Güncelleme Tarihi:
Ekranda göründüğü gibi çok kibar. Ses tonu asla yükselmez, karşısındakini asla incitmez gibi duruyor; “Kibar olmak, nahif olmak, zarafet, iyi niyet gibi her geçen gün daha da ihtiyaç duyduğumuz değerlerin eksikliğini yaşıyoruz zaten. İşte bu yüzden böyle değerlere sahip çıkmamız gerek” diyor. Stüdyoya spor bir kıyafetle geliyor. Yüzünde aşırı makyaj falan yok. Bir dönemin Türkiye güzeli. Ama yıllar içinde hiç değişmemiş gibi. İnsan onun duru güzelliğinden gözünü alamıyor. Etrafına yaydığı sempatik havanın yanında, kibarlığıyla hemen etkiliyor. Kendimi onunla neredeyse saygı duruşunda konuşurken buluyorum! Arzum Onan’la başlıyoruz muhabbetimize...
FOTOĞRAFLAR: Muhsin AKGÜN/MASTÜDYO
* Uzun zamandır senden haber alamıyorduk. Neler yapıyorsun?
Pandemi süreci malum... Şimdi güzel işbirlikleri ve ara verdiğim heykel çalışmaları kaldığı yerden devam ediyor.
* Yıllardır çok sakin, sansasyondan uzak bir hayatın var gibi görünüyor. Gerçekten bu kadar sakin misin, yoksa bu bir imaj mı?
İmaj olsa bir yerde patlardım herhalde! Ben de herkes gibi birçok renge sahibim. Belki canlı renklerden ziyade daha çok mat renkler, kim bilir? Evet, genel olarak sakin ve sabırlı bir yanım var. Göz önünde olan biri olarak bu bir avantaj sanırım.
Keşkelerimiz oluyor
* “40’lı yaşlar küçükken aklıma bir ayağı çukurda, yaşlı insanlar getirirdi” demişsin. Şimdi 40’ların sonuna doğru giderken bu yaşlar ne hissettiriyor? Nasılmış 40’lar?
Bak sen! Böyle mi demişim (gülüyor)? Muhtemelen bunu söylediğim yaş 20 ve ben orada kalacağım zannetmişim. Bugün 40’lı yaşların sonuna gelmiş biri olarak “İyi ki gelmiş” diyorum. Geleceği de heyecanla bekliyorum...
* Hep çok düşünerek adım atan biri gibi görünüyorsun. Hayatı hesaplı kitaplı mı yaşarsın?
Abartıya kaçtığımı düşünmüyorum ama biraz öyle galiba! Tabii ki keşkelerimiz oluyor. İlla çok büyük ya da önemli olaylar olmayabilir. Biraz fazladan düşünmek bunları mümkün mertebe azaltmayı sağlıyor. Ama bu demek değil ki attığım her adımın öncesi bir süreç. Denge sanırım...
* Bunlar olurken hiç cesur hareketlerin yok mudur? Mesela en cesur hareketin neydi hayatta?
En cesur, ‘en güzel’ hareketim Can’ı dünyaya getirmekti.
Hoyrat zamanlardayız
* Nahif bir havan var. Kibarlık günümüzde zayıflık gibi algılanabiliyor... Sen kibar olduğun için hayatın içinde ya da insan ilişkilerinde zorluklar yaşadın mı?
Hoyrat zamanlar yaşıyoruz. Kibar olmak, nahif olmak, zarafet, iyi niyet gibi her geçen gün daha da ihtiyaç duyduğumuz değerlerin eksikliğini yaşıyoruz zaten. İşte bu yüzden böyle değerlere sahip çıkmamız gerek. Soruna gelirsek; hayır! Bilakis mutluluğunu ve onurunu yaşadım, yaşıyorum...
* Bu kadar kusursuz görünüyorsun, kusurların var mı?
