Güncelleme Tarihi:
Bir yandan dizisi, bir yandan yeni filminin koşturmacası içinde... O, ciddi görünen ama bir yanıyla da eğlenceli olanlardan. Lafı uzatmayı sevmiyor, net cevaplar veriyor. Yaşlanmaya hiç niyeti yokmuş gibi duruyor; “Çok çabuk deforme olmama hali güzel. Tabii birden çökmezsem” diyor. Bu sıralar kendi hikâyelerini biriktiren ve bunları film yapmak isteyen İsmail Hacıoğlu’yla muhabbete başlıyoruz.
37 yaşındasın. 40’a az kaldı...
Yani evet, bir aksilik olmazsa (gülüyor).
Hayat yaş aldıkça nasıl değişti?
Daha keyifli oluyor. İnsan yaş aldıkça her gün daha güzel, daha demini bulmuş hissediyor. Her şey bir denge, ona uyanıyorsun.
Hem sakin kendi halinde hem de her an sinirlenebilecek gibi bir duruşun var. Sinirli biri misin?
Çabuk sinirlenen ama hemen arkasından pişman olan tiplerdenim.
Neler basar bam teline?
Kötü niyetli insanlara tahammülüm kalmadı. Zaten kötü niyet bence gözlerden algılanan bir şey. O niyeti gördüğümde de çok sinirleniyorum. Bir de önyargıya katlanamıyorum.
DAHA ÇOK EKMEK YERİZ
Bir yandan da Leonardo DiCaprio gibi hiç yaşlanmıyor, hep çocuksu, bebek suratlı ve genç duruyorsun...
Valla daha çok ekmek yeriz bundan diye düşünüyorum (gülüyor).
Bu bir oyuncu için avantaj mıdır?
Avantajdır bence, çok çabuk deforme olmama hali güzel. Tabii birden çökmezsem (gülüyor).
Magazin gündemi olmadan da ünlü olunabileceğinin kanıtlarından birisin. Gerçekten sakin bir hayatın mı var, yoksa iyi mi gizleniyorsun?
Böyleyim ben. Hoşlanmadığım şeylerin içinde olmamayı kendime düstur edindim. Magazin çok keyif aldığım bir durum olmadı hiçbir zaman. Ama bunu ‘magazin kötü’ anlamında söylemiyorum. Ben tercih etmedim sadece, dolayısıyla hep işlerimle gündeme geldim.
BİRAZ DAHA AĞLAYACAĞIZ
‘Kesişme: İyi ki Varsın Eren’ bu hafta vizyona girdi. Bizi nasıl bir film bekliyor?
Gerçek bir film bekliyor. Aslında keşke Ferhat Gedik ve Eren Bülbül hayatta olsaydı ve biz bu filmi çekmeseydik. Dolayısıyla buruk başladık ama ‘Bu hikâye tarihe de kalsın’ diyerek içimizi rahatlatıp yolculuğa devam ettik. Aslında hem Gedik’in hem de Bülbül’ün bir kez daha tarihe geçmesi adına bir hareket olduğu için mutluyum, o anlamda umutlu bir film.
Bilmeyenler için şehit Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş Ferhat Gedik ve Eren Bülbül’ün hikâyesini nasıl anlatırsın?
Film, ikisinin hayatlarının bir şekilde buluştuğu, en sonunda birlikte şehit oldukları, ebediyete yürüdükleri bir kesişme hikâyesini anlatıyor. Gümüşhane’de göreve başlayan Ferhat Abi’nin bir şekilde Eren’le tanışması ve daha sonrasında başına gelen acı olayı anlatıyor. Hikâyenin nasıl bir kurgu örgüsü olacağı çok önemliydi. Yönetmenimiz Özer (Feyzioğlu) burada devreye giriyor. Çalışırken birbirimizden çok şey öğrendik diye düşünüyorum. Dolayısıyla kendi içinde sürprizleri de olan, nasıl olacak ki acaba diye düşündüren bir hikâye bizi bekliyor.
‘Ayla’da bizi çok ağlatmıştın. Bu sefer izleyiciyi ne bekliyor?
Sanırım bunda biraz daha fazla ağlayacağız. Bu acısı taze olan bir hikâye maalesef. Bizi daha derinden etkileyeceğini düşünüyorum.
Beyazperdede gerçek hikâyeleri anlatmayı daha çok mu seviyorsun?
Aslında evet, bu kendi tercihim. Çünkü sinema filmlerine ‘Kızıma bırakacağım’ diye düşünerek öyle bir özenle yaklaşıyorum. Bir de filmin başında “Gerçek hikâyeden esinlenmiştir” yazıyor ya, o bende seyirci olarak ekstra bir heyecan yaratıyor. Bu yüzden denk geldikçe içinde bulunmaktan keyif alıyorum.
ÖĞRETİCİ VE ZOR BİR YOLCULUK
Bir yandan yeni dizin ‘Mahkum’ Fox’ta devam ediyor. Birbirine tamamen zıt karakterlere sahip ikiz kardeşleri canlandırıyorsun. İki karakteri birden canlandırmak zor oluyor mu?
