Güncelleme Tarihi:
Tam 25 yıl önce, 17 Ağustos 1999’da gece 3.02’de korkunç bir depremle uyandık. Bitmek bilmedi, tam
45 saniye sürdü. Merkez üssü Kocaeli-Gölcük’tü. 7,4 büyüklüğündeydi. Yaktı, yıktı bölgeyi, yerle bir etti. Resmi raporlara göre 17 bin 480 kişiyi aramızdan aldı.
23 bin 781 kişi yaralandı. İzmir’den, Ankara’dan bile hissedilen bu deprem İstanbul’u da vurdu. İstanbul’da 41 bine yakın konut ve işyerinde hasar oluştu, 18 bin 162 konut orta ve ağır şiddetteki hasar yüzünden oturulamaz hale geldi. En çok etkilenen ilçe Avcılar’dı, 289 bina yıkıldı ve 966 bina ağır hasar aldı, 270 kişi yaşamını kaybetti.
Aradan geçen 25 yılda İstanbul’da ne kadar yol alındı? İstanbul depreme ne kadar hazır? Bu soruyu yetkililere sorduk. Gördük ki çeşitli çalışmalar yapılıyor, en çok kentsel dönüşüme yönelmiş kurumlar. Halka maddi destek veren kampanyalar düzenleniyor, Peki, yapılanlar yeterli mi? Yetkililer tüm kurumların güçlerini birleştirmesi gerektiğini söylüyor. Görünen o ki yapacak çok iş var.
Bakanlık dönüşüme devam ediyor
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından, biliminsanlarıyla istişareler gerçekleştirerek İstanbul’da yıllardır dönüşüm yapılıyor. Şehirde toplam ev sayısının 5’te biri, 1,5 milyon ev sağlıksız durumda. Bakanlık 39 ilçede risk analizi yaptı. İstanbul’da olası bir deprem yaşanması durumunda 2,5 milyon insanın barındığı, toplamda 600 bin konutun yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirlendi. İstanbul’da 12 yılda 800 binden fazla ev ve işyerinin dönüşümü gerçekleştirildi.
‘Yarısı Bizden’
Bakanlık 2013 yılında ‘Yarısı Bizden’ kampanyasını başlattı. İlk başvuru döneminde e-devlet üzerinden 106 bin 225 bina ve 1 milyon 225 bin 63 bağımsız bölüme ilişkin talep toplandı.
Proje kapsamında hak sahiplerine 700 bin lirası hibe, 700 bin lirası kredi ve 100 bin lira da tahliye desteği veriliyor. Kredi geri ödemeleriyse yapı ruhsatının alınmasından 2 yıl sonra başlıyor. 10 yıl vadeli kredinin ödemesinin başladığı
ilk yıl faiz uygulanmıyor.
Bakan Murat Kurum yeniden başvuru toplanacağını duyurdu. Artık başvurularda süre kısıtlaması yok. Risk analizleri tamamlanan 39 ilçede dönüşüme uygun tüm riskli yapıların hak sahipleri yardımlardan faydalanabilecek ve otopark, sığınak nedeniyle hak kaybı yaşamayacak. Otoparkla, sığınak alanları proje metrekaresinin dışında tutulacak. Bir bağımsız bölümlü projelerde kat irtifakı şartı aranmaksızın 3 eşit taksitle yardım ödemesi yapılacak. Hak sahiplerine 100 bin lira tahliye desteği de sürecek.
Projenin başlangıcında hak sahiplerinin çalıştığı inşaat şirketlerine yani yüklenicilere birinci hak ediş ödemesi yüzde 30 olacak.
‘VATANDAŞ, YEREL YÖNETİM VE HÜKÜMET EL ELE, KOL KOLA OLMAK ZORUNDA’
Beklenen İstanbul depremine şehir ne kadar hazırlandı sizce?
