Güncelleme Tarihi:
Her ilişki umut üzerine kuruludur. Eğlenmek, zorlukları birlikte aşmak, iyi anları kutlamak, mutlu olmak, sevmek-sevilmek... Ama bazen umut ettiğimiz olmaz; bırakın iyi hissettirmeyi, huzursuzluk, tedirginlik, mutsuzluk hissetmeye ya da sıkılmaya başlarız. Klinik psikolog Çiğdem Cordan Kudiaki “Eşlerden biri ilişki için çaba gösterirken diğeri bunu yapmıyorsa, sorumluluklarını yerine getirmiyor ya da hak etmediğimiz halde olumsuz bazı tutumlar içine giriyorsa bu ilişkiler bize zarar verir” diyor.
UZUN VADEDE ZARAR VERİYOR
Üstelik bu sadece sevgili ya da eşle değil, anne-baba ya da kardeşlerle, en sevdiğimiz dostumuzla da yaşanabilir. Toksik (zehirli) bir hal alan ilişkilerin hayat ışığımızı azalttığını söyleyen psikolog Gizem Sürenkök ise “Olduğumuz halimizle kabul edilmediğimiz, hep bir eleştiriye maruz kaldığımız ilişkiler uzun vadede bize çok zarar veriyor. Özgüvenimizi, özsaygımızı yitiriyor; kendimizi değersiz ve sevgiyi hak etmeyen biri gibi görmeye başlıyoruz. Kendi kararlarımızdan, düşüncelerimizden şüpheye düşüyoruz. Kendimizi diğer insanlardan uzaklaştırıyoruz ve yalnızlaşıyoruz” diyor.
Peki, ilişkimizin bize yarardan çok zarar verdiği noktaya geldiğini nasıl anlarız? Ve ilişkilerimizi nasıl bu zehirli etkiden arındırırız? Klinik psikolog Çiğdem Cordan Kudiaki ve psikolog Dr. Gizem Sürenkök anlattı...
NEDEN VAZGEÇMİYORUZ?
Bize kötü hissettiren ilişkilerin içinde durmanın bazı nedenleri var… Yaşadıklarımızın adını tam olarak koyamıyor, bunların bize verdiği zararın ne kadar uzun vadeli olduğunu fark edemiyoruz.
Çoğu zaman daha iyi bir alternatif olduğunu bilememek ya da yalnızlıktan korkmak bizi bu ilişkileri sürdürmeye zorluyor. Oysa bu tarz ilişkileri hayatımızdan uzaklaştırmak, mümkünse bitirmek, değilse girdiğimiz etkileşimi minimuma indirmek bize uzun vadede çok daha iyi hissettiriyor.
Kimi zaman ‘Üzen taraf ben olmak istemiyorum’ ya da ‘Daha iyisini bulamam’ diyerek bunu yapmak istemeyebiliriz. Böyle bir durumda ilişkiyi bitirmek ya da yeni bir hedefe yönelmek zor olabilir. Ama bu zorluk, kişinin kendinden vazgeçmesi kadar kötü değildir. Çünkü zor da olsa devam edebilmek adına kendimize olan saygımızı, sevgimizi, güvenimizi kaybetmek kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülüktür.
NE YAPMALIYIZ?
Bir başkasını değiştirmek mümkün olmadığından sorunu çözmek için kontrolü ele almak gerekir.
Öncelikle sorunu anlamaya çalışmalıyız. Durumun nedenlerini araştırmak, sürmesinde nelerin etkili olduğunu belirlemek ve bu süreçte birbirimizi dinlemek önemli. Bu, bize sorunu nasıl çözeceğimiz ve kendimizi işlevsel biçimde nasıl korumamız gerektiği konusunda yol gösterir.
Öfke, üzüntü, kaygı, utanç gibi duygular yaşadığımızda ‘ağzımıza geleni söylemek’, ‘küsmek’, ‘bir şey olmamış gibi davranmak’, ‘sürekli karşı tarafın istek ve davranışlarını kontrol etmek’ ya da ‘kıyaslama yapmak’ olumsuzlukların katmerlenmesine yol açar. Bunları yaparak kimse ihtiyacı olan sevgi, saygı, takdir ve güveni sağlayamaz. Oysa her tür ilişkide en temel ihtiyaçlarımız bunlardır.
SINIR KOYMAYI ÖĞRENMELİYİZ
Olumsuz tutumlar yerine yapıcı tavırlar kullandığımız halde sorun devam ediyorsa, elimizden geleni yaptığımıza inanıyorsak o zaman kalan seçenekleri değerlendirmemiz gerekir. Böylesi durumlarda bazen ilişkiyi sonlandırmak, kariyer anlamında yeni alternatifler geliştirmek söz konusu olabilir.
Bu süreçte kendi ihtiyaç ve değerlerimizin farkında olmak, neyi kabul edebileceğimizi, neyi edemeyeceğimizi iyi belirlemek gerekiyor.
Bunu yapabilmek kendimize duyduğumuz saygıyı ve kendimize gösterdiğimiz özeni arttırdığı gibi hayatta daha dayanıklı olabilmemizi, zorluklarla daha kolay başa çıkabilmemizi ve kendimize daha çok güvenmemizi de sağlıyor.
Ayrıca sınır koymayı öğrenmek, kendimiz gibi olmak konusunda daha net bir tavır sergilemek de bize yardımcı olacaktır.