Güncelleme Tarihi:
Türkiye’de yaşayan gençlerin bugünkü halini nasıl görüyorsunuz?
- Gençlik bugün son derece şaşkın. Ümitsiz...
Neden böyleler?
- Eğitim kurumları maalesef şişirme olduğu için gençler daha ilk anda, girdikleri üniversitelerin kendilerine parlak bir istikbal hazırlayamayacağını görüyor. İyi eğitim görenler de iş sahasında aynı duygulara kapılıyor. Mesela Harvard’dan iş idaresi tahsil edip geliyor, burada işe giriyor. Fakat bu kez de işyerindeki ‘gerontokratların’, yani ihtiyar lordların bitmeyen özbeğenileri yüzünden sıkılıp kaçıyorlar. Gittikleri ülkelerde de Türklere çok fazla kapı açılmıyor. Bunun muhtelif nedenleri olabilir.
Neler mesela?
- Türk aleyhtarlığı sebep gösterilebilir pekâlâ... Biz buna inanmak istemedik ama maalesef bunun Batı’da çok yaygın bir tutum olduğu gerçek.
Bugün Türkiye’de yaşayan bir genç hayatını nasıl kurtarır?
- Bizim gençlerin asıl problemi iyi tahsil alamamaları. O yüzden yapılacak tek şey var; kendilerini yetiştirecekler. Başından yetersiz bir eğitime girdiklerini kabul etsinler. O zaman sukutu hayal fazla olmaz.
Nasıl yetiştirecekler kendilerini peki?
- Tartışmasız muvaffakiyet getirecek tek şey; lisan öğrenmektir. Türkler için yabancı dil büyük problem. Şimdi bütün lisan kursları dolu. İnsanlar, benim zamanımdaki gibi bir gün başlayıp ikinci gün kaçmıyor, bir panik var. Yani durum değişiyor fakat yeterli değil.
Türkiye’yi öğrenmeleri lazım
Başka ne tavsiye edersiniz gençlere?
- Hâlâ dünyayı tanımıyorlar. Bir şekilde tanımalılar. Nasıl giderler bilmiyorum, bana sorma onu. Gençlik, bir ara Türkiye’yi boşladı. Dillerini bile boşladılar. ‘İnternet Türkçesi’ konuşuyorlar. Bu bir moda oldu. Sizin kuşakta herkes kelimeleri yutuyor. Komik bir şey. Bir de bazı genç yayınlarına bakıyorum; Türk tarihi hakkında bilir bilmez hükümler görüyorum. Bu tavır çok kötüdür. Yüzde yüz milliyetçi tavırdan daha gülünçtür. Bundan kaçınmak için bol okumalılar. Ters düşünmeye alışmalılar. Devamlı her şeyi sorgulamalılar. Yoksa babaları, dedeleri gibi aynı bağnaz kafayla devam ederler, sözde modern fikirleri benimsemeleri bir şey ifade etmez. Bir de Türkiye’yi öğrenmeleri lazım. Ne yazık ki ülkelerini bilmiyorlar.
Türkiye nasıl öğrenilir?
- Gezerek. Ve okuyarak... Bizde gazeteciler bile Ankara’dan ötesini bilmez. Kayseri’yi, Konya’yı görmemişlerdir, böyle bir şey olabilir mi? Bir haftalığına Türkiye’ye gelen Alman, ömrünü burada geçirmiş Türk’ten daha çok yer görüp ülkesine öyle döner.
“Gençlik bir ara Türkiye’yi boşladı” dediniz ya, onların açısından bakınca biraz hak vermek de mümkün değil mi? Ülkelerinde iyi bir eğitim alamıyorlar, sınav sistemi korkunç, işsizlik oranı hep çok yüksek...
- Haklı olmak isabetli değil. Kim sana hakkını teslim eder? Mühim olan, isabetli olmak!
Yurtdışına giden, gitmek isteyen gençlerin sayısında da büyük bir artış olduğu söyleniyor...
- Buradan gitseler ne olur? Gittikleri yerde onları bekleyen mi var? Buradan daha iyisini bulacaklarını mı zannediyorlar? Kaldı ki gittikleri ülkelerin vaziyeti de hiç iyi değil.
Genç çocuğu olan ailelerle ilgili gözleminiz nedir?
- Ailelerin bir hastalığı var; çocuğu daha gözünü açmadan Amerika’ya, kendilerinin bile bilmedikleri memleketlere gönderiyorlar. Türklerin artık her yerde diasporası var fakat diasporaların içinde en az muvaffak olanı bizimki. Ve kriminalite oranı düşük olduğu halde böyle. Bir acayip... Tamam Porto Rico’lular da muvaffak olmuyor ama onlar toptan kriminal olduklarına dair bir intiba bırakmış durumdalar zaten. Türkler, bakarsan, dürüst insanlar... Avrupa’da, Amerika’da bir işe giriyorlar, çalışıyorlar ama hep profilleri düşük. Yükselen varsa da nadir. Çok enteresan, ben buna çok şaşıyorum; bu kadar mı köylüyüz, kasabalıyız anlamıyorum.
