Güncelleme Tarihi:
Bugün yeni yaşınıza bastınız. Devirdiğiniz 55 yılı nasıl özetlersiniz?
- Yapmak istediklerimi yapabilmek benim için en güzeliydi. Bazen hayal kırıklıkları oldu. Üzüntüler, acılar... Ama onlar da çok şey öğretiyor. Acılar da büyütür insanı.
* Çok şehir değiştirmişsiniz. Nasıl hatıralar kaldı size yaşadığınız evlerden?
- İstanbul, Ankara, Lefkoşa, Girne, Doğubeyazıt... Çok küçükken yaşadığım bazı evlerin yerinde yeller esiyor, bazılarıysa hâlâ yerli yerinde ama tabii benim hatırladığımdan çok küçük... Yazık ki eskiden şimdiki kadar çok fotoğraf çekilmediği için bu dönemlerden fazla fotoğrafım da yok. O kadar çok taşındık ki çocukluğumun evlerinden fazla bir şey kalmadı. Babamdan bana kalan dolmakalem, saat gibi birkaç küçük anmalık sadece...
* Yeni kitabınızın başında andığınız eski İstanbul nasıl bir yerdi sizin için?
- Çocukken ve ilkgençlik yıllarımda İstanbul benim sevgilimdi. Barbaros Bulvarı’ndan aşağı inerken denizi görmek, hele aylardan baharsa içimde büyük bir heyecan oluştururdu. Yeşilköy’e gittiğim zaman da faytona biner ve denizin kokusunu duyardım. Bu hâlâ beni çocukluğuma götüren bir koku. Faytoncu çıngırağı çalıp eve yaklaştığımızda arkama yaslanıp gülümserdim. Benim için unutulmaz güzellikte bir andı bu. İstanbul’dan uzaklaştığım zaman da mutsuz olurdum. Geldiğimde deli gibi sevinirdim. Çünkü birçok zaman ayrı kaldım. Tıpkı sevgiliden ayrılmak gibiydi. Hâlâ benim için dünyanın en güzel kentlerinden biri ama çok değişti. Belki ben de değiştim, içimden eskiden gittiğim pek çok yere gitmek artık gelmiyor.
* Peki kitabın adındaki gibi unutmak istediğiniz çok anınız var mı?
- Çok yok. Garip bir belleğim var. Kötü şeyleri kendiliğinden siliyor.
İlişkilerde roller karıştı
* Kitabınızdan şunu anlıyoruz: Eşiniz dostunuz size uzun uzadıya aşk ve ilişkiler hakkında sorular soruyor...
- Evet, gerçekten de soruyorlar. Belki biraz ketum olduğum içindir. Bana söylenen bende kalır. Tabii her konuda konuşuyoruz ama galiba insanlar en çok ilişkileriyle ilgili kafaları karıştığında güvendikleri biriyle konuşmak istiyor. Bu tehlikeli bir şey çünkü yanlış bir yön de verebilirsiniz.
* Yine kitapta bir arkadaşınızın ‘erkekler ne ister’ diye kitap yazmanızı istediğinden söz ediyorsunuz. ‘Bazen Unutmak İstersin’ biraz da ‘Alın, bütün bildiklerim, anladıklarım bu’ mahiyetinde mi?
- Genellikle son yıllarda ‘kadınlar ne ister’ konusuna çok odaklandık. Oysa erkeklerin de ciddi sıkıntıları var. Özellikle de sanıyorum olmaları istenen rolü bir türlü bulamadıkları için sıkıntı çekiyorlar. Sürekli suçlanma durumundan biraz bunalmışlar. Galiba ilişkilerde roller karıştı. Özellikle bazı kesimlerde kadınlar fazlasıyla dominant hale gelmiş durumda. Sürekli hesap soruyor, fırçasını atıyor, adamın peşinde hafiye gibi geziyor, adeta nefes aldırmıyor. Teknoloji kadınlara bu konuda çok yardımcı oldu. Eskiden böyle kadınlara ‘dırdırcı’ denirdi. Ama onlar söylenmekle kalırdı. Şimdikiler artık yalnızca adamın başının etini yemiyor, canına okuyor.
* Aşk ve ilişkiler üzerine yazılmış kitapların sayısını saptamak imkânsız. Üzerine bu kadar düşünülmesi gereken bir konu mu bu sahiden?
