Güncelleme Tarihi:
Toplam madalya sayısında kendi rekorumuzu kırarak döndüğümüz Tokyo 2020’nin en heyecan verici öyküsünü birlikte yazdılar... ‘Muhammed Ali’yi bekler gibi’ alarmımızı kurup maçlarını izlediğimiz Busenaz Sürmeneli (altın) ve Buse Naz Çakıroğlu (gümüş) Londra 2012’den bu yana olimpik spor kabul edilen kadın boksunda Türkiye’nin ilk madalyalarını getirdiler.
Onların tek ortak noktası bu başarıları değil. İsimleri aynı, ikisi de Trabzonlu, ikisi de boksör ve ikisi de 26 Mayıs doğumlu. Aralarında iki yıl var, Çakıroğlu 1996’lı, Sürmeneli 1998’li. Bir de sıkletleri farklı; Sürmeneli 69 kiloyla welter, Çakıroğlu 51 kiloda sinek sıklette yarışıyor.
İki genç kadın sporcumuzdan ülkeye dönmelerinden hemen sonra, ailelerinden ve devlet büyüklerinden zaman çalarak, merak ettiğimiz sorulara cevap vermelerini istedik...
Yıllar süren hazırlıkların ardından olimpiyat madalyasını boynunuza taktığınızda hissettiğiniz şey neydi? Mutluluk mu, rahatlama mı, yoksa gurur mu ağır bastı?
Buse Naz Çakıroğlu: Bizim için çok yorucu bir dönemdi. Normal şartlarda Olimpiyat Oyunları’na hazırlanılan 4 sene, hiç kimse için kolay olmuyor. Bu sefer 4+1 yıl olarak hazırlandık üstelik. Hem fiziksel hem de zihinsel olarak zordu. Çünkü pandemiden sonra tekrar odaklanmak, aynı formu yakalamaya çalışmak gerekiyordu. Ama tabii madalyayı boynumuza takarak emeğimizin karşılığını alabilmek bizi hem gururlandırdı hem de çok mutlu etti. Artık daha büyük bir sorumluluğumuz olduğunu hissediyoruz. Bunun nedeni de Türk halkının desteğini almamız. Sosyal medyadaki paylaşımlara bakıyorum da... Herkes bir dahaki maçımız için sabırsızlanıyor.
Busenaz Sürmeneli: Çok istedik, çok çalıştık, Allah bize nasip etti. Ben ikimizin de final oynayacağını düşünüyordum zaten. O kapasitedeydik, düşünce olarak da hazırdık. Üzerimizde büyük bir sorumluluk olduğunun da bilincindeydik. Her turnuva finale kadar yükselmemiz beklentisini arttırmıştı, ‘Size güveniyoruz’ diyenlerin sayısı çoktu. Belli etmemeye çalışıyorduk ama düşünmekten uyuyamadığımız geceler oluyordu. Gece uyuyamayıp kalkıyordum, bir bakıyordum ki Buse de ayakta. Stresten vücudumuzda yaralar bile çıktı. Kürsüye çıktığım zamansa emeklerimin karşılığını aldığımı düşündüm. Saydığınız duyguların hepsi bir anda geliyor. Ama gurur biraz daha öne çıktı.
Tokyo’ya gitmeden önce muhabir arkadaşlarım sizinle konuşmuştu Buse Naz Hanım... Olimpiyatların çocukluk hayaliniz olduğunu söylemiştiniz. Busenaz Hanım, siz de madalyayı alınca “Çocukluk hayalimi avcumun içinde tutuyorum” dediniz. Bu hayali kurmaya ne zaman başladınız? Kadın boksunun olimpiyat listesine eklendiği 2012 Londra ile mi başladı?
Buse Naz Çakıroğlu: Ben spora 2009’da, 13 yaşımda başladım. 2012’ye kadar hayallerim Avrupa ve Dünya şampiyonalarıydı. Ablalarımıza özenip bu şampiyonlukları kazanmak istiyorduk. Kadın boksu Olimpiyat Oyunları’na eklenince antrenörümle bir karar aldık. Rio 2016’yı değil, Tokyo 2020’yi hedef olarak belirledik. Tüm programımızı da buna göre yaptık.
Busenaz Sürmeneli: Ben 23 yaşındayım. 10 yaşındayken hocam “Olimpiyata gideceğiz” dediğinde olimpiyatın ne olduğunu bile bilmiyordum. Herkesin dilinde olimpiyat lafı olunca merak edip araştırdım. Benim de hedefim 2020’ydi... Rio 2016’yı yaş nedeniyle kaçırmıştım. Elemeler Samsun’da yapılınca gidip izledim, olimpiyat ruhunu orada gördüm.
‘KENDİMDEN DAHA EMİNİM’
Olimpiyat Oyunları’nın nasıl bir farkı varmış Avrupa ve Dünya şampiyonalarından?