Kolay diyemeyeceğim. Hem teknik hem mental açıdan zor. Ama senaryoyu okuduğumda beni cezbeden ilk şey o oldu zaten. Sonrasında uyarlama olduğunu öğrendim. Çok öğretici ve zor bir yolculuk. Çok güzel tepkiler var, güzel yorum yapan herkese de buradan teşekkür etmek istiyorum.
Dizi başladığı anda sosyal medyada TT (trending topic) oluyorsun...
Evet, öyle bir güzellik var, sağ olsunlar. Valla yorumlarda övüldüğünü görmek çok keyifli, beni çok mutlu ediyor. Instagram’daki yorumları falan da hepsini ciddiye alarak tek tek okuyorum. Umarım böyle devam eder, ettirebiliriz.
İYİ OLMAYI TERCİH EDİYORUM, BÜTÜN UĞRAŞIM BU
Ekranın en iyi kötülerinden birini canlandırıyorsun… Sence kötü nedir?
Göreceli bir şey; neye göre, kime göre kötü…
Sana göre?
Bir insanın özgürlüğüne dokunduğun yer, işte orası bence kırmızı çizgidir. Kimsenin özgürlüğüne dokunamazsın. Bu anlamda kötü olan çok şey, kötü olan çok insan var ne yazık ki.
Kötüyü oynamak bir oyuncu için daha kaşıyıcı bir şey mi?
İyi olan taraf ister istemez daha sığ kalıyor, kötü olan taraf daha renkli oluyor. Bu sebeple oynayacak daha çok malzeme var. Maalesef böyle.
Filmlerde ve dizilerde sanki kötü karakterler daha çok seviliyor, fenomen oluyor. ‘Mahkum’daki karakterin de öyle oldu. Sence neden kötüyü daha çok seviyoruz?
Valla içimizdeki kötü o galiba.
Nasıl yani?
Yani izlerken galiba içinden, kendinden bir şey yakalıyorsun. Alışılagelmişin dışına çıkmak, ezber bozduran bir keyif oluyor seyirci için sanırım.
Sence günümüzde insanlar ne kadar kötü?
Maalesef insanlar aşırı kötüler.
Bu durumda umudunu nasıl koruyorsun?
5 yaşında bir kız babası olarak, bir Atatürk genci olarak asla umutsuz olduğumu söyleyemem, umutsuz olmayacağım, zaten olmamalıyız. Dolayısıyla yarınlardan umutluyum.
Senin içinde ne kadar kötü var?
Herkes kadar. Herkesin içinde her şey var aslında. Sana düşen onu kontrol etmek. Nefsin sürekli senden istiyor, bunun sonu yok ama sen ne kadar ona ‘hayır’ diyebiliyorsun. Bütün yolculuk, bütün mesele bundan ibaret aslında.
Canlandırdığın karakter istediklerini elde etmek adına kardeşini bile öldürmeyi göze alıyor. Sen istediklerini elde edebilmek için ne kadar ileri gidersin?
Hiçbir zaman o kadar ileri gitmem tabii… İnsanın kendi yolculuğunda da kaderini kendi çizdiğine inananlardanım. Ben hep işimde gücümde kendimle ilerlemeye çalıştım. Ve gerçekten iyi olmayı tercih ediyorum, bütün uğraşım bu.
KENDİMİ HAYATTA TUTUYOR, MOTİVE ETMEYE ÇALIŞIYORUM
Bir önceki işin ‘Hükümsüz’ kadın meselesine değiniyordu. Bu işte de yine bir kadın cinayeti ve kadına karşı şiddet görüyoruz. Öncelikle o sahneyi çekerken ne hissettin?
Çok bıçak sırtı bir sahneydi. Ülkede her gün en az bir kadın öldürülüyor ve maalesef durum buralara geldi. Dizide bu durumu nasıl yapacağız, nasıl tepki alacağız, çok düşündük. Ama elimizdeki neyse ki samuray bıçağı değildi ve gerçek değildi. Her şey o kadar sapkın bir hal aldı ki maalesef. Bizim sahne bu vahşetin içerisinde sadece ‘Evet, adamlar işlerini yapıyorlar’ tadında seyirlik bir şeyden ibaret kaldı.
Bir kız çocuğu babası olarak kadına şiddet haberleri sana ne hissettiriyor?
İnsan olanın ne hissetmesi gerekiyorsa onu hissediyorum. Kendimi hayatta tutuyorum, motive etmeye çalışıyorum ama ben de maalesef herkes kadar mutluyum! Kendinize soruyorsunuz ya “Ne kadar mutluyum” diye, ben de işte o kadar mutluyum. Ne eksik ne fazla. Her gün dışarı çıktığınızda trafikte ne hissediyorsanız, yaşam çabası içinde… Bir de mesleğimizin dünyasında var olma çabası falan var. Bu da benim hikâyem işte, siz ne kadar mutluysanız ben de o kadarım, ne az ne çok.