- Evet öyle. Her zaman, her yerde, her yaşta, her ilişkide farklı bir biçim alan özel bir duygu. Bu nedenle de körlerin fili tanımlaması gibi herkes farklı anlatabiliyor. Ve biz güzel aşk filmlerinden, hüzünlü aşk romanlarından hiç sıkılmıyoruz. Yoksa dünyada elbette çok daha önemli bir sürü şey var ama aşk aynı zamanda herkesin içinde bir coşku yaratıyor.
* Bir önceki söyleşimizde “Sucuklu yumurtayı bile aşkla tarif ediyorlar” demiştiniz. Ne oldu da bu kıvama geldik?
- İki gün birlikte olanlar için “Aşk yaşıyor” dendikçe kavramın içi iyice boşaldı. Neredeyse bütün dizilerin adında aşk geçiyor. Herkes âşık olmaya yer arıyormuş, başka hiçbir derdimiz yokmuş gibi bir hava esiyor. Belki de insanlar sıkıntılarından, toplumsal hayatın getirdiklerinden uzaklaşmak istiyor. Aynı zamanda yemek ve seyahatin de böylesine delilik derecesine gelmesi herhalde bir rastlantı değil. Aşk acısı çekenler de var ama belki psikoloğa gidiyorlar.
* Siz de sevgilinizden ayrıldığınızda yaşayamayacağınızı düşünmüşsünüz. Nasıl iyileştiniz?
- Yazarak ve müzikle... Kitaplar ve müzik her zaman yanımda oldu. Yalnız kalmak böyle zamanlarda zordur ama insan biraz yalnız kalıp kendisine dönmeli bence.
* Sizce bir aşkı sona doğru sürükleyen ne?
- Çok fazla nedeni var ama sıradanlaşmak, cazibesini kaybetmek, gizemli olanı yitirmek, birbirini fazla didiklemek, eleştirmek ve bir de incelikleri, güzel sözleri unutmak... Ve elbette erotik çekimi kaybetmek. İnsanları değiştirmeye çalışmak yerine onu sevdiğiniz haliyle kabul etmek zorundasınız ama zaman içinde siz de değişiyorsunuz ve belki eskiden sevdiğiniz şeyler gözünüze batmaya başlıyor.
Bazı kesimlerde kadınlar fazlasıyla dominant hale gelmiş durumda. Eskiden böyle kadınlara ‘dırdırcı’ denirdi. Ama onlar söylenmekle kalırdı. Şimdikiler artık yalnızca adamın başının etini yemiyor, canına okuyor.
Çikolata fabrikasına müdür yapılmış çocuk gibiydim
* Mesleğinizde 36 yılı geride bıraktınız. Bu sürede sizce toplumda neler değişti?
- Çok şey. Hem toplumda hem medyada... Türkiye 15 yıldır çok ciddi bir dönüşüm geçiriyor. Ama bu arada kendimizle ilgili görmezden geldiğimiz şeyleri gördük. Milyonlarca insanın yıllarca gizli bir kimlikle yaşaması gibi... Demek ki pek sandığımız gibi değilmişiz. Çocuklarını büyüklerin istediği gibi yaşamaya zorlayan bir toplumun başına gelecek bir şey, değil mi?
* Gazetecilik, radyo programcılığı, televizyonculuk ve köşe yazarlığı... Herşey nasıl başladı?
- Mesleğe sanat ve edebiyat dergisi ‘Gösteri’de başladım. Çok gençtim ve ülkenin bütün ünlü yazarları, ressamları, sanatçıları dergiye gelip gidiyordu. Birçoğuyla dost olduk. Düşünsenize, şiirlerini yalnızca okul kitaplarında gördüğünüz biri bir anda sizi evine çağırıyor, oturup edebiyat konuşuyorsunuz. Çikolata fabrikasına müdür yapılmış bir çocuk gibiydim. Üzücü anılar da var. Kaybettiğimiz dostlar, gazetenin ya da kanalın birdenbire kapanması gibi... Dergiler, gazete, köşe yazıları, yöneticilik, radyo ve TV programları, söyleşiler... Sonra da müzik... Bugüne kadar “Aman ne kadar sıkıldım” diyeceğim hiçbir şey yapmadım. Benim kuşağım özel kanallara ve medyanın değişimine ilk yetişen kuşak olduğu için pek çok şeyin ilkini yapma şansı buldum. Dönüp bakınca bazen cesaretime şaşırıyorum, bazen çok gülüyorum bazen de “Bunu artık şimdi yapamayız” diyorum.