Bilimsel anlamda İstanbul’un yeterince hazırlandığını düşünmüyorum. Yani özellikle siyasetçilerin, yöneticilerin yaptığı birtakım çalışmalar ve zorunlu çalışmalar var; okullar, hastaneler, yollar, bazı köprüler, kimi önemli tüneller deprem güvenliği bakımından elden geçirildi. İletişim sistemi üzerinde de kısmen duruldu. Bir de kentsel dönüşüm bizlerin zorlamasıyla gündeme geldi. Sayın Cumhurbaşkanımız “Artık deprem stratejimizi değiştirdik, deprem olmadan önce risk yönetimini uygulayacağız” dedi ve bunun üzerine kentsel dönüşüm başladı fakat o da doğru başlamadı. Halk onun ismini rantsal dönüşüm koydu. İstanbul’u depreme hazırlama noktasında yapılması gerekenlerin çok az bir yüzdesi gerçekleşti, yani büyük bir kısmı yapılmadı. Yine de hiçbir şey yapılmadı demek hakkaniyetli olmaz. İstanbul’u depreme hazırlamak için epey yolumuz var.
Peki, bugünden itibaren işler tıkır tıkır gitse, ne kadar zamanda İstanbul’u depreme hazırlayabiliriz?
Şu an İstanbul’u depreme hazırlama adında iki kitap yazıyorum. Çünkü depreme hazırlığı kimse doğru dürüst bilmiyor. Depreme hazırlanmanın sadece kentsel dönüşüm olduğunu zannediyorlar. O da bir inşaat projesinden ibaret. Bir kentte tüm yapılarınız deprem dirençli olsa bile hastanesi, yolu, havaalanı, okulu, itfaiyesi, kanalizasyonu, içme suyu şebekesi, barajı olmazsa ne yapacaksın ki o kentte? Nasıl yaşayacaksın? Öncelikle herhangi bir kenti depreme hazırlamak için hükümetle yerel yönetim el ele, kola kola olmak zorunda, bunun aksini düşünürseniz o kenti depreme hazırlamaktan vazgeçin. Vatandaş, hükümet ve yerel yönetim... Biz 99’da bu uyarıyı yaptığımız zaman işe başlansaydı değil İstanbul’u, bütün Türkiye’yi depreme hazırlamıştık.
Artık istanbul için o kadar vaktimiz kalmadı galiba...
Bu konu hakkında yerli ve yabancı bilimainsanlarının o dönem yaptığı çok kıymetli bilimsel bir çalışma vardı. 1999’dan sonra her an olma kaydıyla Marmara Bölgesi’nde deprem olma olasılığı yüzde 64’tü. Henüz 3 ay önce bu rakamı revize ettiler ve yüzde 47 oldu. Bu çok büyük bir oran.
Üçlü sacayağının vatandaş kısmına değinmek istiyoruz. Hep diyorsunuz ki:
“Vatandaşın ne zaman deprem olacak sorusunu bırakıp depreme dayanıklı kentler talep etmesi gerekiyor.”
Yarama parmak bastınız. Demokratik bir ülkede önemli aktörlerden biri hükümet, diğeri muhalefet, üçüncüsü de vatandaştır. Muhalefet, muhalefet eder, vatandaş da seçerek kimin ne yapacağına karar verir. Allah aşkına şimdi bana söyleyin, özellikle deprem konusunda nerede bu vatandaş? Ben sokaklara çıkın demiyorum ama bu vatandaş nerede? Geçen gün bir haber programında izledim, bir anket yapmışlar. Ankette Türkiye’nin birinci derecede en önemli sorunlarını sormuşlar, vallahi billahi 8-10 tane sorun sayılmış, bir tek deprem yok içinde. Kimse birincil sorunlarının arasında ‘deprem’ cevabını vermemiş. Beni gerçekten çok üzdü, milletime gerçekten bunu yakıştıramıyorum. Vatandaş, Allah’tan geldiğini düşünüyor. Ben dindar bir insanım ve bir biliminsanı olarak Müslümanlığın bilimle çatışmadığını iyi biliyorum. Bilimin ışığında tüm tedbirimizi alacağız, takdiri Allah’a bırakacağız. Bir sebebi de eğitimsizlik olabilir, kimseyi küçümsemiyorum ama depremi Amerikan gemisine bağlayanlar var. Bir de deprem olmayacak diyen, bazı ünlü olmaya çalışan, bilim dünyasında hiçbir yeri olmayan insanlara inanmak istiyorlar. Çünkü o zaman rahat uyuyorlar. Ekonomik kısmı da işin çok etkili. Toplum olarak hayatımızla kumar oynamaya alışmışız maalesef.
Olası İstanbul depremine karşı AFAD’ın elinde ne gibi plan-projeler mevcut?