Oysa oyunculuk dünyasında olanların daha mutlu, daha dokunulmaz olduklarını düşünürüz…
Meseleye hiç öyle bakmıyorum. Benim işim empati yapmak üstüne kurulu. Belki de bu sebeple çoğu insandan daha da duygusalım o anlamda. Dolayısıyla olanlardan da daha fazla etkileniyorum. Çoğu insanın ‘Tamam alıştım’ dediği birçok şey beni daha fazla etkileyebiliyor.
KİM KİMİ ÇÖZMÜŞ Kİ, BEN Mİ ÇÖZECEĞİM!
20 seneyi aşkındır bu işi yapıyorsun. Bu sektörden ne öğrendin?
Birçok şey. Ama işim hayatım olduğu için hayatı ve insanları öğretiyor.
Çözebildin mi insanları biraz?
Kim kimi çözmüş ki, ben mi çözeceğim!
Memnun musun yaptığın işten?
Allah’a şükür bu memlekette sevdiği mesleği yaparak para kazanan nadir insanlardanım.
Elinde bir sihirli değnek olsa, bunca yıl emek verdiğin oyunculuk ve dizi sektöründe neyi değiştirmek isterdin?
Sektörün geneli olarak süreleri… 140 dakika çok uzun. Bütün her şeyi, kaliteyi de düşüren o süre. İş güvenliğini de azaltan, seyirciyi de yoran…
BANA BURALARDAN GELME KARDEŞİM!
Erkek oyuncular arasında son dönemde kaslı olma modası var…
Ne diyeyim arz-talep meselesi, garip bir şekilde oralara doğru gidiyordu bir ara mevzu.
Sen de ‘Moda oldu, baklava yapayım’ der misin?
İş gereğiyse yapılır da modaysa demem. Ya da sağlığım için yapacaksam tamam… ‘Bu bir akım oldu, ben de spor yapayım’ hiç demedim.
Kendini yakışıklı buluyor musun?
Aynaya baktığımda “Allah’a şükür be oğlum, tamam bugün de fena değilsin” tadındayım diyebilirim.
Bir yandan seksi de bulanlar var seni…
Bana buralardan gelme kardeşim (gülüyor).
YEMİN, EN BÜYÜK ÖĞRETMENİM OLDU
Kızın Yemin’le nasıl bir ilişkiniz var?
Müthiş, anne delirtmeceli bir baba-kız aşkı yaşıyoruz.
Baba olmak, özellikle de kız babası olmak hayatta neleri değiştiriyor?
Her şeyi değiştiriyor Hakan. Meselelere bütün bakış açın değişiyor. Kendi kafanda, kendi içinde geçmişini temizletiyor sana. Gereksiz şeylerden kurtuluyorsun. Aslında müthiş bir öğretmen. Yemin, benim en büyük öğretmenim oldu diyebilirim. Beş yıldır ondan çok şey öğrendim ve her gün de öğreniyorum.
KARANTİNA BENİ ÇOK BOZMADI
Yeni yılın ilk günlerindeyiz. 2021 nasıl geçti?
Valla biraz zorlu bir yıl oldu benim için. Çok ustamızı kaybettik. Genç arkadaşlarımızdan da gidenler oldu.
2022 dileklerin neler?
Sinirlerin alındığı, birbirine toleransın olduğu, sağlıklı, virüssüz, huzurla eskisinden daha çok birbirimize sarılabildiğimiz bir yıl olur umarım. Ve bol reytingli...
Pandemi nasıl geçti?
Diğer insanlara nazaran daha iyiydik. Çünkü insanları evde oturtmak adına bizim çalışmamız gerekti, diziler devam etti. Ama çalışarak daha kolay atlattım o dönemi.
Karantina döneminde insanlar ‘içe döndük’ falan dediler ya, sende o tip aydınlanmalar oldu mu?
Yoo, ben zaten hep kendimde yaşayan bir adam olduğum için sıkıntı yoktu. Evcimenimdir, dışarı çıkmayı falan çok istemem. Beni çok bozmadı yani.
HER YIL BİR FİLM... BİR YANDA KIZIM, BİR YANDA TAVUKLAR...
Bundan sonrası için hayalin nedir?
Çanakkale’ye taşınmak.
Ne yapacaksın orada?
Kendi filmlerimi çekmek istiyorum. Hikâyelerimi biriktirdim. Her sene bir filmde oynayıp bir tane de kendi filmimi çekmek gibi bir hayalim var. 40 yaşımda başlayıp 50 yaşıma kadar her yıl bir film çekebilirsem ne mutlu. Bir yandan da tavuklar, kızım… Takılayım öyle, derdim o.
Film çekmek dedin de hayatını değiştiren ya da defalarca izlesen de sıkılmadığın bir film var mı?
‘Piyano Piyano Bacaksız’.
Neden?
Çocukluğuma mı denk geliyor? O kurulan atmosfer mi beni çok etkiledi? Bilmiyorum. Ama o filmde müthiş bir anlatım ve çok güzel oyunculuklar var. İnsan olmanın doruklarını hissettiğim nadir filmlerden.