Güncelleme Tarihi:
S iyah bir tuval ve üzerinde zamandan ve mekândan bağımsız geometrik formlar... Çağdaş Türk resminin yeri doldurulamaz isimlerinden ressam ve akademisyen Adnan Çoker, geçen pazartesi yaşamını yitirdi. Baraz Galeri’nin kurucusu Yahşi Baraz onun için ‘Resim sanatına duyduğu derin inançla üreten, öncülü ve ardılı bulunmayan bir sanatçı’ diyor. Sanat eleştirmeni ve küratör Beral Madra ise ‘2-3 kuşak sanatçının eğitmeni’ olduğuna dikkat çekiyor. Değerli sanatçının Türk resim sanatındaki yeri ve önemini sanat dünyasının önde gelen isimleriyle konuştuk.
‘Bir Rönesans zanaatkârı gibi kendi içine doğru derinleşmeyi esas aldı’
Hasan Bülent Kahraman
Akademisyen, sanat eleştirmeni, küratör
*Soyut resim Çoker’in gündemine Paris dönüşüyle birlikte girmiştir. Fakat soyut resmin karmaşık evrenini Çoker’in de diğer dönemdaşları gibi bir tür figürasyon olarak anladığı ve bunu aşmak için çabaladığı görülür. Bugün Çoker dendiğinde akla gelen ve mimari elemanların soyutlandığı resimler, bu anlayışın kırılmasına tekabül eder.
*Çoker bu girişimiyle birkaç unsuru bir araya getirmek istiyordu. Bir kere bu kesinlikle minimal bir resimdi. Elbette aynı zamanda ideolojik tercihleri olan minimalizmle eklemlenmesi gerekmiyordu ve öyle de olmadı. Ne var ki; Donald Judd, Dann Flavin veya kısmen Richard Serra’nın yapıtlarında gördüğümüz (ki hepsini bir tür heykel saymak gerekir) anlayış gibi özünde yeni bir mekân yaratmaktı. Mevcut mekânı aşan bir mekân. Çoker de kubbe soyutlamalarıyla bize bu bağlamı yarattı.
*İkincisi, yine minimalizmin büyük sorunsalı olan siyahla özdeşleşmeleriydi. Her şeyi yutan bir siyahın parlak bir yarım çemberle vurgulanması ortaya bitmeyen ve ciddi bir lirizm çıkarıyor, ‘resim’ tam da o noktada teşekkül ediyordu. Bu kurgunun temel dürtüsü herhalde bir sentez arayışıydı. Daima dikatomilere (ikilik) dayanmış Türk modernleşmesinin bilincine Çoker de Doğu-Batı, lirik-melankolik, minimal-maksimal, soyut-figüratif planlarda sentezler öneriyordu.
*Büyük boyutlu, parlak yarım çemberlerle sonsuzca uzayan ve genleşen mekânlarsa onun zamanla ve espasla kurduğu gergin ilişkiyi hiçbir öykücülüğe düşmeden dile getirmesine olanak verdi.
*Tek kusuru tüm bu tür sanatçılarda görüldüğü gibi kendi resmini çoğaltmasıydı. O da resim de dönüşüyordu ama ancak bir akademik uzman gözü o dönüşümü görebilirdi. ‘Çoker başlattığı serüveni başka bir durağa taşıyabilir miydi’ sorusunun cevabı bende olumludur. Fakat bunu istemedi. Bir Rönesans zanaatkârı gibi kendi içine doğru derinleşmeyi esas aldı ki, bu da aynı ölçüde saygın bir tutumdur. Gelecek kuşaklar Çoker’in bu özgün dilini dikkatle incelemek zorundadır.
Kendine özgü bir sentez...
*1945-1951 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi’nde ressam Zeki Kocamemi’nin öğrencisiydi.
*1953 yılında ressam Lütfü Günay’la Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde sergi açtı. Bu, Türkiye’deki ilk soyut resim sergisiydi.
*1955’te Paris’te André Lhote ile kısa bir süre çalıştıktan sonra Henri Goetz Atölyesi’nde soyut dışavurumcu akımı keşfetti.
*1969 yılından itibaren kubbe, Türk üçgeni, minare gibi formları soyutlayarak kendine özgü bir sentez geliştirdi.
*Mor, pembe, eflatun renkli ışıklardan oluşan, siyahın hâkim olduğu kompozisyonlarıyla tanındı.
‘Bir ifade virtüözüdür; bilgiyi yılmadan, coşkuyla paylaşmıştır’
Yahşi Baraz-Galeri Baraz’ın kurucusu
*Adnan Çoker Türk sanat arenasında kayıtsız şartsız kabul edilmiş bir otoritedir. Öncülü ve ardılı bulunmayan sanatçıdır, eserlerinde bambaşka bir estetik katmanlaşmanın müjdesini vermiştir. Bu ilginç bir tek başınalıktır.