Elimizde çok önemli bir plan var; Türkiye Afet Risk Azaltma Planı. Sürekli güncelleniyor. 81 il için risk azaltma planları mevcut. Müdahale kısmında da Türkiye Afet Müdahale Planı var. Bir afet olduğu zaman nerede, kimlerin ne iş yapacağı da belli. Ama en önemlisi tatbikat yapılması, bunları tatbik edebilmek çok önemli. Mesela 2 yıl önce AFAD’ın önderliğinde bir tatbikat yapıldı; ‘Çök-Kapan-Tutun’. İnsanların bazılarına mesaj geç gitti, bazılarına hiç gitmedi. Birçok insan “Çok kötü bir tatbikat” dedi. Ama bence haksızlık yapılıyor. Çünkü orada aslında iletişimin ne kadar önemli olduğunu gördük. İletişim altyapısındaki servis sağlayıcı operatörler de bu sayede kendilerini test ettiler. Bu eylem planlarının güncelliği kadar tatbikatların yapılması da önemli. Eksiklerimizi görmemiz ve hızlıca tamamlamamız gerekiyor.
Ya hasar ve kayıp tahminleri...
Bugüne kadar hasar, kayıp tahminiyle ilgili yapılmış çok çalışma var. Boğaziçi Üniversitesi’nin, Japonların yaptığı, şimdi İstanbul Teknik Üniversitesi’nin hazırladığı planlar var. Yaklaşık olarak nerelerin daha kırılgan olduğu yani yıkılabileceği, nerelerde daha çok can ve mal kaybı olacağı belli. Dolayısıyla ona yönelik eylem planlarının sürekli güncel tutulması lazım. Türkiye Afet Müdahale Planı’nda neyin nasıl yapılacağı planlı bir şekilde var. Ama bunu sadece bir kurumun, bir kuruluşun yapması da mümkün değil. AFAD çok iyi bir organizasyon, yani bir orkestra şefi olacak, olmalı, oluyor ve diğer kurumların da AFAD’la entegrasyonu, işbirliği çok önemli. Tabii ki AFAD afet anında sorumluluğu alıp uygulamaya geçecek ama bunu tek başına yapması mümkün değil. Personel sayısına, donanıma, araç gerece baktığınızda tabii ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, ilçe belediyelerinin ve STK’ların, özel kurumların hem araç gereç gibi donanımsal desteği hem arama kurtarma birliklerinin destekleri çok önemli. Misal 6 Şubat depremi... Böyle bir afet dünyanın herhangi bir ülkesinde de olsaydı, ona müdahale etmek için, bilimsel çalışmalara göre yanılmıyorsam, 1 milyon 500 bin arama kurtarmacı gerekiyordu. Dünya üzerinde böyle bir rakam yok.
Vatandaşa ne gibi görevler düşüyor?
Bir afette 72 saat vatandaşların tek başına olacağını bilmeleri, kendi kendilerine hayatta kalmak için daha önceden planlama yapmaları gerekiyor. Bu bilinç de afet kültürüyle gerçekleşir. Eğer afet kültürünüz yoksa birinci dakikada “Nerede millet, nerede devlet, hükümet” dersiniz ama gerçekçi değil. Bunun karşılanması mümkün değil. Afet kültürünün de insanlara çok küçük yaşlardan itibaren verilmesi gerekiyor, müfredata girmesi lazım. Burası bir deprem ülkesi ve bunu bilerek yaşamalıyız. Maalesef büyük depremler olduğu zaman bunları hatırlıyoruz ve biraz da hızlı unutuyoruz.
Entegrasyonun öneminden bahsediyorsunuz, kurumların ilişkileri nasıl şu an?
Aralarında hiç entegrasyon yok demek haksızlık olur ama geliştirilebilir mi, yüzde 100 geliştirilebilir. Ben de bunun için buradayım; hedefim entegrasyonu daha hızlı bir şekilde sağlamak.
Yardım edecek kişiler de İstanbul’da yaşıyor. Onlar da yardıma gelemeyebilir. Çevre illerle nasıl bir entegrasyon var?
Risk azaltma planlarına baktığımızda İstanbul’da olası bir afette hangi şehirden hangi yardım birliklerinin geleceği belli. Marmara’da bir deprem olsa sadece İstanbul’u etkilemeyecek. Doğal olarak çevre illeri de etkileyecek. Dolayısıyla farklı illerden gelecek olan AFAD görevlilerinin nerede konuşlanacağı, hangi bölgede çalışacağı belli. Tekrar ediyorum; planlar hazır, tatbikat yapmamız gerekiyor. Tüm kurum ve kuruluşların entegre bir şekilde ellerindeki tüm güçlerini ortaya koyarak ve şovenistlikten arınarak bir arada çalışmaları lazım.
