Güncelleme Tarihi:
2050 yılına gelindiğinde 10 kişiden 7’si şehirlerde yaşayacak. Oysaki Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) Liverpool Üniversitesi’yle gerçekleştirdiği çalışmaya göre şehirler kadınlar için adil olmayan yaşam koşulları sunuyor. Birçok şehir erkekler tarafından tasarlanıp inşa edildiği için kadınların ihtiyaçları göz ardı edilmiş durumda. Gelişmiş ülkelerde bile durum farksız. Kadınların yerel yönetimlerde adı yok. Karar alma, liderlik ve yasa çıkarma süreçlerinde yeterince temsil edilmiyorlar. Şehirde yaşamanın bedelini kadınlar şiddet, güvende hissetmeme, yoksulluk, sınırlı çalışma imkânı gibi sorunlarla karşı karşıya kalarak ödüyor.
‘Şehirleri Kadınlar için Uygun Şekilde Tasarlamak’ (Designing Cities That Work For Women) adlı 144 sayfalık raporun en dikkat çekici konu başlığı ‘Emniyet ve Güvenlik’. Kişinin yaşam kalitesinin belirlenmesinde emniyet ve güvenlik önemli rol oynuyor. İnşa edilmiş bir çevrede tehlike korkusu yaşamak ya da bu tehlikeyi tecrübe etmek zihinsel ve fiziksel strese neden oluyor. Kadınlar sırf bu yüzden sıklıkla şehrin tadını çıkarmaktan mahrum kalıyor, olanaklarından yararlanamıyor.
Dünya çapında kadınların yüzde 32’si kamuya açık alanlarda geceleri kendini güvende hissetmiyor.
Örneğin erkeklerin egemen olduğu, ışıklandırmanın yetersiz kaldığı, karanlık ve bakımsız yerlerin kadınlar üzerindeki etkisi negatif. Buralarda kendilerini güvenli hissetmiyorlar. Bu yüzden de bu yerlerden geçmek yerine genellikle dolambaçlı ve daha uzun olan alternatif yolları tercih ediyorlar.
Kadınlar şehir içi ulaşımda da kendilerini güvensiz hissediyor. Dünya çapında 28 şehirde yapılan bir araştırmaya göre metrolarda kadınlar, erkeklerden yüzde 10 daha fazla bu hissi yaşıyor.
Bu oran otobüslerde yüzde 6 oranında. En büyük kaygı cinsel tacize uğramak. Bu da ıslık çalmakta, teşhirciliğe ve elle tacize kadar uzanıyor. Toplu taşımada yaşanan şiddet olayları yüzünden birçok kadın taksiyle ulaşımı tercih etmek zorunda kalıyor. Bu da bütçelerine ek yük getiriyor. Taksi tutacak durumu olmayanlar bu kez gelen iş tekliflerini geri çevirmek zorunda kalıyor.
Metrolarda kadınlar erkeklere oranla kendilerini 10 kat daha fazla güvensiz hissediyor.
Dünya çapındaki 195 ülkeden sadece 107’si aile içi şiddet konusunda bilgi topluyor. Sadece 56 ülke aile dışı şiddeti raporluyor. Şiddet olaylarında kadını suçlu görme eğilimi de halen devam ediyor. Avustralya’da gençlerin yüzde 20’si cinsellikle ilgili konularda kadınların ‘Hayır’ demesinin ‘Evet’ anlamına geldiğine inanıyor. Bu inanışın normalleştirilmesinde sosyal medyanın da önemli payı var. Avrupa Birliği ülkelerinde her
10 kadından 1’inin 15 yaşından itibaren siber zorbalığa maruz kaldığı biliniyor. Kolluk kuvvetlerinde kadın temsiliyetinin azlığı bu sorunların büyümesinde etkili. Bu konuda veriye sahip ülkelerde yapılan araştırmaya göre kadınların yüzde 10’undan daha azı uğradığı saldırıyı bildirmiş.
Rapor, bu sorunların çözülmesive şehir hayatındaki iyileştirmelerin yapılabilmesi için yetkili kişilerin kadın bakış açısını araştırması gerektiğine vurgu yapıyor. Ve kadınlara kentle ilgili kararlar alınırken söz verilmesini tavsiye ediyor.
New York’ta kadınlar gidecekleri yere güvenle varabilmek için ulaşıma her ay ekstra 50 dolar (yaklaşık 950 lira) fazla harcıyor.
