönemi sizin işlerinizi nasıl etkiledi?
İnsanın keyfinin yerinde olmaması, işlerin umduğunuz gibi gitmemesi, yani kısaca aksilikler ya da eksiklikler sizdeki tamamlama ihtiyacını tetikliyor. Bu yüzden oyuncak satışlarını olumlu etkiledi. Enstrüman için aynı şeyi söyleyemem, o biraz daha gelecek projeksiyonu ve hazırlığı gerektiren bir alan çünkü.
İŞLERDE KAHVE BAĞIMLILIĞIMIN ETKİSİ VAR
Oyuncakları tasarlarken hangi objeleri kullanıyorsunuz?
Ben bir kahve bağımlısıyım, işlerde de ağırlıklı olarak etkisi var bunun. Sovyetler Birliği’nden tutun da Şam’a kadar pek çok ülkeden pirinç veya bakır el yapımı cezveler, fincan zarfları, lokumluklara tasarladığım zeplin gövdelerinde sıkça rastlarsınız.
KUSURSUZ GÖRÜNME ÇABASI RAHATSIZ EDİCİ
Parçaları birleştirirken standardizasyon, hızlı ve seri üretim gibi modern disiplinleri dışarıda bırakıyorum. Kaynak yapmak yerine türlü türlü vidalar, cıvatalar kullanıyorum. Hatta bazen son derece primitif çözümleri vurgulamayı seviyorum çünkü bence kusursuz görünme, gösterme çabasının kendisi rahatsız edici. Burası ne bir fabrika ne de ben bir makineyim. Bence çok üretmeye değil biricik olanı açığa çıkarmaya ihtiyacımız var.