Buse Naz Çakıroğlu: İlk Olimpiyat Oyunları’nda finale çıkmak çok büyük bir olaydı. Eve dönüp kendi başıma, sakin kalınca ‘Artık başka hiçbir turnuva beni heyecanlandırmaz’ diye düşünmeye başladım. O heyecanları tamamen atlattık. Artık daha sakin, daha emin olurum kendimden. Olimpiyat Köyü’nde çok başarılı ve önemli sporcularla bir aradaydık. Defalarca katılmalarına rağmen hareketleriyle bize rol model oldular. ‘Büyüdükçe küçülmek’ ne demek yaşayarak öğrendik.
Busenaz Sürmeneli: Her amatör sporcunun hayali olimpiyatlarda madalya kazanmaktır, bazen de sadece katılabilmek... Orası en üst mertebe. Heyecanı çok başka. “En çok Dünya Şampiyonası’nda heyecanlandım” diyordum ki burası farklıymış. Rüyada olmak gibi... Herkes için farklı üstelik. Tokyo’dan dönerken THY ekibi fotoğraf çektirmek istedi. O sırada Japonlar bizi gördü ve biri “Madalyaya dokunabilir miyim” diye sordu. Sonra bir anda ağlamaya başladı.
Busenaz Hanım, siz de madalya aldıktan sonra “Ağlamak istemiyordum ama...” diyerek söze başladınız. Sizi destekleyenlerin ilgisi bir sorumluluk yüklüyor mu mücadelelere?
Buse Naz Çakıroğlu: Her şeyden önce kendimiz çok istiyoruz. Başarırsak kendimiz çok mutlu olacağız, ailemiz çok mutlu olacak... Bu şekilde çember genişliyor. Bunun da farkındayız. Ama olimpiyatlar çok farklı. Birçok kez Avrupa ve Dünya Şampiyonu olduk ama böyle bir ilgiyle karşılaşmadık. Birçok arkadaşım, Fenerbahçe yöneticileri çeyrek ve yarı final maçlarından sonra “Daha önce 5.30’da Muhammed Ali maçı için uyanmıştık, şimdi de sizin için uyandık” dedi. Bunlar beni çok mutlu etti. Ama bunları bir yük olarak görmüyorum. Hem salondakilerin, bakanımızın, müdürlerimizin desteği hem de sizin desteğiniz bize güven verdi.
Busenaz Sürmeneli: İzlenmek, desteklenmek bizi motive ediyor. Buse ile tarih yazdık böylece. Küçük çocuklara rol model olduğumuzu bilmek sevindiriyor. Trabzonspor’u kaç kişi aramış ‘Boks okulu var mı’ diye... Bu beni çok mutlu etti. Trabzon biraz kapalı bir şehir. ‘Kızlar boks yapar mı’ diyenler olmuştu. Bazen anlatarak değil, göstererek insanların anlamasını sağlarsınız. ‘Boks okulu var mı’ diye sorulması idol olduğumuzu gösteriyor. Örneğin şimdi Buse saçını sarıya boyatsa mahallesindeki tüm küçük kız çocukları aynısını yapmak ister (gülüşmeler). O derece!
Buse Naz Çakıroğlu: Gerçekten de mahalleye gidip eve giremiyorum. Yarım saat sürüyor. Birkaç tane pankart var, çocuklar onun önünde bekliyorlar, beni görünce aileleri de geliyor, fotoğraf çektiriyoruz. Hayranlıkla saçlarıma dokunuyorlar (gülüşmeler). Ben okuduğum kitapları, dergileri sosyal medyada paylaşarak onları yönlendirmeye çalışıyorum. Çocukların, genç kızların spor yapmasını, aile baskısından kurtulmasını, 18 yaşına gelmeden bile bir gelir sahibi olmalarını çok istiyorum. Spor bunlara açılan en iyi yollardan biri.
‘HEYECANA ALIŞIĞIM AMA...’
Ülkeye dönmek de kürsüye çıkmak kadar heyecanlı mı?
Buse Naz Çakıroğlu: Ben bir karşılama olacağını biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Sonra konvoyla eve gideceğimizi söylediler. 3-5 araba bekliyordum, bir baktım ki upuzun bir konvoy. İstanbul Havaalanı’ndan Anadolu Yakası’na kadar. Mahallede herkes ayaktaydı, mehter takımıyla... Onlar benden daha heyecanlı. Zaten final öncesi onların bu hallerini görünce bitsin de rahat etsinler diye düşünmeye başladım. “Ben bu heyecana, bu tempoya alışığım ama onlar...” diyordum.
Busenaz Sürmeneli: Ben de ilk önce İstanbul’a inince ‘Büyük şehir, bizi tanımazlar’ dedim. Otelde bile çok yoğun ilgi oldu. Hızlıca bir şeyler almak için AVM’ye gittim ama inanır mısınız alışveriş yapamadım. Trabzon’da da binlerce araç vardı. Annemin yanına gidip elini öpene kadar o kadar zorlandım ki!
Şimdi sırada ne var? Yeni hedefler koymadan önce kendinize, ailenize zaman ayıracak mısınız?
