Güncelleme Tarihi:
Duyarsızlık, kayıtsızlık ve umarsızlık.... Mesaj verme peşinde değilim ama aynı gün, birbirine çok yakın iki noktada ve benzer saatlerde yaşanan olaylar, üzerinden iki gün geçmesine rağmen beni düşündürüyor. Öfkem sürerken bilgisayarın başına otursaydım yazdıklarım farklı olabilirdi. Etraflıca düşününce karşı tarafa da hak vermek mi gerekiyor bilemedim.
Bir sabah her zamanki durağımdan otobüse bindim. Şoförden ufak çaplı bir azar yedik, en son binen olduğum için üzerime alındım. Derin nefes alıp “Hop kaptan, ne oluyor” diyecektim ki omzuma bir el dokundu pat pat. Sustum.
İçeride kalabalıktan dolayı ilerleyemedim, kapının dibinde duruyorum... İki durak sonra bir fırça daha. Sonraki 14 durak boyunca bir-iki fırça daha yedik bu kez tüm yolcular olarak. Bir ara yaşlı bir teyze “Sakin ol çocuğum. Acele etme, trafik var” dedi kaptana. “Bu işler senin bildiğin gibi değil” diyerek onu da susturdu. Öfkeli kornalar, ani frenlerle yolculuk devam etti. Bana tekrar geldiler ama omzumdaki el yine beni durdurdu. Gideceğim yere üç durak kala otobüs bayağı tenhalaştı, bir yer bulup oturdum. İneceğim zaman yavaş hareket ettiğim için bir azar daha: “Hadi kardeşim hadi, işimiz var!” Daha tek ayağım otobüsteyken kapıyı kapatmaya çalıştı. Hızla çektim ayağımı.
Otobüsün içinden biri “Hem görmüyorsunuz hem de sokağa çıkıp böyle aksilikler yapıyorsunuz” dedi bana!
‘HADİ HADİ İŞİMİZ VAR KARDEŞİM’
Otobüs kapısını kapatıp durunca karşı kaldırıma geçmek için önüne geçtim. Zaten başka bir yol da yoktu. Tam adımımı attım, otobüs bana ve önümdeki üç kişiye güm diye çarptı. İki hanımefendiyle birlikte “Ne oluyor kardeşim” diye şoföre haklı olarak çıkıştık. “İşimiz var kardeşim” yanıtını alınca “Üstümüzden mi geçeceksin” diyerek ön kapıya doğru yöneldim. Kavga edeceğimi sanıp “Abi sakin ol” diyerek beni tutmak istediler. Yanımdakilere “Bu adam bugün bu otobüsü kullanmamalı, bu öfkeyle kaza yapar” diyordum ki şoförden şöyle bir yanıt geldi: “Hem görmüyorsunuz hem de sokağa çıkıp böyle aksilikler yapıyorsunuz!” Sinirim bozuldu, gülmeye başladım. Yürüdüm, yoluma gittim. Kimse de çıkıp şoföre “Adamın suçu yok” demedi.
İşyerine vardığımda içeride hararetle bir konunun konuşulduğunu duydum. Beş görmeyen çalışıyoruz burada. Bir arkadaşımız sabah metrobüsten inerken kalabalık nedeniyle bastonu kapıya sıkışmış, kapı bir daha açılmayınca da bastonu metrobüsle birlikte gitmiş. “Kimse müdahale etmedi mi” diye sordum. “Kimse bir şey demedi. Ezbere geldim buraya kadar bastonsuz” yanıtını verdi.
Bu yaşadıklarımızdan yola çıkara etrafımdakilere de sordum, okulda, üniversitede, sürücü kursunda kaç defa engelliler konusundan bahsedildi diye. Bir yanıt alamadım. Yaşananların sebebi ortada. Bir sorunun sorun olduğundan bahsetmezsek sorun olmaktan çıkıyor. Sadece sorunu yaşayanın sorunu olarak kalıyor. En kolayından “Allah kolaylık versin” diyoruz. Ben artık böyle söyleyenlere yanıt veriyorum: “Allah kolaylık veriyor ama kuldan alamıyoruz bu kolaylığı” diye...