İstanbul depreme ne kadar hazır?
Hiçbir şey yapılmadı demek doğru değil; yollar, köprüler, kamu kurumlarının binaları gibi çok sayıda yerde yenilenmeler yapıldı. Ama bunun yanında yüzde 100 hazırız diyemeyiz. Ne siyah ne beyaz, gride bir yerdeyiz. Önemli olan bu eksikliklerimizi süratle kapatmak. Bunun dışında da ümit ediyorum ki Marmara depremi en hazırlıklı zamanımızı yakalar.
Pek de vaktimiz kalmadı gibi…
Biz depremle ilgili her şeyi biliyoruz, misal bir musluk olduğunu düşünün. Musluktan akan suyun miktarını biliyoruz, aradan geçen süreyi biliyoruz. Bilmediğimiz tek şey musluktan akan suyun doldurduğu havuzun büyüklüğü. Belki o havuz 10 sene, 20 sene, 50 sene daha su alacak. Belki de havuz doldu. Belki bir dakika sonra, belki şu an böyle bir deprem yaşayabiliriz. Ve yaşarsak da 7’nin üstünde bir deprem sürpriz olmayacak. Fakat bir yandan da İstanbul sanayinin merkezi, ticaretin merkezi, tüm Türkiye’nin ekonomisini riske eden bir durum var. Buranın ayakta kalabiliyor olması lazım. Yani İstanbul’a olabilecek bir şey Türkiye’yi çok önemli ölçüde etkileyecek. Ben bazen diyorum ki: “Kim suçlu, kim hatalı?” Herkes aynaya baksın bir şeyler görecek. Kimi çok net görecek kendini. Kimi flu görecek ama herkesin bu konuda bir eksikliği var. Hepimizin var. Dolayısıyla hepimiz kendi üstümüze düşen vazifeleri yapıp eksikliğimizi gidermemiz lazım.
‘SAYILAR YALAN SÖYLEMEZ’
İstanbul’da toplamda 1 milyon 200 bin civarında nitelikli yapı var. Yani mesken, kamu binası ve işyeri. Yaklaşık 800 bini, 2000 yılı öncesi yapılan binalar. ODTÜ, Boğaziçi ve İTÜ ile yapılan çalışmalar var. Parsel bazında olası depremden etkilenecek, kullanılmaz hale gelecek 200 bin yapımız mevcut. Kuzey Anadolu fay hattı Marmara Denizi’nde olduğu için İstanbul’un güneyinde riskin yoğunlaştığı alanlar var. Zemin olarak da buralar kuzeye göre gevşek. Dolayısıyla depremdeki davranışı da bina açısından biraz aleyhte çalışıyor. İstanbul’da D-100 ile deniz arasındaysanız ve yapı eskiyse riskli olma ihtimali yüksektir.
İstanbul’da güney hattında, özellikle Avrupa Yakası’nda Fatih’ten Silivriye kadar olan hatta yoğunlaşan bir risk analizi var. Üniversitelere göre bu bölgelerde bir yoğunlaşma söz konusu. Projelerimizin neredeyse yüzde 70’i Avrupa Yakası’nda yoğunlaşmış durumda. 157 kilometrekarelik bir alanda, Büyükçekmece, Esenyurt, Silivri bölgelerini kapsayan alanda mikrobölgeleme çalışmalarını tamamladık. Kuzeyde de Sultangazi-Başakşehir hattının olduğu bölgede çalışma başlattık, bu dönem tamamlayacağız. İstanbul’da zemine dair mikrobölgeleme çalışmaları tamamlanmış olacak.
Bu 200 bin yapının önceliklenmesi lazım. Dolayısıyla biz etaplayarak, ölçeği iyice küçülterek müdahale etmemiz gereken alanlara yöneliyoruz.