Büyük idealler özel okullarla gerçekleşir
Seçim dönemi malum... Yöneticilere nasıl bir eğitim politikası tavsiye edersiniz?
- Eğitim politikası çok kötü. Milli Eğitim Bakanları -sakın şimdikiler alınmasın- işi ihale etmeye alıştı. ‘Okullar olmasa ne güzel maarif nazırı oluruz’ ayaklarındalar. Özel okullar furya halinde gidiyor. Ben özel okula karşı değilim. Hatta şunu da söylüyorum; büyük idealler özel okullarla gerçekleşir. Ama böyle peynir dükkânı gibi 15-20 ‘franchising’ vererek olmaz. Maalesef çocuklarımızın istikbali meşkûk. Bu fevkalade üzücü... Yapılması gereken; üniversitelerin sayısını azaltmak. Bazı yerler üniversiteyi hak etmiyor. Üniversite; şehirdeki ev sahipleri, bakkal çakkal rahat etsin diye kurulmaz.
Üniversiteleri bölmek istiyorlar, nasıl bakıyorsunuz bu işe?
- O bölme işine dikkat etsinler. Özel üniversite, lider üniversitelerin mameleki bol fakültelerini almaya kalkarsa ben bundan rahatsız olurum. Niye İstanbul’daki bir vakıf üniversitesi taşrada sıkıntılar içindeki bir bölümü alıp kendine bağlamıyor?
Türkiye bizden şikâyet edemez
Siz nasıl bir gençtiniz?
- Biz memleketin tadını tuzunu almış, acısını çekmiş bir nesiliz. Bizim nesil kendine göre hayatın tadını çıkardı. Çalışanımız da var, çalışmayanımız da var. Ama Türkiye bizden şikâyet edemez. Bizden sonra çok kötü şeyler oldu. Çünkü görgüsüzlük arttı.
O yol Anadolu’ya geçiş yolu, o yolculuk
hedefe giden yolculuktur
19 Mayıs 1919 bir mucize miydi?
- Değildi.
İstanbul hükümeti Mustafa Kemal Paşa’yı olağanüstü yetkilerle Samsun’a göndermeseydi, o yine de bir yolunu bulur, Anadolu’ya geçer miydi?
- Geçerdi. Suriye’den yola çıktığında İstanbul’a gelene kadar kurmuştur planlarını; A planı, B planı... Mesela muhtemelen bir tanesi şu; Harbiye Nazırı olup darbe yapmak. Bunu belki Padişah Vahdettin’e söyledi bile...
Samsun’a ayak bastığında neyle karşılaştı?
- Orası koca bir sancak o zaman. Yerleşik, kozmopolit bir yer. Kendince bir iskele... Fevkalade yetkili bir müfettiş paşa, İstanbul’dan gelmiş. Asayişi sağlamaya gelen bir devlet yetkilisi... Ancak arz-ı tazimle karşılanabilir. Öyle de oldu. O da fazla emir vermedi. Zaten Samsun’da bir şey yapmaya niyeti yoktu. Ama Samsun’a yaptığı yolculuk önemlidir. Çünkü o yol; Anadolu’ya geçiş yolu, o yolculuk da hedefe giden yolculuktur. Savaş, 19 Mayıs’ta Samsun’a adımını attığı gün başladı. Ama Mustafa Kemal asıl niyetini daha içerilere gittikçe açıkladı. Amasya Tamimi’ni hatırlıyorsunuz: “Milletin kaderini ancak kendi iradesi tayin edecek.” Bu ne demek? ‘Artık İstanbul’da iş ve yetki kalmamıştır’ demek. Oradan Erzurum’a, Sivas’a geçti. Başta Kazım Karabekir olmak üzere kendisini destekleyenler var, ona saygı duyuyorlar. Bu şekilde de gidiyor iş. Mustafa Kemal, geçici hükümet kurulduğu zaman kendisini bir ferik olarak tayin ediyor. Meclisin, hükümetin reisi ve tabii başkomutan...
DOĞUM GÜNÜ OLARAK 19 MAYIS’I SEÇTİ
Atatürk seneler sonra Samsun’a çıktığı günü anlatırken, “Ben Samsun’u ve Samsun halkını gördüğüm zaman memlekete ve millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın yerine getirilebilir olduğuna bir defa daha kuvvetle inanmıştım. Samsunluların hal ve durumlarında gördüğüm, gözlerinden okuduğum vatanseverlik, fedakârlık, ümit ve tasavvurlarımı müspet bir inanca götürmeye yeterli olmuştu” demiştir. ‘Nutuk’u bu tarihten başlatmış, kendi doğum günü tarihi olarak da 19 Mayıs’ı seçmiştir.