Onaylanma ihtiyacım var örneğin. Ayrıca mükemmeli kovalamayı bırakmam lazım. İkisinin de üzerinde çalışıyorum.
* Elinde bir imkân olsa neyi değiştirmek isterdin?
Sosyal hayat, çevre, çocuklarımızın geleceği, eğitim ve sağlık sektörü gibi hepimizi ilgilendiren konularla ilgili tasarruf ve kararlarda sihirli bir değneğim olsun isterdim.
* Arzum’un en büyük arzusu nedir diye sorsam?
Bu soruya hep aynı cevabı veriyorum ama devamlı da değişecek bir cevap değil tabii. Meydanlarda yaptığım heykellerimi görmek. Tabii ki önce meydanlarımızın olması, olduğunda da sanatın emanet edilebileceği bir zihniyet gerek.
* Gün bitti, bir koltuğa oturdun. Kafanı dağıtmak, rahatlamak, ruhunu beslemek adına neler yaparsın? Neler okur, neler izlersin?
Eğer çok yoğun ve yorucu bir gün geçirdiysem özellikle bir şey yapmıyorum! Günümüz koşuşturmacası içinde küçük bir boşluğu bile ne kadar doldurursak o kadar anlamlı olacağını düşünüyoruz. Elbette bir şeyler okurum, izlerim ama durmaya yönelik ihtiyacımı hiç görmezden gelmiyorum. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Uzun ilişkiler aşktan çok sevgiye tutunuyor
*26 yıldır göz önünde bir evliliğin var. Böyle, insanların önünde yaşanan evliliklerin en zor yanı ne?
Belki birçok kez tekrara düşerek de olsa yeniden tariflediğimiz en zorlu yanı şu; bu ilişkilerin kendi doğal mecrasında kalamaması veya bırakılmaması.
* Günümüzde evlilikler çalkantılı yaşanabiliyor. Sizinki gibi mutlu bir evliliğin sırrı ne?
Pek kolay olduğu söylenemez. İnsanın kendisine bile tahammül edemediği zamanlar oluyor. Bu anlamda bir evi, bir hayatı paylaşmanın hem çok değerli hem de zorlu sınavları var.
* Aşk nasıl evriliyor bunca zaman beraber olunca?
Zaman içinde sevgiyle buluşuyor. Bunca yılı geride bırakan uzun ilişkiler aşktan çok sevgiye tutunuyor. Bu istisnasız tüm ilişkileri kapsar.
* Sizi ‘sıkıcı bir ikili’ gibi görenler de olabiliyor. Öyle misiniz?
Yakından tanıyanlar için öyle değil elbette. Sıkıcı görenleri eğlendirmek gibi de ayrıca bir yükümlülüğümüz olmasın zaten.
* Evde hep sanat mı gündeminizdir? Birlikte ne kadar oyunculuk, sanat konuşur, üretirsiniz?
Olması gerektiği kadar şüphesiz. 17 yıldır heykelle olan yolculuğum nedeniyle bu alanda sohbet başlıkları açabiliyorum. Mehmet’in de yaptığı işin mutfağında olması, yazıları, okumaları birçok konuya yön veriyor. Aslında bu kapalı devre yaşanması gereken bir husus da değil. Daha geniş ailemiz diyebileceğimiz, bizi ve düşüncelerimizi izleyen toplumla da temasımızın rengini belirliyor. Üretim-tüketim ilişkisi böyle şekillenir. Hem bireyde hem toplumda… İçine siyaset, felsefe, ekonomi de girer. Hayat bu bileşenlerin yansımalarında anlam kazanmaz mı zaten?
* Geçen sene Mehmet Bey sosyal medyaya girdi. Senin de Instagram hesabın var. Nasıldır sosyal medyayla aran? Oradaki hayatları nasıl yorumluyorsun?