Kentsel dönüşüm 6306 sayılı kanun bakanlık koordinasyonunda yürütülür. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı büyükşehir belediyesine veya ilçe belediyelerine yetki devri yapar. Aslında ana aksiyon kısmı ilçe belediyeleri üzerinden tanımlanmış vaziyette kanunen. Biz bu dönem KİPTAŞ aracılığıyla mahalle aralarına girdik. Vatandaşla bire bir uzlaşma masasına oturduk. Çünkü burada
ne ilçe belediyesi tek başına başarılı olabilir, ne bakanlık ne de büyükşehir belediyesi. Bu üç tüzelkişilik arasında bir koordinasyon olması hatta vatandaş tarafının da bu işin içine dahil olup bunların birbiriyle konuşuyor olması lazım. Bakanlık ilçeye yetki devri yaptığında ya TOKİ ile ya KİPTAŞ’la çalışıyor. Ya da ilçe belediyesinin kendi iştirak şirketi varsa kendi şirketiyle de yapabiliyor. Oturduğunuz yapı riskli yapı ilan edildiğinde bir müteahhitle de anlaşabilirsiniz.
İşbirliği çok önemli. İstanbul’un şu anda depreme hazırlanması bu üç tüzelkişiliğin ve vatandaş kabulünün oranına bağlı. Sayılar zaten yalan söylemez; yaklaşık 200 bin civarında deprem sonrası kullanılmaz hale gelecek yapı var. Bunlar varken zaten İstanbul depreme hazırdır demek çok gerçekçi olmaz. Dolayısıyla bu işbirliklerinin hızlıca doğru kaynak yönetimiyle, doğru kabullerle ve çözüme hizmet eden bir kanunun olması lazım. Maalesef şu an 6306 sayılı kanun hem bakanlık tarafından, hem büyükşehir belediyesi hem ilçe belediyeleri tarafından, her idarenin kendi uygulama yöntemlerine göre şekillenen bir kanun. Bunun bütüne hizmet etmesi lazım. Bütüncül bir konut politikamız olsun ve konut politikasından gelen bütün bütçe de kentsel dönüşüme aktarılsın. Soruna yönelik
bir çözüm önerdiğimizde insanlar hareketlenebilir. Kimse istemez eski, riskli binada oturmaya devam etmeyi.
Deprem yönetmeliği 2000’den itibaren aralıklarla tariflendi, 2018’de nihayete erdirildi. Evet, o yönetmeliğe uygun yapılsa, binalar depremde yıkılmaz. Hasar alabilir ama yıkılmaz. Ama yönetmeliğe harfiyen uyulması, imalat kısmında bir denetim olması lazım. Yani genelde yeni olup da yıkılan binaların çoğu bu yönetmelikteki şartlar yerine getirmediği için yıkıldı. En önemlisi, denetim ayağının ciddi şekilde yapılması lazım.
‘TEORİK OLARAK BİR GÜNDE İSTANBUL’DAKİ TÜM RİSKLİ KONUTLARI SAĞLAM KONUTA TAŞIYABİLİRİZ’
İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) 2021 yılında yayımladığı verilere göre İstanbul’da 6,4 milyon konut var. 800 bin
yapı ise 2000 yılı öncesi yapılmış ve bu konutlar 99 depremini yaşadı. Büyük bir direnç kaybına maruz kaldılar ve eski teknikle yapıldılar. Artık durdukları yerde yıkılan binalar görüyoruz. Çalışmaların hız kazanması için artık ilçe belediyelerine de görev verilecek. İlçe belediyeleri sürecin bir paydaşı haline getirilecek.
Hızlı taramayla şimdiye kadar 113 binden fazla bina ziyaret edildi, çoğu da 6 Şubat depremi sonrasında olmak üzere 160 bin kadar başvuru alındı. Hızlı tarama çalışması bu yüzden çok önemli. Birinci dönemimizde hem vatandaşların bir kısmı korktuğu için evine almadı hem de bazı belediyelerle de işbirliği yapamadık. Sadece 35 bin binada tarama yapılabildi. 318 binanın kendi kendine çökebilecek durumda olduğunu, 1.238 binanın ise deprem güvenliğinin hemen hiç olmadığını (yüzde sıfır deprem güvenliği) belirledik. Toplam 1.556 bi-
nadan 289’u yıkıldı ya da riskli bina kararı alınarak tahliye sürecine girdi. Bu 289 binada bulunan 3 bin 15 bağımsız birimde yaşayan 10 binden fazla insan böylece bu düzeyde riskten kurtulmuş oldu. E sınıfında (çok yüksek riskli) olduğu belirlenen 5 bin 301 binanın tahliye, yıkım ve yenileme süreçlerine ivme kazandırmak amacıyla bir kira yardım paketi hazırladık.