*Bu tek başınalık sanatçının toplum ilişkilerinde, hocalığında, kariyerinde hiç ödünsüz sürmüştür. İnandığı her şeyi sanatını geliştirmek adına kullanmış, kendine zarar vereceğini bile bile bu tavrı sürdürmüştür.
*Adnan Çoker’in çok iyi bir konferansçı oluşu, genç kuşağı yetiştirme tarzı, bilgiyi yılmadan, kıskanmadan paylaşan coşkulu kişiliği bizi ülkesinde sanatın gelişmesi için hayatını ortaya koyan, çok yönlü, anıt bir adamla karşı karşıya getiriyor.
*Kendisiyle 1968 yılında karşılaştım. O tarihten sonra da hem sanatını hem kişiliğini büyük bir hayranlıkla izledim. Galericilik kariyerim boyunca düzenlemiş olduğum sergilerde onun yapıtlarına yer vermek benim için büyük bir mutluluk ve gurur kaynağı olmuştur.
*Adnan Çoker yüksek bir ifade virtüözü olarak Türk plastik sanatlarında bir eşi daha bulunmayan resimsel bir yapıyı kurarak şimdiden anıtlaşmıştır.
‘Umarım büyük bir retrospektif sergiyle anılır’
Beral Madra-Sanat eleştirmeni, küratör
*Adnan Çoker’in vefatıyla, son dönemde yitirdiğimiz Şükran Aziz, İbrahim Örs, Muhsin Kut, Selma Gürbüz ve Balkan Naci İslimyeli’nin yarattığı üzüntü ve hüzün katlandı. Onları değerlerine uygun biçimde anma, hatırlatma işi bizlere düşüyor; çünkü Google’a ‘ölen sanatçılar’ yazdığınızda sinema-tiyatro oyuncuları, eğlence ve popüler kültür yorumcuları listesi çıkıyor; çağdaş sanat üreticilerinin adları görünmüyor...
*Adnan Çoker, minimalist soyut yaklaşımıyla Türkiye’nin Geç Modern sanat üretimi ve bu üretimin postmodernizme dönüşümünde öncü bir sanatçısı ve iki-üç kuşak sanatçının da eğitmenidir. Çoker’in resim külliyatı Türkiye’nin geleneksel belleğinin modernizmle karşılaşmasındaki bilinçaltı sürecinin görselleştirilmesi olarak nitelendirilebilir diye düşünüyorum. Umarım büyük bir retrospektif sergiyle anılır.
*Ülkemizin kültür-sanat sistemi ve politikasının önemli bir reform sürecine gereksinimi var; mevcut düzen Adnan Çoker gibi sanatçıların yaşamları boyunca üretimleriyle ve eylemleriyle yaratmaya çalıştıkları çağdaş sanat ortamına yanıt vermiyor. Onun gibi birçok sanatçı gerekli gelişmelere büyük katkı sağladı ama ne yazık ki beklenen köktenci değişim gerçekleşmiyor; onlar da olumlu bir sonuç görmeden öldü. Üzüntünün bir boyutu da budur.
‘Koleksiyonları zenginleştirir’
Maya Portakal Portakal Sanat ve Kültür Evi direktörü
“Hassasiyet, yalınlık, akılcı bir duygusallık var büyük ustanın eserlerinde. Derinlik, yanılsama… Oyun, keşif… Türk resim tarihi Adnan Çoker gibisiyle az karşılaştı.
Yıllardır önemli koleksiyonlarda yerini almış, girdiği evlerden çıkmayı sevmez ustanın eserleri. Uzun soluklu yaşar, koleksiyonları zenginleştirir, kalitesiyle yeni bir soluk getirir. Yapıtlarını Türkiye’de ve başta Fransa ve İsrail gibi ülkelerde önemli, özel koleksiyonlara kazandırabilmiş olmaktan mutluluk duyuyoruz.”
“Hep daha ileri!”
İnci Aksoy- Eğitim, Kültür ve Araştırma Vakfı (EKAV) ve Ekavart Gallery’nin kurucusu
“Çağdaş sanatın çok önemli bir temsilcisi, aynı zamanda özgün kişiliğiyle çok sevdiğim bir sanatçımızdı. ‘Hep daha ileri’ sloganıyla eleştirinin insanı geliştirdiğine inanan Çoker bir röportajında ‘En büyük eserim bu diyebildiğiniz bir eseriniz var mı’ sorusunu ‘Yok, onu halk bilir’ diye cevaplamıştı. Kubbe, kemer, minare gibi mimari formlardan etkilenerek, siyah tuval üzerine zamandan ve mekândan bağımsız geometrik desenleriyle ürettiği muhteşem eserleriyle Türk resminde yeni bir ekol açan değerli sanatçımız, yapıtlarıyla hep bizlerle olacak.”