Mehmet tercih etmese de adına açılan birçok sahte hesap yüzünden girmek zorunda kaldı. Ben de çok aktif sayılmam aslında. Oradaki hayatların büyük bir kısmının görünür olma çabası içinde olduğunu düşünüyorum. Birçoklarını da son derece iştahlı buluyorum üstelik. Sosyal medya diye bir kavram olmasa, bu boşluğu nasıl dolduracakları merak konusu! Diğer taraftan olumlu yanları da var muhakkak. Toplumsal tepkileri besleyen ve büyüten katkılar mesela. Mahsa Amani trajedisinde olduğu gibi.
* Oğlunuz Can 22 yaşında ve üniversitede görsel sanatlar ve medya okuyor. Geçen günlerde onun da ajansa yazıldığını ve oyuncu olacağını duyduk. Ona oyunculuk konusunda neler öğütlüyorsunuz?
Evet, Sökmen Talent’a bağlı olarak çalışıyor. Benim Gaye Sökmen’le olan ilişkimin 30’uncu yılında, oğlumla bugün aynı ajansta olmam ayrıca çok anlamlı. Can işin mutfağını okuyor, oyunculuk yapmaktan heyecan duyuyor. Üniversite dışında geçen sene Studio Oyuncuları’nda drama derslerine başladı. Evde Mehmet’le çok tatlı oyunculuk paslaşmaları oluyor. İzlemesi çok keyifli. Geleceğe dair heyecanları büyük.
* Nasıl bir annesin? Biraz Can’la ilişkini anlatır mısın?
Bence samimi ve sıcak. Elbette önce anneyim ama yeri gelince de arkadaş, sırdaş olabildiğimi düşünüyorum.
* Ona verdiğin en büyük nasihat ne?
Ne kadar büyük bilmiyorum ama: Çoğu zaman hayata karşı bizi diri tutmaya yönelik en önemli duygudur umut. “Umudunu hiç yitirme!” diyorum ona.
İstanbul’a gelir gelmez büyüdüm
*Kimsenin bilmediği gerçek hikâyen nedir?
Valla Hakancım kimsenin bilmediği bir hikâyem varsa eğer, şimdi söyleme ihtimalim yüzde kaç sence (gülüyor)?
* Olsun, ben şansımı denemek istemiştim. Memur bir ailenin çocuğu olarak Ankara’da büyümüşsün…
İlkokulu bitirmeden Ankara’dan ayrıldık. Sonra İstanbul... Ankara dolu dolu geçirdiğim çocukluğumdu. İstanbul’a gelir gelmez olgunlaştım.
* Bir röportajında “Boynumda anahtarla büyüdüm” demişsin. Neden?
Az önce bahsettiğim gibi; İstanbul bana, annemin de çalışıyor olması sebebiyle, evle ilgili sorumluluklarım olduğunu hızla öğretti. Dolayısıyla küçük yaşta, yemek yapmak, soba yakmak, temizlik gibi temel gereksinimleri elimden geldiğince yerine getirmeye çalışıyordum. “Boynumda anahtarla büyüdüm” biraz bu dönemi anlatır.
* Mimarlık okumak istiyorken maddi zorluklar ve babanın rahatsızlığı yüzünden üniversite okuyamamışsın. Bu karar o zaman seni nasıl etkiledi?
Üniversite sınavını kazanamadığım ama tekrar girmek istediğim dönemde mankenlik yapmaya başladım. Canım Sait (Sökmen) Hocama buradan kocaman sarılıyorum. Sebebidir, sayesindedir. O kadar hızlı ve görece renkli bir hayatın içine girdim ki nasıl etkilendiğimi anlayacak vaktim olmadı. Ama belki şimdi, bu yaşımda üniversite okurum, kim bilir?
Genetik miras konusunda şanslıyım
* 1993’te Miss Turkey, ardından Miss Europe seçildin. Henüz 19 yaşındaydın. Sonra da hep Türkiye’nin en güzel kadınlarından biri olarak gösterildin. Güzellik nedir senin için?