Buse Naz Çakıroğlu: Henüz hedef belirlemedik, plan yapmadık. Antrenörüm dinlenmemi istiyor ama biraz yoğunluk var tabii şu an. Bu geçince tatil yapacağım. Birkaç kere! Peş peşe... Farklı arkadaş gruplarıyla... Bitince uzun ve kısa vadeli planlar yapacağız. Uzun vadeli olan Paris 2024. İkinci olimpiyatımda altın madalya alacağım. Kısa vadede de tüm turnuvalardan şampiyon olarak ayrılmak istiyorum.
Busenaz Sürmeneli: Ben de önce tüm ailemle birlikte güzel bir tatile çıkmak istiyorum, onları çok özledim. Sonra da ikizim Tuğçenaz’la (ikizi de boksör ve Balkan şampiyonluğu, Avrupa 3’üncülüğü var) tatile gitmek istiyorum. Biz bunu hak ettik. Kendimizi yenilemeye ihtiyacımız var.
‘NASIL BÜYÜK BİR İŞ BAŞARDIĞIMIZI GELİNCE ANLADIM’
Tokyo’dayken Türkiye’nin gündeminden, orman yangınlarından etkilendiniz mi?
Buse Naz Çakıroğlu: Öncesinde de böyle bir karar vardı ama yangınlardan, kayıplardan, hayvanların ve doğanın zarar görmesinden sonra antrenörüm sosyal medyaya girmemi yasakladı. Çok etkilenmiştim. Özellikle Instagram ve Twitter’da video izlememi istemedi. Mümkün olduğunca da düşünmemeye çalıştım. Ailemle bile telefonda çok görüşmedim diyebilirim. Bir de hayaller kuruyordum, ülkeye döndükten sonra biraz dinleneceğiz, o yangınların çıktığı yerleri gezip göreceğiz, tatil yapacağız... Görmek istediğim çok yer vardı. Bunlar yaşanırken bizim madalya almamızla insanların büyük coşku duyması, mutlu olmak için bir şeyler aradıklarını gösteriyor. Gümüş aldığım için biraz üzülmüştüm ama annem telefonda “Nasıl büyük bir iş başardığının farkında değilsin” dedi. Gelince anladım. İnsanların mutlu olmaya, ülkesini iyi duygularla anmaya ihtiyacı var.
Busenaz Sürmeneli: Biz her turnuvaya gittiğimizde sanki ülkenin gündeminde kötü şeyler oluyor; yangınlar, kadına, hayvana şiddet... Bu yüzden telefon detoksu yapıyoruz. Tokyo’dayken ‘Busenaz sen şimdi ne yapabilirsin, gidip yangınları söndüremezsin’ diye düşündüm. Ama insanların yüzünü güldürme ihtimalimiz vardı ve buna odaklandık.
‘JAPONLAR TÜM BOKSÖRLERİN ADI BUSENAZ MI DİYE MERAK EDİYORMUŞ’
Farklı yazılsa da aynı isim, aynı memleket, aynı branş, doğum tarihiniz bile iki sene arayla aynı gün... Tesadüflere inanır mısınız?
Buse Naz Çakıroğlu: Ben bazen şöyle diyorum: Bizi dünyaya boks yapalım diye göndermişler! İçinde olunca normal gibi geliyor ama insanlar öğrenince çok tuhaf karşılıyor. Üstelik benim dedem ve onun babası gençlik arkadaşı, bunu kimse bilmez. Biz yokken onlar arkadaşmış. Birçok ortak noktamız var.
Busenaz Sürmeneli: Japonya’da bir salondaydık, oranın sahibi de Türk, Trabzonlu... Yanıma geldi, “Trabzonlu musunuz ikiniz de” diye sordu. Sonra “Japonlar tüm boksörlerin adı Busenaz mı diye merak ediyormuş” dedi (gülüşmeler). Çok popüler bir isim sanmışlar.
Ne zaman tanıştınız, kaç yaşlarındaydınız?
Buse Naz Çakıroğlu: 2013’te tanıştık. Busenaz o zaman daha dövüşemiyordu ama kamplara geliyordu. Orada tanıştık.
Aranızda rekabet oldu mu hiç? Sıkletler farklı ama idmanlarda karşı karşıya geldiniz mi?
Buse Naz Çakıroğlu: Nasıl çıkayım! Ben onun yarısı kadarım (gülüşmeler).
Busenaz Hanım’ın çalıştığı salonun camına bıraktığı not çok konuşuldu. Siz de Badi Ekrem’li bir gönderme yapmıştınız...
Buse Naz Çakıroğlu: Tamamen şans eseri... Bir saniyede çekildi. Uğraşılmış bir fotoğraf değildi. Hatta arkadaşıma sordum “Paylaşayım mı” diye... Şener Şen gibi durmak istemiştim. Hâlâ etkileşim alıyor.
Busenaz Sürmeneli: Benim için salonlarını terk ediyordu arkadaşlarım. Son antrenmandan sonra bir not bırakmak istedim. Sosyal medyada görünce çok duygulandım.