Güncelleme Tarihi:
Telefonu “Sıkma canını” deyip kapadım. Bir rüzgâr hissettim üzerimde, sonra da o rüzgârın sesini duydum. Ve nihayet tren geldi... Metro istasyonları bu ara fena sıcak. Birkaç yıl önce böyle olmazdı, hatta şehrin en serin yerleri olurlardı. Bir ara pandemi nedeniyle havalandırmalar kapandı, sonra da nedense hiç çalıştırılmadı. İstasyonlar boğucu, havasız. Yoksa sadece bana mı öyle geliyor?
Üzgün bir şekilde trene binerken bir yandan da bunu düşünüyordum. Üzgündüm çünkü bir subay arkadaşımın yüzü, katıldığı bir operasyonda el yapımı patlayıcının (EYP) patlaması sonucu tamamen yanmış. Uzun bir hastane sürecinden sonra bir dizi ameliyat... Yüzünü biraz düzeltebilmişler ama gözlerini kaybetmiş. Ülkemizde yaşanan benzer olayları duymuşsunuzdur. Telefonda ona sık sorulan soruları da konuştuk bu arada. Dışarı çıkmaya daha yeni yeni alışıyor, evinin önündeki caddenin kaldırımında bastonuyla alıştırmalar yapıyor. Arada konuşuyoruz bunları, kolay değil. Yeni bir hayata alışmaya çalışırken eski halini bilen herkes birtakım sorular soruyor. Arkadaşım “Her an yaşadıklarımı neden sorguluyorlar” diye sitem ediyor bazen, bazen de kızıyor.
Sokakta yürürken karşılaştığımız insanların çoğu, kulağımızın duyduğunu unutuyor mesela... Bizi tanısalar bile yanımızdan geçerken “Günaydın” ya da “İyi günler” demeyip arkamızdan “Yazık” gibi kendi kendine konuşan veya yanındakine söyleyenler oluyor. Biz bunları duyuyoruz! Özellikle yeni bir hayata başlayan arkadaşlarımız için bu konuşmalar da hiç hoş olmuyor. Etrafta size acıyanlar olunca işler yolunda gitmiyor! Birinden duyduğu bir cümle yüzünden kendini aylarca eve kapatanlar oluyor hatta. Yeniden motive olup ellerine baston alana kadar aynı travmaları evde tekrar tekrar yaşıyorlar.
Birinden duyduğu cümle yüzünden kendini aylarca eve kapatan görme engelliler var.
Halbuki bir arkadaşımız artık görmüyor ve yeni bir hayata başlamaya çalışıyor. Onu motive etsek, yürürken ona eşlik etsek ve bu sayede hayata bağlasak harika olmaz mı?
Bebeği olanlar iyi bilir, yürümeye heveslensin diye neler yaptığımızı. Tek bir adımdan bile ne kadar mutlu oluyoruz üstelik. Aynı durum burada da söz konusu. İhtiyacımız olan tek şey “Vah vah” gibi sözler yerine onlara desteğimizi göstermek.
Merakımıza hâkim olmamız da gerek tabii... Aynı gün trende yanımda oturan beyefendi “Pardon! Neden oldu” dedi. Anlamazlıktan geldim, “Ne neden oldu” diye sordum. “Şey, yani...” dedi kem küm edip: “Neden engelli oldunuz?” Bunu bana neden sorduğunu ve beni tanıyıp tanımadığını sordum ben de.
“Hayır, yanlış anlamayın lütfen. Biz tedavinizi üstlenebiliriz” dedi. “Biz derken? Siz kimsiniz, sizi tanımıyorum” diye devam ettim. Yanında oturan diğer
kişi de konuştu. Bütün sorularını cevapladıktan sonra “Benim olacağım bir tedavi yok. Ama hiçbir tanışıklığımız yokken birden metroda böyle bir sohbet olmamalı bence. Aramızda henüz bir güven yok” dedim.
Bizler bunun gibi daha pek çok tuhaf soruyla karşılaşıyoruz. O kişilerin kötü niyetli olduklarını hiç düşünmedim bu arada. Ama tanımadığınız, bilmediğiniz biri sizi tedavi ettirmeyi teklif etse ne düşünürdünüz? Varın kararı siz verin. Ben hiçbir yorum yapamadım ve inanın, bütün gün bunu düşündüm.