Kameralarla izleniyor
Çalışmada kimi şehirlerde hayata geçirilen ve kadınların hayatını kolaylaştıran projelerden de bahsediliyor. İsveç’teki Lev! tüneli gibi… İsveç’in Umea şehrindeki Lev! tüneli sürekli kameralarla izlenen, 80 metre uzunluğunda yaya ve bisiklet yoluna sahip. Çocuklu ve çocuk arabalı kadınlarla anne-babalar için geniş bir girişi var. Tasarımı ve doğal aydınlatmaları sayesinde görsel farkındalık arttırılmış. Sanat eserleri ve müzikle tehdit hissi azalmış.
İngiltere’de genç kadınların yüzde 97’si kamuya açık alanda cinsel tacize uğradığını söylüyor.
‘Parklarda hava alma hakkı yok’
Dr. Özgün Akduran-İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi, kentsel mekân, yerel siyaset ve cinsiyet eşitliği konusunda yüksek lisans dersi veriyor.
*Kadınların kenti tam anlamıyla yaşamaları ve kent hayatına nüfuz etmelerinin önündeki en önemli engellerden biri güvende hissetmeme, cinsel, fiziksel, sözel saldırı veya tacize uğrama endişesi. Kent hayatında kadınların görünürlüğü veya görünmezliği meselesi kentin mekânsal organizasyonu ve altyapısıyla yakından ilgili. Şehir plan ve altyapısı kadınların güvende hissetme algısını destekler veya tamamen olumsuz etkileyebilir.
*Uygulanan plan ve projelerde kadınların farklılaşan yaşam deneyimlerinden ileri gelen farklı çeşitlilikteki ihtiyaç, öncelik ve taleplerinin gözetilmemesi kadınları daha çok eve kapatır, kamusal kolektif mekânlardan siler diyebiliriz. Örneğin çocuk oyun odası olmayan bir spor merkezini daha az kadın kullanıyor olabilir ya da karanlık bir sokak, ıssız bir park kadınlar için korku tüneline dönüşebilir. Öyle ki, kadınlar ev içi cinsiyetçi işbölümünden dolayı yüklendikleri hane halkı ve ev bakımı faaliyetlerinden artakalan kısacık zamanlarda sokaklarda, parklarda boş boş dolaşmak, tabiri caizse ‘serserilik yapmak’ hakkından bile yoksundur.
“Şehir plan ve altyapısı kadınların güvenme hissini ya destekler ya da olumsuz etkiler.”
*Bu konuda kadın ve erkek katılımcılarla yapılan bir araştırmanın bulguları çok vurucudur. Araştırmacı, kadın ve erkek katılımcılara bir cadde planı gösterir ve bu caddede bir saat boyunca bir arkadaşlarını beklemek zorunda olduklarını söyleyerek “Kendinizi cadde üzerinde işaret edilmiş noktalara konumlandırın” der. Erkekler gayet rahat bir şekilde “Kaldırımda beklerim”, “Piyango bayisinin önünde beklerim” gibi yanıtlar verir. Kadınlarsa uzun süre sabit bir şekilde bir noktada birini beklediklerinde potansiyel tacizcilerden korunmak için, uzun süre beklemenin meşru karşılanacağı bir otobüs durağında kendilerini konumlandırır. Veya bekliyor gibi görünmektense alışverişe çıkmış gibi görünmelerini sağlayacak şekilde cadde boyunca kaldırımda bir aşağı bir yukarı vitrinlere bakarak yürümeyi tercih eder.
*Belediyeler veya merkezi idare birimleri kentin mekân planlamasını yaparken “Bu proje günün farklı saatlerinde veya haftanın farklı günlerinde kadınların güvende hissetmesiyle ilgili bir sorun yaratır mı? Bunu nasıl bertaraf ederiz?” şeklinde sorgulamaları etki analizlerine dahil etmelidir. Örneğin Seul’de kadınların şiddetten korunması için 24 saat açık olan 656 dükkân Kadın Güvenliği Karakolu programına dahil edilerek kadınların sığınması sağlanmış. Ayrıca gönüllü mahalle gözetmenleri belirlenmiş ve bu kişilere cinsel ve fiziksel şiddet konusunda eğitim verilmiş.
*Türkiye’den bir örnek vermek gerekirse; İstanbul, İzmir, Ankara, Eskişehir gibi büyükşehirlerde uygulanan saat 22.00’den sonra istediğin yerde belediye otobüslerinden inebilme (ve binebilme) modeli daha çok kadının güvensizlik endişesini azaltarak sokakta olma hakkını olumlu etkilemiştir diyebiliriz.