D ve E sınıfı çıkan yani yüksek ve çok yüksek riskli olduğu belirlenen yaklaşık 200 bin bina var. Bu sayı, yaklaşık 1,2 milyon konuta denk geliyor ve 4,8 milyon insanı etkiliyor. İstanbul’un röntgenine baktığımızda maalesef çok ciddi bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. O yüzden tüm paydaşlarla aynı masa etrafında toplanmak zorundayız.
Riskli olduğu tespit edilen tüm yapıların acilen yenilenmesi gerekiyor ancak bunu sadece yeni konutlar üreterek yapamayız. Doğal eşiklerine kadar dolmuş bir şehirden bahsediyoruz. İnşaat dediğimiz şey en az 24 ay sürüyor. Zamanla yarışıyoruz, her an deprem olabilir. İstanbul’da ciddi bir boş yapı stoku var. İPA’nın 2021 verilerine göre 1,8 milyon boş konut var. Elektrik, su kullanımları açısından bakıldığında 750 bin civarında bir sayıya ulaşıyoruz. Riskli yapılarda oturanlar için bu boş konutlar kiralanabilir. Bu aynı zamanda kira fiyatlarını da regüle eder. Teorik olarak baktığımızda bir günde İstanbul’daki tüm riskli konutları sağlam konuta taşıyabiliriz. Ve elbette hibrit yöntemler kullanmalıyız. Yenileme, teknik açıdan mümkün olan binalarda güçlendirme ve boş yapı stokunun kullanılması kentsel dönüşümde çözüm olabilir.
Bugüne kadar 10 farklı ilçede 20 proje için 2 bin 410 riskli bağımsız birime çözüm üreterek yaklaşık 12 binden fazla insanın hayatını kurtardık. İstanbul Yenileniyor sisteminde yenileme başvurularının yanı sıra hızlı tarama sistemiyle depreme karşı yüksek riskli olduğu tespit edilen E sınıfı yapılardan başlayarak, güçlendirme çalışmalarına da başladık. İstanbul’u yenileme sürecine, isteyen tüm müteahhitlerin projelerimize paydaş olabilmesini sağladık.
Kamu iştiraki bir şirketiz. Sıfır kâr beklentimiz var. İstanbul’da KİPTAŞ’ın şimdiye kadarki tarihinde en fazla riskli yapı yenileyen yönetimi olduk.
İBB’NİN DESTEK PAKETLERİ NE VAAT EDİYOR?
İstanbul Yenileniyor Platformu ile ilk kez tek yapıların da dönüşümüne başlandı. İBB mahalle aralarına girdi. İstanbul Yenileniyor sistemi üzerinden 2 Ağustos 2024 tarihi itibariyle 33 binden fazla başvuru alındı. Bu başvurular 490 bin 282 bağımsız birimi ve 1 milyon 781 bin 140 kişiyi kapsıyor.
Mali Destek Paketi: istanbulyenileniyor.com sistemine başvuran ve uzlaşma sağlanıp sözleşme aşamasına geçecek projelere uygulanıyor. Riskli binalarda oturan hane halkı gelirinin net 2 ile 3 asgari ücret arasında olması durumunda oransal olarak destek veriliyor. Düşük gelirlilere yüzde 40-60, düşük gelirli emeklilere yüzde 45-65 aralığında destek yapılacak.
Kira yardım paketi: 2024 yılı temmuz ayı itibariyle İBB Meclisi tarafından onaylanan yardım
paketine göre tespit edilen riskli binalarda ikamet eden ev sahiplerine 18 ay boyunca 7.000 lira (emeklilere 9.000 lira), maliki olduğu binalarda ikamet etmeyen ev sahiplerine 18 ay boyunca
4.500 lira, bu binalarda ikamet eden kiracılara 12 ay boyunca 7.000 lira, emekli ise 9.000 lira kira yardımı yapılacak.
AFET SONRASI HİZMETLER...
Toplanma, barınma ve çadır alanlarında içme ve kullanma suyu için eylem planları yapıldı.
Ekiplerin konaklaması için 30 kişi kapasiteli iki adet mobil yataklı dinlenme aracı alındı.
Afette ülkenin her yerinde çalışan mobil haberleşme aracı hizmete sokuldu.
İBB birimleri arasındaki koordinasyon ve işbirliğini sağlamak amacıyla Acil Durum ve Afet Müdahale Planı (ADAMP) hazırlandı.