Klişe olacak ama insanın içinin dışına yansıması ve elbette barışık, doğal ve samimi olabilmek güzelliği tariflemek için önemli sıfatlar. Ancak yeterli olduğunu düşünmüyorum. Güzellik dediğimiz kavrama dikey anlamlar yüklediğimizde gerçekten güzellikten söz edebiliriz. Kararlarınızdan, yaptıklarınızdan ve duruşunuzdan bağımsız ele alınamaz.
* Sence yıllar içinde güzellik ve güzellik algımız nasıl değişti?
Toplumdan topluma ve zaman dilimine göre değişim gösteren bir algı güzellik. Moda çok belirleyici bir faktör şüphesiz. Onun dışında 80’ler itibariyle sporun önemi anlaşıldı ve aşağı yukarı son 20 yıldır da estetik müdahalelerle görece güzellik inşa edilebiliyor.
* Senin yıllar geçse de değişmeme sebebin ne? Güzelliğinin sırrı cildine ve kendine iyi bakmak mı, doğru estetik mi?
Genetik miras konusunda şanslı bir kadınım. Elbette önce sağlık için insanın kendine, cildine bakmasının estetiğe oranla çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Estetiğe ihtiyaç duyma meselesine gelirsek, bunu kişinin aynayla olan ilişkisi belirler. Özellikle bu ihtiyaç birileri için fiziksel ve ruh sağlığını tehdit eder hale gelmişse önemi yadsınamaz. Sadece sentetik olan ve insanların yaşıyla, ifadesiyle uyumlu olmadığını gördüğüm müdahaleleri doğru bulmuyorum.
Oyunculuk yapmaktan elbette keyif aldım...
* Yeni projelerin neler?
19 yaşımdayken ilk çekimlerimden birini yaptığım ve her zaman da beğeniyle takip ettiğim ‘Yargıcı’ markasıyla bugün yeniden bir aradayız. Yollarımız yeni ‘Premium Essentials’ koleksiyonuyla tekrar kesişmiş oldu. Kendi adıma daha anlamlı bir işbirliği olamazdı sanırım. Bu koleksiyonda tasarımda sürdürülebilirlik ve zamansızlık ön plana çıkıyor.
*Oyunculuğa uzun süre ara verdin. Neden oyunculukla arana mesafe girdi? Bir şeylere mi kırıldın?
Son 17 yıldır hayatımda heykelin varlığı önceliklerimi belirlememe yardımcı oldu. Özellikle dizi sektörü dediğimiz alan bana göre biraz hoyrat olsa da oyunculuk yapmaktan elbette keyif aldım. Ama duygularımı üç boyutta ifade edebilme özgürlüğü hiçbir şeyle kıyaslayamayacağım kadar beni besleyen ve büyüten bir duygu.
* ‘Kadın’ adında bir sergi açmıştın. Biraz kadın olmayı konuşsak…
Bu soruyu ihtiyaç duyduğumuz bir yerden cevaplamak isterim. Bütün alanlarında, hayatın kendisiyle dengelenmiş bir kadın sesine, yüreğine, şefkatine ihtiyaç duyduğumuz gibi; karar, strateji mevkileri ve üretimde de duyulan ihtiyaç yadsınamaz ve kaçınılmaz bence.
* Sence kadın olmanın en zor yanı ne?
Erkek egemen bir toplum yapısı, gelenek görenekleri, kadının sosyal ve ekonomik hayatta birçok zorlukla mücadele etmesine neden oluyor. Ayrıca kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri, yasaların kadınları koruyamaması gibi tehlike barındıran birçok zorluk yaşıyoruz ne yazık ki.
* Sanat yapan bir kadının yaşadığı en büyük zorluklar neler oluyor?
Sanatı bir cinsiyet üzerinden konuşmaktan ziyade bu coğrafyada sanatın ne kadar hayatın içinde olduğunu, ne kadar tüketilebildiğini ya da en önemlisi ne kadar özgür olduğunu tartışmak gerek.