Güncelleme Tarihi:
Özel davetlerde, tanıtımlarda ve etkinliklerde metrekare başına ortalama 10 influencer ya da fenomenin düştüğü bir dönemdeyiz. Gençlerin çoğu istikbalini gökyüzünde ya da yeryüzünde değil, telefonunun kamerasında arıyor.
Müzik dinleme platformlarının artması nasıl genç müzisyenleri sürekli üretme baskısı altına soktuysa aynı durum sosyal medyada etkili kişi olmak isteyenleri de etkiliyor. Sonuçta reklam verenlerin oluşturduğu pastanın büyüklüğü-kabul edelim- hiç de küçük değil. Pazar ve tüketici verilerinde uzman olan Alman şirketi Statista’nın açıklamasına göre küresel influencer pazarının büyüklüğü geçen yıl 16,4 milyar dolardı. Ama diğer yandan o pastadan pay almak isteyenlerin sayısı da her geçen gün artıyor.
Sosyal medyada dikkat çekmek, beğeni toplamak için sınır tanımayanların yaptıkları hakkında bugüne kadar çok yazıldı, çok çizildi. Yemek masasının üzerine konan markalı çantalar, göze sokulan ayakkabı, gözlük markaları yazılı olmayan sosyal kuralları altüst etti.
Ve sonunda ‘ne kadar çok içerik eşittir o kadar az empati’ noktasına gelindi. Berlin’de Soykırım Anıtı’nın üzerinde yoga yapanı, koruma altındaki bitkilerin arasına girip video çektireni gördü bu gözlerimiz. Geçen haftaysa ABD’nin kuzeydoğusundaki Vermont’ta bir kasabanın sakinleri hayat kalitelerini düşürdükleri, çevresel estetiği bozdukları gerekçesiyle influencer’ların gelişini önlemek için kasabanın yollarını belli bir süre için kapattı. Sonbaharda sararan yapraklarla birlikte masalsı bir görünüme kavuşan kasaba bu mevsimde adeta turist akınına uğruyor. Hedeflerinde de özellikle kasaba sınırları içindeki özel mülk Sleepy Hollow Çiftliği var.
Kapısında ‘Girilmez’ tabelası olmasına rağmen geçen yıl sonbaharda #sleepyhollowfarm etiketiyle TikTok’ta
tam 800 bin paylaşım yapıldı.
‘Kamerayı bırak, dans et’
Bu yaz ünlü DJ Solomun da isyan edenler arasındaydı. Sürekli video çeken izleyicisine el hareketleriyle “Yeter video çektiğin, biraz da dans et” dedi. Benzer görüntülere yakın zamanda biz de bizzat tanık olduk. Gittiğimiz partide ilk dikkatimizi çeken çok az kişinin dans etmesiydi. Çoğunluk çekim yapıyordu. Hatta minik prodüksiyonlar da yapıldı, hemen o an, o kalabalıkta: “Bak şimdi, ben karşıdan yürüyerek geleceğim, sen de beni çek.” Dört tekrardan sonra istenen etki yaratıldı, video çekimi tamamlandı. Girişteki aynanın önü de hiç boşalmadı. Aynalar influencer’ların dayanamadığı objeler arasında ilk sırada sanırım. O sırada çalan yani işini yapan DJ’in arkasındaysa adeta kaos yaşanıyordu. Bir ara story çekmek için DJ’i omzundan dürtükleyen bir gence gözüm takıldı. Bir başkası yanına arkadaşını almış, DJ’le birlikte selfie çektirmeye çalışıyordu. Kabinin üzerine çıkmaya yeltenen bile vardı. Tamam DJ’ler performansları sırasında dinleyicilerini selamlamak için çıkıyor da senin ne işin var orada?
Geçen gün editör arkadaşlarımızdan Necla Bayraktar da benzer bir olaya nasıl tanıklık ettiğini şöyle anlattı: “Marketteyim. Baktım meyve-sebze reyonunun orada bir hareketlilik yaşanıyor. Bir anda raftaki elmalar patır patır yere dökülmeye başladı. Sonra iki genç kadın telefonlarını çantalarına koyup yere dökülen elmalara aldırmadan yürüyüp marketten çıktı. Meğer TikTok için video çekiyorlarmış.” Belki çektikleri video yere dökülen elmaların sayısından daha fazla ‘like’ alacak ama ya yere dökülen elmaları kim toplayacak?
Zaten araştırmalar da gösteriyor ki teknoloji ve sosyal medya insanlarda empatiyi engelliyor ve kendini başkalarının yerine koymakta zorluk çeken bir nesil yaratıyor. Tam da bu düşünceler kafamızı kurcalarken Instagram’da ABD’li fotoğrafçı ve aktivist Nan Goldin’in bir videosuna denk geliyorum. Sanatçı gençlere sesleniyor: “Gençlere tavsiyem telefonlarını bir kenara bırakmaları. Telefonda yaşamanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Instagram’dan daha fazla söyleyecek sözün var ve gerçek hayatta daha fazla deneyim... En önemlisi birinin karşısında durmak ve onun için empati beslemek. Bunu telefonunda yapamazsın!”