Haberleşme altyapısını güçlendirmek için İBB Başakşehir Veri Merkezi’ne taşınma, ‘sayısal el, araç, sabit telsiz alımı’ ve ‘telsiz altyapısını yenileme’ projeleri yapıldı. 19 uydu telefonu alındı. Acil müdahale birimlerine analog telefon bağlandı.
Doğalgaz dağıtım sistemindeki 832 regülatöre yer hareketi kayıt cihazları montajı yapıldı. 7/24 sismik aktivite izleniyor. İGDAŞ’ta deprem erken uyarı sisteminden gaz kapatma kriterlerinin belirlenmesine, verilerin coğrafi bilgi sistemleriyle entegrasyonundan acil müdahale personelinin ev-işyeri mesafe optimizasyonuna kadar pek çok farklı sistem oluşturuldu ve uygulamaya kondu.
Ahmet İsvan Halk Ekmek Fabrikası açıldı. Fabrika günde 1,5 milyon ekmek üretebiliyor.
Sultangazi Cebeci’de yaklaşık 30 bin metrekarelik alan üzerinde 150 bin metreküp depolama hacmi olan proje tamamlandı. Merkez, deprem anı ve sonrası için İstanbul’un lojistik ağında önemli rol oynayacak.
10 bin gönüllüye İlk Müdahale ve Toplanma Alanlarında Organizasyon Eğitimi verildi.
Deprem sonrası sağlık hizmetlerinin sürmesi için sağlık hizmeti veren personelin eğitimleri tamamlandı, ilkyardım konusunda görev dağılımı yapıldı. Halk sağlığı merkezlerindeki stoklar güncellendi. Deprem sonrası için evde sağlık ve vektörlerle mücadele hizmetleri alanlarında personel, araç ve altyapı tanımlandı.
TARİHİ ESERLER TEHLİKE ALTINDA
İstanbul’da toplam 35 bin 627 tarihi eser var.
Tarihi yapı stokunun yüzde 10’u metruk ve harap durumda.
Kritik ve metruk durumda olanların sayısı 3 bin 500 civarında.
Bakırköy, Zeytinburnu, Kadıköy’ün sahil kesimleriyle birlikte risk altında olan tarihi yapı stokumuz toplam yapıların yüzde 51’i yani 17 bin 976 kültür varlığı ediyor. Yaklaşık 20 bin tarihi yapının risk altında olduğunu söyleyebiliriz.
‘İZOLATÖR İÇİN OLANAKLARA SAHİP DEĞİLİZ’
Caner Fidan, REC Uluslararası
Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
1999’dan önce de deprem mühendisliği ve şartnameler mevcuttu. Birçok depremde eski binalar yıkılmadı. Bu yüzden inşaat firmalarında, özellikle uygulama odaklı kontrollerin gerek şirket içi gerek bağımsız kuruluşlarca yaptırılması ve denetimlerin arttırılması çok önemli. Projeyi çizenlerin, inşaat uygulama kontrollerinde aktif rol ve sorumluluk almamasını, felakete karşı hem güvenlik hem de sorumluluk matrisinde ciddi bir gri alan olarak görüyorum.
Kat malikleri ufak alan kayıplarını büyük sorun ediyor. Ancak bu kayıplar olası can kayıplarına göre hiç önemli değil. Ama müteahhit seçimine de dikkat etmemiz gerekiyor. Kentsel dönüşüm planlayan ev sahipleri, gerçekçi olmayan tekliflerini ayıklayabilmek için bölgeye hâkim mimarlık ve gayrimenkul değerleme firmalarından danışmanlık alabilir.
Mühendisliğin birinci kuralı sağlam ve ekonomik yapılar yapmaktır. Sismik izolatörler bir binanın en büyük depremde bile işletmede kalmasını sağlayan sistemlerdir. Konutların amacıysa insanların mümkün olduğu kadar ekonomik ve sağlam bir şekilde barınma ihtiyacını karşılamaktır. Konutlara izolatör koyulursa inanılmaz maliyetler ve yapım zorluklarıyla karşılaşılır. Ülke olarak tüm binaları izolatörlü yapabilecek mühendislik, müteahhitlik, insan kaynağı, teknik altyapı ve kent planlamasına, uygun kent dokusu ve arazi olanaklarına sahip değiliz.